'Tiyatro eğlence yeri değil, büyüklerin mektebidir!'

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanı Abdurrahman Şen’le; 2013’te sinema ve tiyatromuzun 100. yılına yönelik etkinlikleri kapsamındaki projeleri, Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi üstünün açılır-kapanır hâle getirilmesi, ‘Sinema Kostüm Müzesi’ paralelinde ‘Mehmet Âkif Ersoy Kültür Evi’ açmak, ‘Tiyatro Senaryosu Yazma Yarışması’ ve kurumsal kültür ödüller bağlamında düzenleyip verecekleri ‘İstanbul Kültür Ödülleri’ni, tiyatroyu, sanatı ve hayatı konuştuk.

Haberin Devamı

1995 yılında Kültür Bakanlığı’nca ‘Türk Kültürüne Özel Hizmet Ödülü’ aldınız. Birçok kültürel işlerde faaliyetleriniz de oldu. Gazetecilik – yazarlık yaptıktan sonra Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı görevine geçişiniz nasıl oldu? Bu soruyla başlayalım mı röportajımıza?

Basında ilk yazımın yayınlandığı 1975 yılını başlangıç aldığımızda, meslekî olarak geride 37 yılı bırakmış olduğumu görüyorum. Bu sürenin başlangıç dönemlerinde muhabirlik, istihbarat şef yardımcılığı, yazı işlerinde redaktörlük vb. mutfak işlerinde bulundum.

Yıllarca gazetecilik – yazarlık yaptıktan sonra 1988’de aldığınız bir kararla sadece kültür sanatla ilgilenmeye karar verdiniz.

Aynen ve o dönem çalıştığım gazetede kültür sanat sayfası şefliğine getirilmiş olmayı da fırsat bildim. O günden sonra sadece kültür ve sanat alanında yazarak gazeteciliği sürdürdüm. Bugün arkama baktığımda; tamamı kültür sanat eksenli 4 bini aşkın köşe yazısı ve 8 kitabımın varlığı, bu alandaki yolculuğumun özeti olarak beni cesaretlendiriyor. Bu arada çeşitli kültür sanat derneklerinde kurucu başkanlık, başkanlık, üyeliklerde bulunarak kültür sanat alanında gördüğüm boşlukları doldurmaya çalıştım. Bir taraftan gazetecilik devam ederken,1995’de gelen davet üzerine Beyoğlu Belediyesi’nde önce Sayın Nusret Bayraktar başkanımın, daha sonra da Sayın Kadir Topbaş başkanımın yanında 2 dönem kültür – sanat ve basın danışmanlığı yaptım. Geçtiğimiz yıl Sayın Kadir Topbaş başkanımdan gelen davet üzerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı görevine başladım. Kısmetse, 20 Ocak 2013’de, göreve başlayışımın 1 yılı dolmuş olacak.

Haberin Devamı

KİMLİĞİNİ SİYASÎ DÜŞÜNCESİNİN ESİRİ YAPANLARIN DA SANSÜRCÜ ZİHNİYET KADAR ZARARI VARDIR SANATA!

Gerçekleştirmek üzere yola çıktığınız en önemli projelerinizden biri de Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi üstünün açılır-kapanır hâle getirilecek olması. Yani artık ansızın yağan yağmur ya da kar sanata engel olmayacak. Peki, bu noktadan yola çıkarsak sanatı engelleyen en önemli etkenlerin neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Haberin Devamı

Günümüz dünyasındaki kültür sanat yatırımlarını birazcık fark edebiliyorsak, sanatın önemi ve gereği üzerine söz söylemek bile gereksiz. Yaradan’ımızın sıfatlarından birinin ‘Sânî’ yani sanat yapan olduğunu inanan her insan bilir. 12 Eylül sonrasındaki sivilleşme başlangıcıyla beraber, kültür ve sanat dünyamıza o güne kadar iliklerine kadar hâkim olan baskılar da azalmaya başlamıştır.

TÜRKİYE’DE SANATI ENGELLEYEN, DEVLET MEKANİZMALARINA SİNMİŞ OLAN SANSÜRCÜ ZİHNİYETTİR! /images/100/0x0/55ea3c16f018fbb8f8730db7

Bu noktadan bakınca…

Bu noktadan bakınca; elbette Türkiye’de sanatı engelleyen en önemli etken, uzun yıllar içinde devlet mekanizmalarına sinmiş olan sansürcü zihniyettir. Bu zihniyetin giderek dağılıyor olması, azalması elbette yeterli değildir ama bu noktada tarafların da iyi niyetli ve sadece sanatı düşünüyor olması temel gerekliliktir. Kimliğini siyasî düşüncesinin esiri yapanların da sansürcü zihniyet kadar zararı vardır sanata.

