Paylaş
Mesela;
Sunucu: Gök mavi midir sayın bakan?
Bakan: Şimdi, müsaade edin de cevap vereyim.
Göğe gelmeden önce kürre-i arzın genel havasına bakacaksınız. Bugün ülkemizde dört mevsim yaşanıyorsa bunun için şükretmek lazım. Bakın bugün Sahra Çölü diye bir gerçek var. Şimdi konunun evveliyatın...
Sunucu: Peki sayın bakan, göğün maviliğini Türkiye ile sınırlayacak olurs...
Bakan: NASIL SINIRLAYACAKSINIZ EFENDİM NASIL? Böyle bir şey olabilir mi? Bunun dünyada örneği yok. Bakın bugün mavi göke mavi gök diyebiliyorsanız, burada bir diktatörden söz edemeyiz. Kuzey Kore’ye gidin bakalım deyin mavi gök, sizi ne yapıyorlar. Bazı şeylerde net olmak lazım. Bizim mavi göğümüzü kıskananlara geçit vermeyec...
Sunucu: Sayın bakan süremiz...
Bakan: Ama siz beni konuşturmuyorsunuz!!
* * *
Peki şimdi ne oluyor? Hiç öyle etraftan dolanmıyorlar. Şaaak diye cevap veriyorlar. Ama nasıl cevaplar:
Twitter yasaklanıyor, bakan bu yasağı “Aynısı sizin karınıza, kızınıza yapılsa?” diye savunuyor.
Seçimle ilgili “30 Mart günü sandık kurulu üyelerinin, sandık kurulunda vazifeli olan herkesin görevi, Uhud’daki okçulardan daha az önemli değil” gibi akıllara ziyan bir örnek verebiliyor.
Bir başkası “Şeriatın kestiği parmak acımaz” diyebiliyor.
Velhasıl kelam, takke düştü kel göründü. Eskiden cevabı net olan konulara tam olarak neden kesin, basit ve net cevap veremediklerini anladık. Çünkü “devlet lisanı” denen bir kavram yok. Profesyonel yaklaşım söz konusu değil, devlet ile ilgili olan bir konuda bile.
Kanun, kural, hukuk olmadığı, olsa da uyulmadığı için disiplinsizlik var, lakaytlık var ve tüm bunların neticesinde “sokak dili” var. Kısasa kısas desen var, dini referans desen var fakat tek olması gereken, yani temelini kaya gibi (olduğunu farz ettiğimiz) anayasadan alan bir dil yok.
* * *
Şimdi, tüm bunlara baktığımızda, vatandaşta zaten kalmamış olan güven duygusunun bir daha “kökü kazınıyor”...
“Umarım birisiyle mahkemelerde davalık işim olmaz” diyor.
“Başıma bir hâl gelse devlet beni korumaz” diyor.
“Türkiye’de iyi yaşamak değil, sadece yaşamaya çalışmak bile ya tesadüfler zinciri marifetiyle ya da ‘gücün yanında durma’ kaidesiyle mümkün oluyor” diyor.
Üstelik, vatandaş ne yazık ki haklı çıkıyor.
Resmiyet sınırlarını aşmayan devlet lisanını benimsemiş, oturup kalkmasını hakikaten bilen; vatandaşıyla, bir televizyon programında, mecliste, telefonda, sokakta konuşurken ayarını bilen, donanımlı politikacı görmeyi özledik.
Dahası, “tepede” ne olursa, vatandaşa da aynısı sirayet ediyor. Sokakta da beyefendilik buhar oldu, uçtu gitti, izine rastlayana aşk olsun. Tüm bu yolsuzluklar, çürümüşlük bir yana, belki daha az önemli görünüyor (ki değil) ama toplumdaki yaygın “hırtlık” da politikacıların eseridir.
Tez vakitte değişmez ama dil değiştikçe insan da değişir. Belki vakit alır ama değişir.
Değiştirmek de bizim elimizdedir.
Paylaş