Kanatlı cennet

Kavurucu yaz sıcaklarından kaçmak için değişik rotalar arayanlara Atlas Dergisi Erzincan’daki Ekşisu Sazlığı’nı öneriyor.

Dicle Tuba Kılıç’ın Temmuz sayısında anlattığı sazlık, çeşit çeşit kuşları, lezzetli tulum peyniri üreten göçerleri, başka yerde görünmeyen çiçekleri, binlerce yıl öncesine dayanan buluntularıyla gizli bir cennet sanki. İlginç rotalar arayanlara öneririm.

Türkiye’nin tatilcilere sunduğu seçenekler giderek çoğalıyor. Çünkü tatile çıkanlara sadece deniz kenarında güneşlenmek, dalgalarla oynaşmak yetmiyor; tatilci macera arıyor artık. Doğanın serin soluğunu hissetmek istiyor. Dağlara, yaylalara çıkıyor. Doğa sporlarını tercih ediyor. El değmemiş coğrafyaları merak ediyor.

Türkiye bu bakımdan son derece zengin bir çeşitliliğe sahip. Şu kavurucu yaz mevsiminde, serin coğrafyalar bulmak da mümkün. Ya da her yıl yapılan deniz kenarındaki bir tatilden farklı olarak, kültürlere karışmak, doğanın mucizelerine tanık olmak, kuşların peşinden koşmak daha çekici gelebilir. Tamamen doğal bir ortamda tatilini geçirmek isteyenler için ATLAS’ın bu ayki önerisi, Erzincan’daki Ekşisu Sazlığı.

YAŞAMIN KAYNAĞI EKŞİSU

Erzincan şehir merkezinin 11 kilometre doğusunda ve farklı özellikleriyle dikkat çeken bir sulak alan kompleksi. Hem tatlı, hem de tuzlu toprakları, alanı kuş cennetine çeviren sazlıkları, turnaları, dünyada başka hiçbir yerde yaşamayan Sonchus Erzincanicus isimli çiçeği, tulum peyniri, göçerleri ve Urartulara uzanan yaşam öyküleriyle keşfi bitmeyecek bir coğrafya burası.

Uydudan bakınca ak bir leke gibi görünür Ekşisu. Erzincan Ovası’na yayılmış beyaz bir buluta benzer. Oysa içine girince yemyeşil sazlıklar, bozkır çiçekleriyle boyanmış renkli çayırlar uzanır önünüzde. Bahar gelince masmavi bir göl kucaklar gözlerinizi. Saztepe’de, mavinin kenarında zümrüt yeşili bir başka gölcük beliriverir, şimdi gözlerinizin yeşile akma zamanıdır.

Ekşisu Sazlığı, karlı dağların ortasında avuç içi kadar bir yer kaplasa da, binlerce yıldır yaşamın kaynağı olmaya devam ediyor. Orada insan, doğa ve coğrafya birlikte şekilleniyor, birlikte can buluyor. Fay hattından dökülen pınarlar ve Keşiş Dağı’ndan süzülen sularla besleniyor. Bunların tümü sonunda Fırat Nehri’ne dökülüyor.

"Denizlere gitmek" yörede sık kullanılan bir söz. "İyi de orada deniz yok ki" diyeceksiniz. Üstelik Ekşisu’ya dışarıdan bakıldığında da son derece küçük görünüyor. Oysa içine girdiğinizde, yöre halkının "deniz" olarak nitelendirdiği ve sazlıklarla çevrili geniş bir su kütlesiyle karşılaşıyorsunuz. Hem çok derin, hem de çok sayıda balık barındırıyor.

Bir bitki türünün, Sonchus Erzincanicus’un dünyadaki tek yaşam alanı Ekşisu. İsmini Erzincan’dan alan çiçeğin nesli küresel ölçekte tehlike altında. Sazlıkları çevreleyen çayırlarda, sepet yapımında kullanılan hasır otları yetişiyor. Yaz ortasında çiçek açan Sonchus Erzincanicus, işte bu hasır otlarının gövdelerinde yaşıyor ve bir nevi ortak yaşam sürüyor.

Bölgedeki tüm turnalar kışı geçirmek için güneye göç ediyor. Ama buradakiler kış boyunca sazlıklarda gizleniyor. Çünkü Ekşisu’daki sıcak pınarlar toprağı çözüyor ve turnalar için besin sağlıyor. Yani Ekşisu, bölgede turnaların kışladığı tek alan. Bu nedenle özel bir önem kazanıyor. İlkbahar Ekşisu’ya turnaların dansıyla geliyor. Turnaların gösterisini izlemek için en ideal yer Saztepe. Akşamın yavaşça geldiği bir tepe orası. Dağları çevreleyen bulutların içinden süzülen güneş, turnalarla aynı hizaya geliyor. Ve birden havalanan turnalarla daldığınız düşlerden uyanıyorsunuz. Ovadaki tepelerin etrafında yuvarlaklar çize çize ilerliyor.

