Paylaş
WHITE RABBIT- MOSKOVA
Şefler bu restoranda modern Rus mutfağını inşa ediyor. Üstelik yörede yetişen sebzeleri, kaba saba siyah köy ekmeklerini, siyah havyarı, lahanayı kullanarak. Yemeklerinin yanı sıra manzarası da büyüleyici. Moskova’yı tepeden seyrediyorsunuz. Özellikle geceleri ışıl ışıl görüntüye doyum olmuyor. Önereceğim yemeklerin başında iyot kokulu Karadeniz istiridyeleri geliyor. Lahana yapraklarına sarılmış tavşan eti, kızarmış patates dilimleri üstünde sunulan kaz ciğeri de favorilerim. Bir yanda yemekler, bir yanda manzara. İnsan kendini ‘Alice Harikalar Diyarında’ masalının içinde geziniyor sanıyor. Burayı 2017 gezi listesinin en başına yazmalısınız.
OSTERIA FRANCESCANA- MODENA, İTALYA
2016 yılının en iyi restoranı seçilen bu restoranın şefi yabancımız değil. Üç Michelin yıldızı sahibi olan Massimo Bottura, İstanbul’da da bir restoran açmış ama müşteri bulamadığı için kısa bir süre sonra kapatmak zorunda kalmıştı. Şef Bottura, İtalya’nın en lezzetli bölgesi olan Emilla-Romagna’nın yöresel yemeklerini bir sanat eserine dönüştürüyor. Eğer ilginç ve unutulmaz bir yemek deneyimi yaşamak istiyorsanız, bu lezzet tapınağını 2017 gezi listesine yazmalısınız.
MADISON PARK- NEW YORK
Burası dünyanın en iyi 50 restoranından biri. Şef, yemekleri bir terzi titizliğinde, sanki sizin damağınıza göre hazırlıyor. Daha ilk lokmada, “İşte lezzet bu!” diye çığlık atmaktan kendinizi alamıyorsunuz. Tadım mönüsü almanızı öneririm. Bu mönüde tam 14 çeşit yemeği tatma olanağı var. Yemekler damakları çatlatacak kadar lezzetli. Özellikle bal ve lavantayla pişirilen ördek tam bir başyapıt. Bu restoranda yiyeceğiniz yemeklerin gezinizi unutulmaz kılacağından emin olabilirsiniz.
NOMA- KOPENHAG
2016 yılının en iyi 50 restoranından biri olan Noma bu unvana alışık. Çünkü 2010, 2011, 2012 ve 2014 yıllarında da dünyanın en iyi lokantaları arasında başlarda yer aldı. Mönüsü Kuzey Avrupa mutfağının manifestosu gibi. Tüm yemekler, Kuzey Avrupa’da yetişen ürünlerden yapılıyor. Noma, bir restoranın bir kente ne kadar katkı verdiğinin en güzel örneklerinden biri aynı zamanda. Bu restoran sayesinde Kopenhag’ın turizm geliri tam yüzde 11 artış göstermiş. 2017’de Kuzey ülkelerini görmek için Noma’yı bahane edebilirsiniz.
STEIRERECK- VİYANA
Avusturya mutfağının şaşırtıcı lezzetlerini bu restoranda tanıyabilirsiniz. Damağına düşkün olanlar için tam bir tapınak. Mönüsü oldukça zengin. İki Michelin yıldızlı restoran ayrıca 2016 yılının en iyi 50 lokantası listesine girmeyi de başardı. Eğer şnitzel seviyorsanız burada tadına bakmanızı öneririm. Sanırım tadını uzun süre unutamayacaksınız. Baharatlı sıcak enginar salatası, ördek yahnisi, Alp Dağları’nın otlarıyla beslenmiş sığırların etleriyle yapılan ızgaralar, kuzu pirzola mönüdeki favorilerim.
