PaylaÅŸ
Doğru mudur hüznün kalın, melankolinin ince olduğu?
Doğru mudur umutlarımızın çiğ ile ıslanması gerektiği?
Doğrudur, kalplerin sevgisizlikten, ruhların değer görmemekten solduğu.
Doğrudur, insanların idealleri ve inandıkları uğruna mücadele etmesi gerektiği.
Hayatın bize getirdiklerinin paydasındaki seçimlerimizdir, yaşamdaki hangi payı nasıl ve ne büyüklükte aldığımızın.
O seçimlerimiz ki…
Bizi bazen bulutlara uçuran…
Bazen dibe vuran…
Bir de tesadüfler vardır ki…
Seçimler arasından bize göz kırpan…
Görebilirsen için senin için doğru olanlarını.
En güzel ve mutlu bir şekilde sürdürürsün yaşamını.
Tesadüf diye bir şey var mıdır sahi?
‘Dünya koca bir tesadüf’ diyor Pablo Neruda.
İnsanlarıyla, rüzgarlarıyla, ağaçlarıyla, dağlarıyla, ateşiyle, evleriyle, çölleriyle, yağmuruyla...
Ardından da ekliyor.
‘Tesadüf olmadan imge yoktur’ diyor.
Hepimiz bir şekilde yaparız seçimlerimizi.
İşte; çok çalışırız, başkaları gelir tepeden iner, bizim layık olduğumuz konuma.
Aşkta; çok severiz, ‘Onunla olmaz’ denir.
Birbirini seven kalplerin sesini kesmeye çalışırlar.
Yetmez, ayırmaya çalışırlar.
Oysa anlamazlar, kalpler ve ruhlar seçimini yapmıştır.
İyi ya da kötü ne olursa olsun sonucuna katlanmayı göze alarak.
İşte, aşkta, hayattaki birçok konuda.
İyi ya da kötü bir şekilde alırız nasibimizi.
Bazıları da vardır ki…
Ve onların seçimleri…
Kendini insanlara adayarak…
İnsanlığı akıl ve güzel olgular doğrultusunda değiştirmeye koşarak…
Dünyayı değiştirmeye koşan bir şair…
Dünyayı değiştirmeye, güzelleştirmeye adanan şiirleriyle.
Pablo Neruda.
Şiirleriyle insanlığa kattıklarının paralelinde bir dönem süren siyasi hayatı, Cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi, Allende’yle ve siyasetle mücadelesi, yaşamı…
Şiirleriyle birçok insanın dünyasını aydınlatırken…
Siyasetin, kendini işinden uzaklaştırdığını düşünen…
Karıştığı insanların arasında büyük çoğunluğun parçası olduğunu o büyük insanlık ağacının bir yaprağı haline geldiğini söyleyebilen…
Neruda’nın şiirlerini, yaşamını, insanlığa kattıklarını ve hepimizin yaşadığı hayatı tüm gerçekliği ve çıplaklığıyla anlatan oyun izledim geçtiğimiz günlerde.
Ateşli Sabır!
Neruda’yı; şiirleriyle, söyledikleriyle, hayata bakışıyla bizlere aktaran Levent Öktem, hayatımızdan izdüşümleri de bize izletiyor, düşündürüyor.
Bir de Mario var.
Postacı…
Süreçlerin, zamanın, hayatın kölesi olmak yerine sorular soran…
Başta, bazılarının dikkate almadığı bir insan…
Şiirle buluşan…
Aşık olan…
Bu konuda, çevresindekiler tarafından karşı koyulan…
Sonunda hayatı kazanan…
Â
Nasıl mı?
Pablo Neruda gibi ‘Ateşli Sabır’la…
Mario’yu canlandıran, rolüne çok yakışan, birkaç hafta önce ‘Yaşar Ne Yaşamaz’ da ve bundan üç yıl önce ‘Romeo & Juliet’te izlediğim Mert Turak.
Alkışları hak eden Levent Öktem’le Mert Turak’a, Ayşegül İşsever ve iki ay önce izlediğim Ben Sinema Artisti Olmak İstiyorum’ adlı oyunda da dikkatleri çeken Derya Çetinel eşlik ediyor.
Şehir Tiyatroları’nın sahnelediği oyunda, Antonio Skermeta’nın sağlam metni kadar, yönetmen Ragıp Yavuz; şiiri, insanı, aşkı, hasreti sevinci, doğayı, karanlığı, yaşamı izleyicilere en sahici haliyle sunarken, insanın kendine sorular sordurmasının yanı sıra kuytulardaki görünmeyenlere de dokunmayı çok iyi başarıyor.
Biz sormazsak kim söyleyecek bize yapacaklarımızı ve hayatı?
Kim gösterecek bize, kalbimizdeki – ruhumuzdaki izini, aşkı?
Sevdayı, ayrılığı, acıyı, yalnızlığı, seçimleri, çaresizliği…
Eksileri, artıları…
Kim uçuracak içimizdeki martıları?
Kim yolumuzdan temizleyecek ruhumuza batan çakıltaşlarını?
O çakıltaşları ki…
Batıp, acıtırken bizi.
Hangi dilde yağar gözyaşı yağmurları, acılı kalplerin üstüne?
Yaşamımız hüzünlü bir şiir olsa da…
Sanık olsak da, unutulmuşluğun mahkeme salonunda.
Sorarım; düşer mi aşk düşünceleri, nesli tükenmiş volkanların ve gerçek sevgiyi görmeyen ruhların içine?
Peki, çakıltaşları canımızı acıtırken nasıl başa çıkacağız bize karşı olanlarla, aşkla, hayatla?
Cevap iki kelime.
Ateşli sabırla!
                    Â
PaylaÅŸ