Haberin Devamı

‘Tiyatro Senaryosu Yazma Yarışması’ uygulamaya geçireceğiniz projeler arasında. Bu dalda bir yarışma projesini ortaya çıkaran etkenler neler oldu?

Sinemamızda da, tiyatromuzda da en çok eksikliği çekilen alanın senaryo, metin olduğunu yıllardır konuşuruz. Çünkü Türkiye’de, kıymeti hiç bilinmeyen, emeğinin karşılığı hiç alınamayan alanların başında neredeyse yazarlık gelir. Sadece yazarak geçinebilen yazar sayımızın ne kadar az olduğunu siz de gayet iyi biliyorsunuz. Bir insan yazıyorsa, genel olarak onun yayınlanmasını da ister. Devlet Tiyatroları’nın ve Şehir Tiyatroları’nın edebî kurullarına eser göndermek de birçok yazı erbabı için cazip değildir. Özel tiyatroların da oynayacakları eserle ilgili uygulamaları, bu alanda yazmak isteyen özellikle genç heveslilere yeterli motivasyonu sağlamamaktadır. Böylece özetleyebileceğim bu ortama heyecan kazandırmak, yeni genç yazarları tiyatro dünyamıza hediye edebilmek için zaman zaman başvurulan bir yarışma açma düşüncesini uygulamaya koymak istedik. Dereceye girenlere çeşitli ödüller vermeyi düşündüğümüz bu yarışmada ayrıca belki ilk üçe kadar başarı elde edenlerin eserlerinin belediye imkânlarıyla sahnelenmesini sağlamamızın da itici bir güç olacağına inanıyorum.

Haberin Devamı

Kurumsal Kültür Ödüller bağlamında ‘İstanbul Kültür Ödülleri’ adı altında bazı sanat dallarına ödüller vereceksiniz. Peki şöyle bir düşündüğünüzde sanata verilen ödül ya da ödüller neler?

Buradaki düşüncemiz, kurumsal anlamda kalıcı ve kapsayıcı ödüller vererek, tüm insanlarımızın sanata ve kültüre dikkatini çekmek. Yoksa çeşitli kültür kuruluşlarımızın, farklı sanat dallarında yıllardır ödüller verdiğini elbette biliyorum. Gönlümden geçen, bu ödülleri verenlerin sayılarının daha da artması… Böyle baktığımda, sanata verilebilecek en iyi ödül ise; sanatçılarımızın ve ürettikleri sanat ürünlerinin kıymetinin bilinmesi ve gerçek sanatçının ürettiği gerçek sanat ürününe toplumda hak ettiği saygının gösterilmesidir. Yazılı ve görsel medyamız da bu alanda son derece büyük sorumluluklar taşımaktadır. Ancak uygulamada üzülerek görüyoruz ki medyamız bu sorumluluğunun bilincinde değildir. Bazen sanatçıyı, genelde de sanata ilgi göstermediğini ifade ederek eleştirdiği toplumu sadece magazin çerçevesinde bir habercilikle muhatap kılmayı tercih eden anlayışı meslektaşlarımın acilen terk etmesi gerekmekte. Eğer medyamız gerçekten samimi olarak sanattan ve sanatçıdan yana, kültürden ve kültür adamından yana tavrını koyarsa göreceğiz ki sanat da sanatçı da kültürümüz de kültür adamlarımız da daha üretken olacak, lâyık oldukları ilgi ve alâkayı toplumdan göreceklerdir.

Haberin Devamı

Projelerinizin arasında Mehmet Âkif Ersoy’un adına yakışan bir mekânın bulunmayışının eksikliğini gidermek için Cağaloğlu - Sultanahmet civarında bir binayı ‘Mehmet Âkif Ersoy Kültür Evi’ olarak açmak için hazırlıklar yapıyorsunuz.

Uzun zamandır millî marşımızın şairi Mehmet Âkif Ersoy’u daha yakından tanımak ve tanıtmak için çaba gösterenlerdenim. Bu çabam esnasında bir senaryo da yazarak, millî şairimizin hayatını sinemaya aktarmaya da gayret ettim.

