Melike Birgölge

KAYIK

9 Ağustos 2012
Kulağımda yankılanan kahkahalarının, dudağımda hayat bulan adının ve anılarının yaşanmışlığında, kirpiklerimde dalgalanan hüzün bayraklarının gölgesinde yazıyorum bu satırları.

Anılar, kalbimin bir odasından diğer çeperine koşturup ortada dolanırken…
Duygularım yüreğimin kapısında dönersin diye beklerken…
Aşk sürekli bizi anlatırken…

Benim ise söyleyecek çok sözüm yok.

Sadece şunu söyleyebilirim.
Biz onunla bir kayığa binmiştik zamanında.
Yalnızlığın hüzün dalgaları arasında çırpınıyorduk ikimiz de.

Yazının Devamını Oku

BUGÜN SEN UYAN DİYE…

6 Ağustos 2012
Pazar gününe (dün) gözlerimi açtığımda günümüz aydın olur ve güzel geçer diye aklımdan geçirerek kalkıp salona geçtim. Ve okuduğum bir haber üzerine ‘Günaydın’ demeye utandım.

Hakkari’deki hain pusu…

Yine kalbimizi burkan şehit haberleri…

İçimizi ağlatıyor kederleri.

8 şehit…

Ne desek yine değişmeyecek bir şeyler.

Ağlamaktan, üzülmekten başka.

Ey ahali…

Bugün sen uyan diye 8 asker uyudu!

Yazının Devamını Oku

BİR KİŞİYE BAĞLANARAK HAYATI KAÇIRMAK!

1 Ağustos 2012
Erkekler çok şey kaçırıyor. En başta da hayatı…

Ne zaman ve nasıl mı?

 

Bir kişiyi çok sevip, ona aşık olup, bağlandığında!

 

Evet, yanlış okumadınız!

 

Yani erkek onca beraberliğinden sonra bir kişiye tam anlamıyla aşık olmasın, yandı!

 

Yazının Devamını Oku

KADIN OLMAK MI - ERKEK OLMAK MI – YOKSA…

27 Temmuz 2012
Kadın olmak... <br>Hem kolay hem zor.

Hem uçuruyor hem yoruyor.

 

Hem kavuruyor hem savuruyor.

 

Kadın olmak…

 

Boyayla, makyajla güzelleşmek değil...

 

Yazının Devamını Oku

YARALARINIZI YALAMAYI BİLİYOR MUSUNUZ?

23 Temmuz 2012
Doğan Kitap’tan çıkan, aşıkların zalimliğini anlatan ‘Kahperengi’ adını verdiği üçüncü kitabıyla raflarda yerini aldı ve çok ilgi gördü. Bu, beni şaşırtmadı. Çünkü 2006 yılında çıkardığı ‘Aşka Şeytan Karışır’ adlı ilk kitabı ve 2009 yılında yazdığı ‘Maraz’da o yılın en çok satanları arasındaydı. İlk iki kitabı birçok yabancı dile çevrildi. Hande Altaylı’yla; üçüncü kitabına adını verdiği ‘Kahperengi’yi, aşkı, ilişkileri konuştuk. Neler neler söyledi. Röportaj bizden, okuması sizden!

Üçüncü kitabınız ‘Kahperengi’ kitapçı raflarında yine ilk sırada… Yine sürükleyici, yine akıcı bir dille yazmışsınız. Okurken ‘Kitabı ben mi yazdım acaba’ dedim. Bunu okura çok iyi hissettirdiğinizi düşünüyorum, üç kitabınızı okuyan biri olarak. İnsanları, yaşadıklarını, tutkularını, acılarını, mutluluklarını, yalnızlıklarını çok iyi gözlemlemişsiniz. Evet reklamcılık yaptınız, metin yazarlığı yaptınız. Şarkı sözleri yazdınız. Ortak payda yazı ama roman farklı. Değil mi? Roman yazmak reklam yazmaktan çok farklı. Çünkü reklam kısa yazma disiplini gerektiriyor, romanda ise yeriniz bol. Eğer kitaplarım söylediğiniz kadar akıcı ise, bunu reklamcılıktan çok okuma alışkanlığıma borçluyum sanırım. Ama gözlem yapabilme konusunda reklamcılığın faydasını gördüğümü sanıyorum.

YAZMAK HIRPALAYAN BİR SÜREÇ!

