Akademik özgürlüğe bak!

Yükseköğretim Kuru-lu’nun (YÖK), Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker “Dekolte giyen dikenine katlanır” minvalindeki açıklaması başlı başına bir skandaldı.

Haberin Devamı

Öyle bir karar çıktı ki, “Bir olayın skandal olarak değerlendirme” çıtası çoook, çok yukarılara taşındı. Çünkü yeni hadise, “Dekolte giyen tacize uğrayabilir” sözünden daha fazla “skandal” olma özelliği taşıyor. YÖK, diyor ki, “Bu cümleler ifade özgürlüğüdür, herhangi bir suç unsuru taşımamaktadır, Çeker hakkında soruşturma açılmayacaktır.”
“Dekolte giymenin tacizi normalleştireceğini bir akademisyenden duyduğumuz yetmedi, bir de bu açıklamanın altına YÖK, “onay” damgasını vurdu.
Bu ne demektir biliyor musunuz?
Taciz meşrulaştı! Hadi hepimize hayırlı olsun sevgili Türkiye’de kadın olmanın zorluğunu her gün, her saat yaşayan Habitus okuru!

Bu nasıl iş?

YÖK’ün temel bir hatası var. Prof. Dr. Çeker’in bu sözleri ancak bireysel düşünce özgürlüğü çerçevesinde değerlendirilebilir. Ha, siz bunu “akademik özgürlük” çerçevesinde değerlendiriyor, bir de onay veriyorsanız, topluma karşı bir suç işlemiş sayılırsınız.
Böyle hararetli hararetli yazıyoruz ama nasıl da biliyoruz, bu olay aynen bu haliyle kapanacak. Taciz, meşrulaştığı gibi kalacak...
Bakın söylüyorum, bu olaydan sonra bilin ki, mini etek giyemezsiniz.
Kolunuzu filan açamazsınız. Bakın daha meme demiyorum, bacak demiyorum. Zaten hadi meme çatalını geçtim, o bacağın bir santimetrekaresi bile görünse o gününüz tacizsiz geçmez, bunu tüm kadınlar bilir. Müdahale olmasa bile gözle ve lafla yeterince rahatsızlık yaşarsınız.
Prof. Dr. Çeker erkeğin attığı her lafın faturasını kadınlara kesti, bu yetmiyormuş gibi üstüne YÖK’ün de onayı geldi...
Eh, ne diyelim, tacizi meşrulaştıran sözleri “akademik özgürlük” olarak değerleniren YÖK’e ne kadar teşekkür etsek azdır. Zira kendileri yaşam kalitemizi yükseltiyor...

Haberin Devamı

Yürüyüş notları...

-Kadıköy Belediyesi’ne sesleniyorum. Sayın Selami Öztürk, Moda’nın dereye bağlanan bölümündeki sahil yolunu niçin tamamlamadınız? Döşenecek malzeme taşınmış, üst üste yığılmış ama tüm kış açıkta bırakıldığı için mahvolmuş. Şehrin göbeğine yakışıyor mu sahne?
- Kayalara tüneyerek biraları diken erkek grupları, Türkiye’de “sahil yolu” dediğimiz her yerin sıkıntısı. Bu arada gece değil, gündüzden bahsediyorum. Sokakta içki içilmesine karşı değilim, lakin bu adamları ne yapacağız sayın yetkililer? Var mı bir öneriniz, bir çözümünüz? Siz de Prof Dr. Çeker gibi “Kadınların kendi kendilerine yürüyüş yapmaları (hem de bacaklı macaklı, şortlu filan) tacize davettir” demezsiniz umuyorum. Bir vakit bisikletli polisler vardı, bir sıkıntı oldu mu hemen koşarlardı, ne oldu onlara? 
- İnsan ne kadar çok sahipsiz, sokakta yaşayan hayvan olduğunu yolları arşınlayınca anlıyor... Barınaklar asla çözüm değil, kısırlaştırma çalışmaları maalesef yetersiz, yine iş başa düşüyor sevgili hayvansever Habitus okuru.
Yapılacak tek şey, her market alışverişinizde birkaç kutu kedi-köpek maması alıp, küçük plastik kaplara dökerek bir kuytu köşeye bırakmak... Bir kap suyu da unutmamalı. 
- Yürüyüş yapıyorum diyorum ama ona aslında “seksek” denir. Yürürken ileri değil, bastığınız yere bakmalısınız. Neden mi? Çünkü öyle havalara, etrafa baka baka, oksijeni içinize çeke çeke Avarel gibi yürürken, yumuşak bir maddeye cörk diye basabilirsiniz. Evet, bildiniz, köpek kakası! Hiiiç sinirlenmeyin, buna yapılacak bir şey yok, maalesef artık kimse cebinde bir atık torbası taşıyıp, köpeğinin kakasını yoldan alıp çöpe atamıyor. (Babam hariç. N’aber baba?)
Evet, madem kakaya bastınız, bir işe yarasın bari.
Uzun süredir kafanıza kuş pislemediyse gidin piyango bileti filan alın, ne bileyim.

Yazarın Tüm Yazıları