Ama lâzım olan finansı sağlayamayınca…

Aynen… Lâzım olan finansı sağlayamayınca şimdilik rafa kaldırdım. Bu esnada bir taraftan da çeşitli kurum ve Mehmet Âkif sevdalısı dostlarla, İstanbul’da mutlaka o müstesna insana lâyık olabilecek bir mekân tahsisi için de çalıştım. Ama olmadı. Sadece Bağcılar Belediyesi, ilçede bir çalışma başlatarak, Ankara’daki Tacettin Dergâhı’nın tıpkısını inşa etti ve hizmete soktu. Ama İstanbul’un merkezinde böyle bir eksiklik bütün ayıplarımızla birlikte orta yerde duruyor. Mehmet Âkif’e lâyık olabilecek bir yapılanmayla, ‘Mehmet Âkif Ersoy Evi’nin kapılarını bir an önce özellikle gençlerimizin ilgisine, dikkatine sunmak heyecanı içindeyim.

MEHMET AKİF ERSOY’UN MİLLÎ MÜCADELEMİZİN MANEVÎ BAŞKOMUTANI OLDUĞUNU ÇOĞU KİŞİ BİLMİYOR!

Siz zamanında Mehmet Âkif Ersoy’la ilgili çalışma yapıp, kitap da yazdınız. Ersoy’un kültürel anlamda sizi en çok etkileyen neyi – neleri oldu?

Mehmet Âkif’in, sadece kültürel anlamda değil, insan olarak beni etkileyen o kadar çok yönü var ki… Bu söyleşimizin boyutlarını zorlayacağı için sizi sıkıntıya sokmak istemem. Ama şunu da söylemem gerek. Türk Milleti, Mehmet Âkif’i kuru, sloganlara ve siyasî kampların cenderesine hapsedilmiş bir bakış açısıyla tanıdığı kadarıyla idare ediyor. Net söylüyorum. Mehmet Âkif’i hiç tanımıyoruz. Mehmet Âkif’in, sadece bir şair, millî marşımızı yazan bir şair değil aynı zamanda millî mücadelemizin manevî başkomutanı,  döneminin çok çok önemli ve hâlâ anlaşılamayan ve aşılamayan fikirleriyle değerli bir fikir adamı olduğunu da artık fark etmemiz lâzım… Bu konuda araya girmezseniz beni susturmazsanız, saatlerce konuşabilirim…

Kültür bir ülkenin vitrinidir. Siz bu vitrine baktığınızda kültür mozaiklerinden sanat nakışlarından en bariz neleri görüyorsunuz?

Dünyanın, başta kültür olmak üzere birçok bakımdan en şanslı topraklarında yaşıyoruz. Ama ne yazık ki bu zenginliğimizin farkında değiliz… Bulunduğum makama sık sık yabancı kültür sanat insanları geliyor. Bazen de biz Batı ülkesindeki bir sanat etkinliğine katılıyoruz. Bu görüşmelerde, bütün batılı kültür sanat insanları; Türkiye’nin dünya üzerindeki gücünden, kültürel zenginliğinden bahsediyorlar… Giderek globalleşen dünyada, ülkelerin arasındaki rekâbetin giderek kültür sanat alanına kaydığı gerçeğini de unutmayalım. Hatta işi daha ileri götürenlerin, gelecekte ülkeler arasındaki savaşların da kültürel anlamda gerçekleşeceğini söylediğine şâhit oluyoruz. İşte bu noktadaki avantajımızın, yılların ihmalinde gizli olduğu kanaatindeyim. Eğer; kültürel zenginliğimizin tamamına eğilir, onları günümüzün sanat anlayışı süzgecinden geçirip, güncel bir estetik beğeniyle dünya pazarına sunarsak ülke kültürümüze hizmet etmekle kalmaz, dünya kültüründe de lâyık olduğumuz yeri elde edebiliriz. Nakışlar olarak ifade gerekirse, halk kültürümüzün, halk sanatlarımızın benim dünyamdaki yerinin öncelikli olduğunu söyleyebilirim. Mesela, müzik alanında Ruhi Su ustanın başlattığı ve neredeyse kendisiyle kalan anlayışı, bu konuda tüm sanat dallarını kapsayacak bir yol göstericidir nazarımda.

TİYATRO EĞLENCE YERİ DEĞİL, BÜYÜKLERİN MEKTEBİDİR!

