Paylaş
İkisi de büyük bina işte... Binalar büyüdükçe adalet daha mı çok yerini bulacak, o yüzden mi bu vurgu, insan merak ediyor. Neyse, konumuza geleyim: Anadolu Adalet Sarayı’na çok işiniz düşecek. Zira İstanbul Anadolu yakasında Şile ve Beykoz haricindeki tüm adliyeler bu “saray”a taşındı. Artık sabıka kaydı almak için dahi bu sarayın kapısını aşındıracaksınız.
Medyaya son günlerde avukatların kapıda güvenlik sorunları yaşamaları, binanın tasarımı ve kullanışsızlığı, birimlerin birbirinden uzaklığından kaynaklanan sorunlar sebebiyle gündeme gelen dev binayı bir de benden dinleyin:
Binaya ulaşmak için en pratik yöntem metro. Kadıköy-Kartal hattı üzerinde Hastane-Adliye durağında iniyor, maratona başlıyorsunuz. Şaka değil, sizi çok uzun bir yol bekliyor. Henüz metro istasyon içi yürüyen bantlar hizmete açılmadığı için yeryüzüne çıkana kadar yer altında bir hayli mesafe yürümek durumundasınız.
Yeraltında yürüdüğünüz yol kadarını yer üstünde de yürüyeceksiniz. Şimdilik bu yolun yaşlı ve engellilerin kullanımına uygun bir niteliği yok.
Adalet sarayı, hava fotoğrafından bakınca dev bir H olarak görünüyor, Saray, Çin Seddi gibi uzaydan da görünüyor olmalı, dev bir yapı. Fakat zannedersiniz ki Afrika’daki Sahra çölü veya Orta Asya’daki Gobi çölü üzerine inşaa edilmiş. İnsan bir adet ağaç dikmez mi?
Kilometrekarelerce alan saf beton. Burası da ne yazık ki son yıllarda yapılan tüm kamusal alanlar, meydanlar, binalar gibi “kel” tasarlanmış. Araplar bile çöl ikliminde yeşillik adına ne mucizeler yaratıyor, bizse olanı kurutuyor, üzerine beton döküyoruz. İşte en güzel örnek: Evvelki gün Mutlu Tönbekici köşesinde mahallesine nasıl da ağaç dikemediğini yazdı, “Yeşil korkusu” nasıl sarmalamış kafaları, şahane özetledi. Konu şu: Mahallesini yeşillendirmek istiyor ama olmuyor bir türlü. Bir komşusunun evinin yanına ağaç dikmek istiyor, “Toz yapar, istemem” yanıtı alıyor... Bir diğerine sarmaşık ekmek istiyor,
ondan da “sümüklüböcek yapar” yanıtı alıyor. Ardından bahsettiğim yazıyı kaleme alıyor... Okumadıysanız lütfen arşivden bulun ve okuyun.
Politikacısından esnafına, mimarından müteahhidine herkes yeşilden korkuyor. O yüzden “modern yaşam alanı” demek “beton denizi” demek artık.
Sadece bir ayda bu haldeyse...
“Akıllı bina” olduğu söylenen sarayda bina içi ulaşım herkesi çileden çıkarıyor. Binalar arası geçişin tek bir noktadan yapılması, birbirinden uzak birimler, merdiven yerine gün içindeki insan yükü-sayısı düşünülmeden tasarlanmış aksak topal asansörlere yüklenmiş bina içi ulaşım sistemi sayesinde dev saray esasında dünyanın en hantal adalet sarayı olarak tarif edilebilir.
Jeneratör olmayan binada elektrik kesintisi esnasında asansörde kalanları düşününce insan güvenlik açıklarını düşünmeden edemiyor. (Çok temel sorunlar olmasına rağmen, en büyük güvenlik sorununu avukatlar yaratıyor olsa gerek, onları x-ray’den geçirdiklerine göre...)
Ancak insanların hayatını kolaylaştıran yapılara “akıllı bina” denir. Telefonla ulaşamadığınız, yerleşim planı akıllara ziyan bir anlayışla yapılmış, bir ayda inşaatı dökülen, bol karanlık odalı bir binanın neresi akıllı?
Burası, her gün bu binaya işi düşenlere, bilhassa da avukatlara “İstanbul trafiği”nin yaptığını yapıyor: Hayattan çalıyor. Biz nasıl gün içinde trafiğe gün içinde yaptığımız işten daha fazla enerji harcıyorsak, avukatlar da neredeyse tüm enerjilerini binanın hatalı tasarımından ve yanlış iç yerleşiminden kaynaklanan sorunlara feda etmek durumunda kalıyorlar. Bu kadar para harcanıp sadece bir ayda dökülen, bu kadar skandala imza atan bir yapıda sorunlar nasıl çözülecek, merak konusu...
Paylaş