‘İyi ki yazıyorum, yazabiliyorum’ diyor musunuz kitapları yazıp bitirdikten sonra? Kesinlikle diyorum. Sahip olduğum en iyi şeylerden biri bu. Yazmak ne kadar hırpalayan bir süreç olsa da son cümleyi yazarken aldığınız haz tarif edilemeyecek kadar güzel.

KENDİMİ TENEFFÜSE ÇIKMIŞ GİBİ HİSSEDİYORUM!

Yazarken alınan o hazzın, tarif edilemeyecek kadar güzel olmasına katılıyorum. Dürten ne oldu sizi, bu romanı yazmanız konusunda?Sanırım yazmaya ihtiyacım var. Yazarken kendimi teneffüse çıkmış gibi hissediyorum.

Aslında hariciyeci olmak istiyormuşsunuz. Reklamcı olmuşsunuz. Sonra şarkı sözleri yazdınız. Şimdi de kitap... Üç kitabınızın da bu kadar ilgi görmesini bekliyor muydunuz?Ne kadar beklemiyordum desem de sanırım derinlerde bir yerde böyle bir umut bekliyordum.

Ses getiren ilk kitabınız ‘Aşka Şeytan Karışır’ı sekiz ayda yazmışsınız. ‘Maraz’ı bir yılda ve ‘Kahperengi’yi beş ayda yazmanıza ‘çok kısa süre’ diyenler olacaktır.’Bu süre kısa değil mi’ diye soranlara, Beckford ‘Vathek’i üç günde yazdı diyorum, üstelik Fransızca.

İlkini de, ikinci ve üçüncü kitabınızı da dört saatte okuyup bitirdim. Bu kadar akıcı ve sürükleyici yazabilmenizi…

Yazının Devamını Oku

HERŞEYİMİZ, HERKESTEN ÇOK OLMALI!

18 Temmuz 2012
Çok başarılı olmalıyım. Çok para kazanmalıyım. Çok mutlu olmalıyım. Çok sevilmeliyim. Çok kıyafetim, çok ayakkabım olmalı. Çok, çok, çok…

Tamam olsun.

Çok olsun

Hem de çok çok…

Da…

O çokun sonu yok ki.

Kaldı ki ‘Bir şeyin azı karar, çoğu zarar’ olayı da var tabii.

Halbuki yetinmesini bilen kıymet bilendir.

Yetinmesini bilen, onurunu en az riske atandır.

Yazının Devamını Oku

SESSİZ ŞEYLERİN ŞEKLİ!

12 Temmuz 2012
Hava nasıl da sıcak. Ve çok şey var yapılacak. Gazeteye yazı yaz, sonra röportaja koş. Yapımcısı olduğum televizyon programı için mekan ayarla, konuk ayarla, program çekimine koş, çekimi bitir, montaja git, kullanılacak bilgileri ilet. Telefon ve mail trafiği… Bitmesin. Basılmak üzere bekleyen 5. kitabın taslağı son kez okunmak için gözlerimle buluşmayı düşlesin. Sen de bunlara yetişirken değişik bir şeyler yaşamayı, farklı bir şeyler görmeyi iste. Ne mesela? Sessiz şeyler… Ve Tanrı seni duysun!

Yine koşturmaca…

Gazeteye köşe yazısı yaz.

Sonra yapımcısı olduğum ‘Maksat Sanat’ isimli televizyon programı için konuk ayarla.

Hem de ünlü isimlerin İstanbul’da olmadığı tatil zamanında.

Bitmesin, çekim için mekan ayarla.

Sonra gazete için röportaj yapmaya koş.

Telefon, mail trafiği…

Bir de zaman olsa, son bir kez okumamı bekleyen 5. kitap taslağım var.

Yazının Devamını Oku

TANRI BAZILARININ BAŞINA AKIL PARÇACIĞI ATSA!

6 Temmuz 2012
Elin adamı CERN’de ‘Tanrı parçacığı’ olarak da anılan Higgs Bozonu adı verilen parçacığın izini bularak, yaratılışın - varoluşun gizemini çözerken biz düşüncelerle daha doğrusu düşünemeyenler aracılığıyla yokoluşun tarihini yazıyoruz bir kez daha. Nasıl mı? Dereyi arsaya, arsayı paraya çevirerek!

Sonra da…

 

E, boşuna demiyorlar ‘Derenin intikamı ağır olur diye.

 

Kızdırmayın dereyi, kızar, taşar, hiddetlenir sonra.

 

Daha önce defalarca başımıza gelen bu dere yatağı felaketlerini bile bile konutları dikmek ağaç misali.

 

Yazının Devamını Oku