Son aylarda hemen hemen her hafta Şehir Tiyatroları’nda kayda değer birçok tiyatro oyunu izledim. Gerek gazeteci gerek yazar gerek kültür ve sosyal işlerle ilgili biri olarak tiyatroların kapatılması konusunda neler diyeceksiniz?

Bu söylentileri zaman zaman meslektaşlarımın yazılarında okumuyor değilim ama… Benim yakın çevremde, tiyatroların kapatılacağına dair en ufak bir söylenti bile duymuş değilim… Kültür sanatla ilgilenmeye başladığım ilk günden, gazetecilikte kültür sanat alanına yöneldiğim ilk günden beri tiyatronun önemi üzerinde yazdım ve konuştuğum her ortamda dile getirdim.

TİYATRONUN VE TİYATROCUNUN ZAYIF OLDUĞU BİR ÜLKEDE DİĞER SANAT DALLARI DA GÜDÜK KALIR!

Bir haftada 6 oyun izleyecek kadar tiyatro delisi biri olarak ‘Tiyatrosuz ve sanatsız olmaz.’ diye düşünenlerdenim. Sanattır hayatı anlatan.

Aynen… Tiyatronun ve tiyatrocunun zayıf olduğu bir ülkede diğer sanat dalları da güdük kalır kanaatindeyim. Tiyatromuzun önemli isimlerinden Muhsin Ertuğrul ustanın; “Tiyatro eğlence yeri değil, büyüklerin mektebidir!” gibi bir uyarısını hatırlıyorum. Tiyatroyu mahalle aralarına taşıma gayretini de unutmuyorum… İBB Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı görevine geldiğim günden beri gayretim, hazırlığım tiyatroyu şehrin tamamına yaymak. Ayrıca bunu yaparken, özellikle genç tiyatrocuları bir şekilde desteklemek. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu, sanatımızın ve özellikle tiyatromuzun hafızası olarak yapısını korur, yeni yönetimiyle öncü görevini ve misyonunu unutmadan çalışmalarını sürdürürken, tiyatronun sadece kamusal alanda kalmaması gerektiğini de düşünüyorum. Her yıl mezun olan en az 200 gencin, İstanbul’umuzun tiyatro ihtiyacını gidereceği, tiyatro yapabileceği ortamı hazırlamanın da görevlerimiz arasında olması gerektiğine inanıyorum.

KENDİ TOPLUMUYLA TERS DÜŞEN BİR SANATÇININ MUHATAP ALDIĞI TOPLUMU DÖNÜŞTÜREBİLMESİ DÜŞÜNÜLEMEZ! /images/100/0x0/55ea3c16f018fbb8f8730db9

Sanat yeşil pasaport gibidir aslında. Ülkemizde bu pasaportun gerçek değeri ne zaman ve nasıl anlaşılacak dersiniz?

Ben bu sorunuza kısaca, hepimiz samimi olduğumuzda, derim… Az önce konuştuk. Dünyada sınırların anlamını giderek yitirdiği günümüz dünyasında, geleceğin ülkelerarası mücadelelerinin kültürel alanda yaşanacağı gerçeğini tekrar tekrar hatırlamakta, hatırımızdan çıkarmamakta fayda var. Dünya arenasındaki bu mücadelede kaybetmemek için sizin yeşil pasaport olarak tanımladığınız sanatın, kültürün farkına toplum olarak varmamız şart.

Mesela…

Okullarımızda drama derslerinin verilmesi, tiyatronun, tiyatro tarihinin okullarımızda okutulması gereğini düşünüp, dillendirenlerden biriyim. Yeşil pasaport alabilmek için belli bir zaman, mesai birikimi, bazı özellikler gerekli, malum. Bu avantaj sayabileceğimiz belgeye kültürel alanda sahip olabilmek için de kültürü ve sanatı hayatımızın her alanına hâkim kılmamız lâzım. Kültür ve sanatın bizler için ne kadar lüzumlu olduğunun farkına varmamız lâzım. Sanatsız yaşayamaz hâle gelmemiz lâzım. İşte burada öncelikle sanatçılarımıza son derece büyük görevler düşmekte. Sivas veya Bayburt versiyonlu olarak dillendirilen “….. olalı böyle zulüm görmedi!” olayını hepimiz biliyoruz. İşte o zulüm olarak değerlendirilen bir sunum yerine hitap edilen toplumun kabulleneceği yolculuklara öncelik vermek, toplumla sanatçıyı ortak duygularda birleştirmek, buluşturmak gerek önce. Bu noktada özellikle sanatçı dostlarımızın, ‘Notlar’ serisi içinde; edebiyat, roman ve özellikle sinema, tiyatro bahislerinde merhum Kemal Tahir ustayı, özümseyerek okumasını tavsiye ederim. Kendi toplumuyla ters düşen bir sanatçının muhatap aldığı toplumu dönüştürebilmesi düşünülemez!

