Paylaş
Şehir hayatıyla ilgili en büyük sorunlarımızdan biri zira. Gündemde tutmadıkça kanunsuzluk normalleşiyor.
Trafik magandalığı öyle bir sinsi virüs ki, eğitim düzeyi, yaş, cinsiyet, meslek dinlemiyor.
Büyükşehirlerin (bilhassa İstanbul) yollarına çıkan herkes bu virüsü bünyesinde taşıyor.
Evde başka, yollarda başka, tuhaf adamlara dönüşüyoruz hepimiz.
Birbirini tanımayan adamlar yollarda birleşiyor, “imece usulü” trafik magandalığıyla yolları ölüm meydanlarına çeviriyor. Adeta birbirlerinden güç alıyorlar.
Bu “imece usulü trafik magandalığı”, her gün insanı can pazarının içine sokup çıkarmakla kalmıyor, psikolojik teste de tabi tutuyor: Bakalım ne kadar sabırlısın... Bakalım karşılaştığın magandalıklara nasıl tepkiler vereceksin... Bakalım sinirini bastırabilecek misin, yoksa ağzından köpükler saçar hale mi geleceksin...
Hepiniz yollarda benzer sahnelerle karşılaşıyorsunuzdur:
Plaza kölesi magandalar, minibüs şoförleriyle el birliği yapar.
Minibüsçü sizi sıkıştırırken plaza köleleri sol elinde telefon, sağ elinin aya kısmıyla direksiyonu çevirerek sinyal vermeksizin önünüze kırar.
Yol vermezseniz çift taraftan küfrü yersiniz, halbuki yol sizindir. Süper eğitimli, müthiş CV’siyle kariyerinin doruklarında olan dostumuz, modern yollarda otomobil değil, 325 yılının Byzantion’unda hipodromda ölümüne yarış yapan at arabasını sürmektedir çünkü.
Posta arabasını kaçırmış Joe Dalton gibi araç süren “babasının arabası var” gençlerini de unutmayalım. Yol vermeyi gurur meselesi yapanlar hani...
Belediye otobüsleri ise bir anda şehrin üstüne çöken kara bulut gibi. Hava güneşliyken bir anda sağınızda dev bir gölge görürseniz, bilin ki o yağmur bulutu filan değil, bir belediye otobüsüdür, sola geçmeye hazırlanmaktadır.
Şoför koltuğunda da “öteki araçları korkutayım da fren yapsınlar” yöntemiyle direksiyon sallayan bir görevli oturmaktadır.
Taksicilerin ihlallerinden hiç bahsetmeyeyim bile. O mesele bırakın ayrı yazı konusunu, kitap konusu bile olur...
Düğüm noktası şu: Birine sinirlensen benzer magadalığı yapan 5 adam daha çıkıyor karşına. Hepsi için aynı enerjiyi tüketsen bittin.
Haliyle tuhaf bir anlayışlılık hali geliştirdik kendimizde. Adı da “magandalığa ya sabır”...
Bu yöntemle bastırıyoruz içimizdekileri, sinirimizi. Aksi takdirde huysuz, aksi, söylenen insanlara dönüşüyoruz.
Öyle adamlar var ki yollarda; artık sinyal vermeyen, zırt pırt şerit değiştirenlerin ihlallerini “masum” görecek vaziyete eriştik. Neredeyse hatadan saymayacağız.
Trafik kuralları kanunlarla değil, sadece içgüdüleriyle hareket eden “içimizdeki hayvan”a göre şekil alıyor artık.
Peki “yollarda ne adamlar var, sinyale gelene kadar, ohooo...” demek, magandaya “ya sabır” deyip geçmek, kanunsuzluğa alışmak değil de nedir?
Son başvurular yarın 10’a kadar
İnsanı en allak bullak eden konu şu:
Elimizi kolumuzu bağlı hissediyoruz. Hayatınız boyunca muhtemelen karşınıza ikinci kez çıkmayacak bir yabancı 3 saniye içinde canımızı tehlikeye atıp gidiyor; biz de arkasından çaresiz gözlerle bakıyoruz.
Midemiz kaynıyor, ellerimiz titriyor, yastık yumruklamak, duvarlara vurmak istiyoruz, öyle bir haldeyiz ama adam çoktan gözden kaybolmuş...
Üstelik adamın umru değil, sana yaptığını başkasına da yapacak...
“Yeter artık bu adamlar” diyorsanız, elinizi çabuk tutun: Yarın Fahri Trafik Müfettişliği görevi için başvuruların son günü.
Emniyet müdürlüklerinin web sitelerinden aranan özellikleri öğrenin, valiliklere hemen başvurun.
2012 yılında Türkiye yollarında Fahri Müfettişler tarafından 181 bin 202 ceza yazıldı. Trafik magandaları cep telefonuyla konuşurken, kırmızıda geçerken, yollarda haydut gibi gazlarken iyi düşünsünler: Bir Fahri Trafik Müfettişi plakalarını bir kenara not ediyor olabilir.
Paylaş