Paylaş
Salonu kahve, enerji içeceği, meyve gibi sabaha kadar ayakta tutacak mühimmat ile donattıktan sonra kuruldum efendim televizyon başına.
Önce kararsızdım, OTRC (On the Red Carpet) yayınını aktaran NTV’den mi takip etsem, yoksa E! Channel’a mı baksam dedim, bir zapping süreci yaşadıktan sonra E!’de karar kıldım.
Bir yandan da Twitter’da nabzı yokladım. Genel olarak E! Channel olumlu yorumları toplayan taraf oldu. Kırmızı halı faslından sonra kâh Cnbc-e, kâh NTV ile yola devam ettim.
-Bu sene, dedim ki, Nicole Kidman’ın Kodak’ın komşusu Madam Tussauds’da bulunan balmumu heykeli canlanmış da gelmiş. Yapılan yorumların gerçeklik payı var, kendisi yüzünü hâlâ oynatabildiği için bir ödülü hak ediyor.
-Mila Kunis için “Acaba kendisi yeni Marion Cotillard” mı dedim ama sonra vazgeçtim. Kendisi yeni Hakan Ural’dır çünkü. Hayır yani, bu kadar fazla dudak yalanmaz ki arkadaş. Zaten kırmızı halıya sakız çiğneyerek geldi. Bu ne rahatlıktır, bu ne şımarıklıktır arkadaşım.
-Sempatik olmak için çırpınıp antipatik olmayı başaran sunucu Anne Hathaway kırmızı halıda belirdiğinde dedim ki, kaçın, kırmızı halı canlandı, üzerimize geliyor. Kırmızı halının üzerinde kırmızı giyilir mi kardeş! Ben Oscar’a gitsem, kesin yeşil ya da kırmızının üzerinde parlayacak bir şeyler giyerdim. Buradan sevgili Hollywood oyuncularına seslenmek istiyorum, yanlış yapıyorsunuz.
-Scarlett Johansson’ı buradan kınıyorum. Kendisi perde giydiği yetmezmiş gibi bir de saçını taramamış.
Ayıptır valla, insan güzel diye kendini bu kadar bırakmaz ki! Yine de etrafındaki kadınların çil yavrusu gibi dağıldığına bir şüphe yok.
-Kilo, zayıflık-şişmanlık konusunda, genel olarak gördüğüm manzaradan hoşlandım. Geçen gün kadınların “su kabağı” model vücutları tercih ettiklerini konuşmuştuk hani, görünen o ki bu trend Hollywood’a da sıçramış.
Herkeste bir ayva göbeği, sosis kıvamlı kollar, pek de ince olmayan bel bölgesi...
-Anne Hathaway’in sunuculuğuna gelince... İnsan Bob Hope, Billy Crystal ve hatta Hugh Jackman gibi isimleri düşününce Oscar törenine biraz hafif kaçtığını düşünmeden edemiyor. Tabii, espri çabası, esprilerin yazılı olduğunu bilmemiz, onun da bunu belli etmesi de sunumu zayıflatan etkenler arasında...
-Davetiyelerde “Töreni sunmuyorsanız asimetrik kesim elbise giyin, yoksa giremezsiniz” demiş olmalılar, yoksa bu kadar birbirinin benzeri tek kollu elbisenin açıklaması olamaz.
Ben buna itiraz ediyorum, bakınız, Jennifer Lawrence örneğinde olduğu gibi, gayet basit kırmızı ve simetrik bir elbiseyle de mükemmel görünmek mümkünmüş.
-Dikkatimi çeken bir konu var ki, o da ödül alan tüm erkeklerin “önce karım” demeleri. Yok “Karımı çok seviyorum”, yok “O olmasaydı burada olmazdım...”
Tabii örnek alınması gereken bir davranış. Adamlar alıyorlar ödülü ama “Yemişim Oscar’ı, önce ailem” diyorlar. Aferin onlara.
-Natalie Portman’a, 80’li yıllarda evlere hakim olan dömi-klasik salon perdelerinde kullanılan topuzları niçin kulağına taktığını kimse sormadı, buradan ben sorayım:
Oscar alacağın gecede neden perde topuzu taktın kulağına Natalie, neden? Üstelik ağırlıktan kulakların uzamış, kimse de söylemiyor mu?
-Asimetrik elbiseler dışında dikkatimi çeken bir diğer detay ise katran ve tüye bulanmış etkisi yaratan elbiselerdi. Sorarım sana Hilary Swank, mükemmel görünebileceğin bir törene niçin Minik Kuş gibi gidersin, kaz gibi gidersin, ben anlamam...
Bu Hollywood’u da anlamak zor şekerim.
Yine olmadı!
Oscar gecelerinde “Modacıların yorum yapması” meselesine her sene olduğu gibi bu sene de itiraz edeceğim, çünkü değişen bir şey olmadı, Dilek Hanif’in yorumları doyurmadı.
Bu yorumlardan ziyade Twitter yorumlarını okumak daha bilgilendirici ve eğlenceliydi.
Hanif, ya elbiselerin “hoş/sofistike/elegan” olduğunu söyledi ya da yapıldıkları malzemeleri saydı/modelini tarif etti.
Fakat işin enteresan tarafı, biz de oturduğumuz yerden elbiselerin rengini, şeklini, malzemesini ve hoş olup olmadığını görebiliyorduk...
Paylaş