2013’te Türk sinemasının ve tiyatrosunun 100. yılı kutlanacak. Az önce konuştuğumuz projeler paralelinde, bu özel kutlama yılı için neler düşünülüyor peki?

Türk Sineması’nın resmî olarak derli toplu biçimde kutlanması çalışmalarını Beyoğlu Belediyesi’ndeki görevim esnasında, sinemamızın duayenlerinin katkılarıyla başlatmıştık. Sonraları yine tek başlı bir kutlamadan uzaklaşıldı ve bu yılın 14 Kasım’ında neredeyse hiçbir anma programı yapılamadı. Sadece İBB Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğümüz bünyesinde “Sinemada yerli arayışlar” başlıklı bir paneli ve Cahit Berkay ile ‘Film Müzikleri Konseri’ni yaparak açık kapatmak istedik. Yapılması gereken ise o kadar çok şey var.

‘SİNEMA KOSTÜM MÜZESİ’ AÇACAĞIZ!

Mesela… İlk olarak neler…

Sinema ve tiyatroda kaynaklık edebilecek çeşitli kitap yayınlarıyla, bu alanlardaki ihtiyaçlarımızı sorgulayacak çeşitli panel ve toplantılarla 99. yılı değerlendirmek istiyoruz. Ayrıca ilgili dernek ve vakıflarla da bir araya gelerek, 100. yılda yapılabilecekleri birlikte belirlemek düşüncesindeyim. Kütüphane ve Müzeler Müdürlüğümüzün yayınladığı ‘Muhsin Ertuğrul Evrakı Kataloğu’ da bu alandaki çalışmalarımızın ilk ürünü olarak tiyatro severlerin hizmetine sunuldu. Benzeri bir çalışma da Şehir Tiyatromuzun kütüphanesindeki repertuar hazinesinin katalogunun basımı olacak kısmetse. Uygun bir mekân bulduğumuzda, bir ‘Sinema Kostüm Müzesi’ açma düşüncemiz olduğunu bu yönde çalışmalarımızın bulunduğunu da ifade etmek isterim.

YABANCI HAYRANLIĞIMIZIN KÜLTÜREL UZANTISI, BİZİ ZORLAMA VE KOPYACI KILIYOR!

Ülke ya da birey olarak kültür konusundaki en büyük eksikliklerimizin neler olduğunu düşünüyorsunuz?

Öncelikle kültürel köklerimize olan ilgisizliğimiz… Hatta bazılarımızda bu kıstasın ilgisizlikten nefrete doğru uzandığını da hepimiz biliyoruz. Bu ölçüler içinde ne birey olarak ne de ülke olarak kalıcı ve sürekliliği olan kültürel başarı elde etmek, varlığınızı kabul ettirmek mümkün… Yabancı hayranlığımızın kültürel uzantısı, bizi zorlama ve kopyacı kılıyor. Son yıllarda, kolaycılığa kaçan, ekran ününü beyazperdede gişeyle buluşturmayı hedefleyen çabaların sonucunda, yerli sinemadan seyircimizin nasıl kaçmaya başladığını gördük. Umutsuzluk ortamından umut ortamına gelen yerli sinema – seyirci buluşmasındaki kırılmadan dersimizi almalıyız… Özel tiyatrolarımızın da gişe için sanat dışı arayışlarla dikkat çekip seyirci edinme gayretlerinin, özelde tiyatromuza, genelde kültürümüze, sanat ortamımıza katkı sağlamayacağını görmemiz lâzım. Müzikte de diğer kültürel aktivitelerde de durum çok farklı değil!

KÜLTÜR KONUSUNDA ÖN PLÂNA ÇIKAN OLGULARIMIZ, SİYASÎ GÖRÜŞLERİMİZLE PARALEL!

Peki ya kültür konusunda ön plana çıkan olgularımız neler?