THE LEDBURY- LONDRA
Mutfağın dümeni Avustralyalı genç şef Brett Graham’ın elinde. Sydney’de işe başlayan şefin aldığı ödüller saymakla bitmez. Restoran ayrıca 2016’nın en iyi 50 lokantası sıralamasına girmeyi de başarmış. Mönü İngiltere’de yetişen ürünler ve av hayvanlarıyla oluşturulmuş. Mutfaktan çıkan yemekler, gerek görüntü gerekse lezzet açısından tam bir sanat eseri. Restoranın en önemli yemeği, keltik hardalıyla sunulan ızgara uskumru ve tütsülenmiş yılanbalığı. Eğer yolunuz düşerse mutlaka tütsülenmiş midyenin de tadına bakın.
PIAZZA DUOMO- ALBA, İTALYA
İtalya’nın yemek cenneti Piedmond bölgesinin en önemli lokantalarından biri. Daracık bir sokakta, vişneçürüğü renginde boyanmış giriş kapısıyla hemen fark ediliyor. Mönü et, kestane, yer mantarı, çevrede yetişen otlar ve sebzelerle oluşturulmuş. Özellikle Alba yöresinin ünlü beyaz trüf mantarı başrol oyuncusu. Şef, tüm bu malzemelerle modern İtalyan mutfağını oluşturmaya çalışmış. Şarap mönüsü ansiklopedi gibi. Tam 1800 şarap bulunuyor. Okonomiyaki sosuyla tatlandırılmış mantarlı, denizyosunlu tavşanlı sandviçin tadına bakmanızı öneririm.
ARPEGE- PARİS
1996 yılında aldığı üç Michelin yıldızını hâlâ omuzlarında taşıyor. Şef Alain Passard, kırmızı eti yıllar önce mönüden çıkarmış. Onun yerine kendi özel bahçesinde yetiştirdiği organik sebzelerden yarattığı yemekleri koymuş. Şef bahçeden toplanan sebzelerin buzdolabında beklemesini yasaklamış. Onun prensibi, kullanılacak sebzelerin mutlaka taze olması. Yani toplandıktan kısa bir süre sonra tabaktaki yerini almalı. Mönü her ne kadar vejetaryen bir esinti taşısa da, etsever damaklarda da unutulmaz tatlar bırakıyor. Burada size önereceğim yemek, kiraz sirkesi, krema, Frenk soğanı ve akağaç şurubuyla tatlandırılmış poşe yumurta.
TICKETS- BARSELONA
Kapının önünde önce sizi eski sirk bilet gişesi karşılıyor. Restoran ismini işte bu gişeden alıyor. Salona girince kendinizi bir çilek tarlasından sanıyorsunuz. Ama çilekler yerde değil de tavandan sarkıyor. Hem de bir balon büyüklüğünde. Masalara 90 kişi sığabiliyor. Burası eşi benzeri az bulunur bir tapas barı. Ortadaki açık mutfaktan yemeklerin nasıl hazırlandığını izlemek mümkün. Lezzet ve dekorasyon açısından burası tam bir harikalar diyarı. Mönüdeki yemeklerin çoğunda, elle tek tek toplanmış zeytinlerden elde edilmiş zeytinyağı ön planda. İstiridye tabağı ve rafadan yumurta ile servis edilen gerdan etini öneririm.
LA TAVERNACCIA DA BRUNO- ROMA
Beş kuşaktan beri aynı aile tarafından işletilen mütevazı ama lezzetli bir lokanta. Tuğlaların göründüğü sıvasız duvarlar ve kemerler, lokantanın eskiliğini yansıtıyor. Garsonlar da lokanta kadar dost yüzlü. Odun ateşinde pişen çıtır pizzanın lezzeti bütün Roma’nın malumu. Taze makarnalar aşırı lezzetli soslarla sunuluyor. Özellikle patlıcan ve enginarlı Tonnarelli bir harika. Şarküteri tabağı enfes. Peynirli patlıcan kızartması, patatesli kuzu pirzola tam bizim damağımıza göre. Ayrıca fiyatlar da çok makul.
Paylaş