SAZLIĞIN TÜRLÜ KUŞLARI

İster karlı bir gün olsun, ister yaz güneşi, Ekşisu’da her daim farklı kuşlar bulunuyor ve farklı davranışlar sergileyebiliyor. Kışın buraya sığınan ya da göç zamanı burada konaklayan ya da üreme döneminde sazlıklarda kuluçkaya yatan onlarca kuş türü var. Sarı kuyruksallayan, dere kuşu ve yeşil bacak gibi küçük su kuşları, sağa sola yalpalarmışçasına deli gibi uçan, sazlık alanların yırtıcı kuşu saz delicesi bunlardan birkaçı.

Baharın gelişiyle, göçmen ve yerli birçok kuşun akınına uğruyor Ekşisu. Özellikle balıkçıl türleri ve kırlangıçlar her yerde görülebiliyor. Arı kuşlarının sesleriyle yüzünüz göğe çeviriyor, ama ibibiklerin kelebekleri andıran uçuşlarıyla ve yuvalarına yaklaşmamanız için dikkatinizi başka bir noktaya çekmeye çalışan kızkuşlarının feryatlarıyla yüzünüzü tekrar yere döndürüyorsunuz.

Ekşisu’ya göç eden yalnızca kuşlar değil. Bir zamanlar Fırat boyunda yaşayan bir grup Şavak göçeri de burayı tercih etmiş. Hayvancılıkla uğraşan topluluk yılın belli bir dönemini, yani kışı koyun sürüleriyle birlikte burada geçiriyor, sazlığın çevresini bir nevi kışlak olarak kullanıyor. Mayıs ayında ise çevredeki dağlara göçüyorlar. Erzincan’ın meşhur tulum peynirinin en önemli üreticisi Şavaklar. Yaylalarda zor koşullarda yaşayan Şavak kadınları, günde en az dört saat koyun sağıyor. Kalan zamanlarında da çadırlarında, yaşamın temel gereksinimlerini tamamlamaya çabalıyorlar.

İKİ ÖNEMLİ HÖYÜK

Ekşisu’da, arkeolojik sit alanı olarak koruma altında alınmış iki de önemli höyük var: Altıntepe (sağda) ve Saztepe. Altıntepe alanın güneydoğusunda; bulguların tarihi İÖ 8-7. yüzyıllara dayanıyor. Burası günümüze kadar ulaşabilen tek Urartu şehri. Altıntepe, 1938’de demiryolu hattı inşa edilirken bronz objelerin şans eseri bulunması üzerine keşfedilmiş.

Kale şeklindeki yerleşim yerinde ilk çalışmalar 1959 ve 1966 arasında Türk arkeologlar tarafından yapılmış. Bir saray ve Urartu tanrısı Haldi’ye adanmış kalıntılar ortaya çıkartılmış. Tepenin yamaçlarında ise içinde silah, mücevher, fildişi gibi birçok hediyenin bulunduğu kraliyet mezarları yer alıyor.

Altıntepe harabelerindeki buluntular arasında çok sayıda fildişi, seramik, tunç ve metal objeler, miğfer, kalkanlar ve özgün bir tasarıma sahip duvar çinileri de var. Ancak tepenin en can alıcı yönü tanrı, insan, hayvan motif ve figürleri koleksiyonu. Tüm bu bulgular sanat ve zanaatın zirveye çıktığı bir Urartu medeniyetine işaret ediyor. Eserler, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergileniyor.

Altıntepe’deki arkeolojik araştırmalar hálá devam ediyor. Çalışmalarda yöre halkı da yer alıyor. Özellikle işsizlik sıkıntısı çeken gençler için bu kazılar önemli. Tepe yaz aylarında ziyarete açılıyor.

BU AY ATLAS’TA

AKDENİZLİ GİRİT:
Bir ada değil bir kıta gibidir; geniş bir coğrafyası, engin bir geçmişi vardır. Minosluların yurdu, Zeus’un doğum yeridir. Uzun süren kuşatmaların ardından 1669’da Osmanlı toprağı olan Girit, Akdeniz’in mor salkımlı bahçesidir.

VE DENİZ BİTTİ: Hakan Öge, Süveyş Kanalı’nı aştı ve Akdeniz’e girdi. Dünya turu tamamlandı. Turun bu son adımında Hakan Öge, Kudüs’e, dünyanın en alçaktaki gölü Lut’a gitti. Ve şimdi pruva Türkiye’yi gösteriyor. Tüm denizleri dolaşan Mardek artık eve dönüyor.

İLK İSTANBUL: Antik dünyanın bugüne kadar ulaşılan en büyük limanı. Marmaray ve İstanbul Metrosu projelerinin aktarma istasyonu için belirlenen alanda bulunan Portus Theodosiacus Limanı kazısındaki bulgular ilk kez Atlas’ta yayımlanıyor.

BANGKOK’TA YASAK GECELER: Her yıl milyonlarca turist Bangkok’a ve onun yasak gecelerine akıyor. Ne kadar çok turist gelirse o kadar çok kadın ve çocuk fuhuşa itiliyor.
Yazarın Tüm Yazıları