Ne yazık ki her alanda olduğu gibi kültür konusunda da ön plâna çıkan olgularımız, siyasî görüşlerimizle paralel! Takım tutma mantığıyla kültür ya da sanat değerlendirilemez… Böyle bir ortamda kültür ve sanat gelişemez de. Sadece sanatın ölçüleriyle ama gerçek manada evrensel ölçüleriyle değerlendirme yapabilmeliyiz. Oysa sanatçılarımız kendi çevrelerini toplumun geneli sanıyorlar ve hata ediyorlar! Toplumun büyük bölümü de magazinden öğrendiklerini, kulaktan duyduklarını gerçek sanıp, sanatçısı hakkında olumsuz düşünceler taşıyabiliyor. Toplumun tüm bireyleri olarak tarihimizden kopukluğumuz, tarihimize olumsuz ve ayırımcı bakışımız da doğru tercihler değil… Oysa çok zengin bir kültürel alt yapımız var ve ulaşmamız bir adım atmamızla mümkün. Yeter ki ön yargılarımızdan, takım tutar gibi kültür sanat bakışımızdan kurtulalım.

2004’te Hafik’te bir kütüphane açılması için 3500 kitap bağışladınız. Türkiye’nin en ücra köşelerine kadar daha çok kitap ulaşması, daha çok kütüphane açılması için insanları yüreklendirmek adına gerek toplum gerek birey olarak üstümüze düşenler neler olmalı ilk etapta?

Sivas, ülkemizin en köklü kültürel mirasına sahip şehirlerimiz arasında ilk sıralarda yer alan bir bölge… Ama ne yazık ki zaman zaman muhatabı olduğu acı olaylarla anılıyor. Bir Sivaslı olarak, kültürle ilgilenmeye çalışan bir fert, kültürün kaynağının da kitap olduğunu bilen biri olarak, doğduğum ilçede bir şeyler yapmak gerektiğini düşündüm. Başkalarına bir şeyler söylemek yerine böyle bir adım atmaya karar verdim. Bir dostum bu hareketim üzerine takılarak; “O kitapları bir sahafa verseydin, bir araban olabilirdi herhalde!” diye takılmıştı. Kitap severler, 1 tek kitabı bile verebilmenin zorluğunu anlar. Ben 3500 kitabımı gözümü kırpmadan verdim. Geçen yaz da 500 kadar kitabı, ilçemizde yeni açılan okulun kütüphanesine bağışladım. İlçemizin şimdiki belediye başkanı sayın Dr. Zeki Aydın’ın özel ilgisiyle bu kütüphaneyi biraz daha genişletmek ve İstanbul ile Hafik arasında sanatçı gidiş gelişlerini sağlamak istiyoruz. Başkalarına neler yapmalarını tavsiye etmek haddim değil ama en azından doğduğum ilçede kitabın, kültürün, sanatın yeniden yaygınlaşması adına ter dökmek, emek vermek boynumun borcu.

MAKAM, MEVKİ, UNVAN YA DA PARA KONUŞMAYI BİLMEM!

Kültür adına sizinle anılmasını istediğiniz ya da gerçekleştirmeyi çok istediğiniz bir projeniz var mı? Nedir?

Hayatımın hiçbir alanında hiçbir işi anılmak niyetiyle yapmadım. Sadece kültürel ve sanatsal bir ihtiyacı gidermek adına koşuldum hep. Makam, mevki, unvan ya da para konuşmayı bilmem. Aklımın ucundan geçmez öyle dünyevî tercihler. Bilmediğimi, bildiğine inandığım kişilere sormadan hiçbir işi yapmam. Bildiğim konuda da bilmeyenlerin karışmasından rahatsız olurum. Kültür adına görevim sürdüğü müddetçe, elimden geldiğince; kültür ve sanatı İstanbul’un hayatında daha hissedilir kılmak en çok istediğim şeylerin başında gelmektedir. Kültür ve sanatımızı, dünya ölçeğinde konuşulur kılmak ise çeyrek yüzyıllık hülyamdır.

Son olarak 2013’te sanatın yani sinema ve tiyatromuzun 100. yılı kutlaması konseptinizle ilgili olarak eklemek istedikleriniz…

2013’de sinema ve tiyatromuzun 100. yılına yönelik etkinliklerimize hız verirken, Sayın Kadir Topbaş başkanımın gösterdiği hedef doğrultusunda, ekibimle hazırlıklarını sürdürdüğümüz bazı özel programlarla da İstanbul’un kültür ve sanat hayatına küçücük de olsa katkılar yapabilme gayreti içinde olacağız. Hazırlıklarımız tamamlandıkça gelişmeleri sizlerle paylaşacağız elbette.

Yazarın Tüm Yazıları