Diyet yapan insanların ıstırabını görüyorum Diyete hayır diyorum

Celal Şengör, anne ve babası değil ama köşklerinin aşçısı ve babannesi sayesinde çok lezzetli yemekler yiyerek büyümüş. Bir kere mutfağa girip bir börek yapmış; sonra da vazgeçmiş. Yemek yapmayı vakit kaybı olarak görüyor. Canının istediğini, istediği saatte, istediği miktarda yiyerek diyetisyenlere kafa tutuyor

Haberin Devamı

Çocukluğunuzdaki yemek anılarıyla başlayalım...
- Efendim, yemeği çok yavaş yediğim için yanağımda biriktirirmişim. Bizim evde garson olarak çalışan Kemaliyeli bir Süleyman vardı. Ona Tüli derdik. Tüli bana zorla yemek yedirmeye çalışırdı, yani yemek konusunda mızmız bir çocuktum. Son derece seçici, yemek yemeyen, etrafına kan kusturan fakat belli sevdiği yemekleri olan bir çocukmuşum.
Annenizin mutfağından neler hatırlıyorsunuz?
- Annemin mutfağı diye bir mutfak yoktu çünkü annem yemek yapmazdı. Aşçımız Ahmet yapardı. Evimizin mutfağından hatırladığım şeyler; bir kere çok güzel, mükemmel ızgara köfte... Esas unutamadığım, babaannemin Makedon böreği. Babaannem, 20 yufkayı bir seferde açardı. Babaannem öldükten sonra, amcamın eşi sürdürdü bu geleneği. Fakat ondan sonra o gelenek tamamen kayboldu. O Makedon böreği halen burnumda tüter. Şimdi sağlıklı yaşamak moda olduğu için böyle börekleri de yapan kalmadı. Köfte, kuru fasulye ve pilav evimizde çok sevilen yemeklerdi. Pilav evimizde halen her öğün yenir. Hem de tereyağıyla yapılır. Eşim zeytinyağlı yapmaya teşebbüs etti ama benim protestolarımla karşılaştı. Pilav, parlamadığı, tereyağı kokmadığı zaman yenmez. Rahmetli babamın babasının evinde, pilavın üstüne bir de kızdırılmış yağ dökülürdü.
Babanızın mutfakla arası var mıydı?
- Önüne ne koyarsan koy, gık demeden yerdi ama yediğinde önce temizlik sonra kalite arardı. Mesela ben köfte severim ve her yerde köfte yerim, babam için böyle bir şey asla düşünülemezdi. Eğer kalite ve temizliğine güvenmiyorsa beyaz peynir ekmek yerdi. Yemek seçmeyen ama kalitesiz bir şeyi de yemeyen bir adamdı.
İlk mutfağa girdiğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?
- Evet, ilk ve son kere olan bir olaydı çünkü. Mutfağımız köşkün dışındaydı. Ben orada yufka açtım, bir börek yaptım, tuğlaya benzedi, benim bile ısırmam mümkün olmadı. Rahmetli aşçımız Ahmet, beni cesaretlendirmek için mi yoksa ziyan olmasın diye mi bilmiyorum onu benim gözümün önünde yedi. Ben niye yemek yapayım ki, başkası yapıyor benim için. Benim mutfakta kaybedecek vaktim yok. İnanır mısınız ben tuvalette harcadığım zamana bile üzülen birisiyim. Çünkü yaptığım işi çok seven bir adamım. Sabahlara kadar oturup sevgili gezegenimizle uğraşıyorum. Onun için mutfakla aram iyi değil. Köfte mi yemek istiyorum, hemen Koska’ya giderim. Kuru fasulye yemek istiyorsam Süleymaniye’nin karşısındaki Adnan’a giderim. Baklava mı yiyeceğim, canım lezzetli börek mi istiyor Karaköy Güllüoğlu’na giderim. İyi bir döner mi, et mi yemek istiyorum Beyti Amca’ya giderim. Misafirim mi geldi, Beyti’ye gidemiyorsam Borsa’ya giderim. Eskiden Körfez’e çok giderdim ama kapandı. Orası benim için özel de bir yerdir, çünkü eşime evlenme teklifini orada yapmıştım.

Haberin Devamı

AİLEM ALMAN HAYRANIYDI

Haberin Devamı

Yemek yeme alışkanlıklarınız var mı?
- Efendim, ben acıktığı zaman ve canının istediğini yiyen bir adamım. Hızlı yemek yerim, sofrada fazla oturamam, babam da öyleydi. Rahmetli dayım Semih Sipahioğlu gurmeydi.
Alman kültürü etkisinde büyüdünüz. Bu kültür damağınızı nasıl etkiledi?
- Küçük dayım Melih, Almanya’da okumuştu. Anneannem ve dayım bir araya geldikleri zaman Almanca konuşurlardı, çünkü Alman dadılarla büyümüşlerdi. Ailemiz Alman hayranıydı. Benim Elizabeth adlı bir Alman mürebiyem vardı ama bizim evde benim haricimde kimse domuz yemezdi. ABD’de incecik bir adamdım, McDonald’s yemekten bu hale geldim. Sonra İngiliz hocalarımın yanına gittim. Onlar biraz dürttüler de bu alışkanlığımdan kurtuldum. Onlar sayesinde İngiliz mutfağını tanıdım. Dünya mutfağında en çok sevdiğim mutfak İtalyan mutfağıdır. Alman mutfağını da çok severim. Almanlar çok güzel soslu et yaparlar. Çeşit çeşit, adlarını bilmem. Fransız mutfağının bilhassa peynirlerini severim. İsviçre’de de fondüyü çok severim. Bazıları peynirli fondüyle şarap içerler, küt diye midelerine oturur, fondüyle çay içeceksin.
Bir günlük yemek maceranız anlatabilir misiniz?
- Mideniz bulanacak ama hemen anlatayım. Sabahleyin 12.00 ile 14.00 arasında kalkarım. Starbucks’dan alınan Blue Berry Muffin ve bir kupa kahve içerim. Ben eski stil kuru kek severim. Karıcığımla da bu konuda kavgalıyız, çünkü o Amerikan keklerine alışmış. 15.30-16.00 olduğu zaman sevdiğim bir yemek varsa onu yerim, yok sevmediğim bir yemek varsa yardımcımız Sevim iki tane tost yapar getirir. Akşama doğru genellikle bir elma veya ekler pasta veya piramit pasta atıştırırım. Akşam yemeğinde genellikle sevdiğim yemek olmaz. Mesela kekikli kabak dolması gelir. Çok güzel olduğu iddia edilir ama ben istemeye istemeye yerim. Mevsimine göre karnıyarık gelir, patlıcan kebabı olur sofrada. Pilav son yemektir ve her zaman yenir. 40 yılda bir de bulgur pilavı yiyoruz. Bir de güzel ekmek olacak ama ne yazık ki artık Türkiye’de güzel ekmek kalmadı, bulamıyoruz. Beyaz peynir veya kaşar peynir severim fakat iyi kaşar da kalmadı. Arkadaşlar Bulgaristan’a gittiği zaman getirtiyoruz. Beyaz peyniri Ezine’den alırız, zeytinimiz kendi bahçemizden gelir. Yani peynirin üzerine acı biber koyarım, yanında da turşu olmasını tercih ederim. Lahana, biber, hıyar turşularını çok severim. Gece bunları yerim, bir de kolamı içerim, televizyonun karşısına geçerim. Bazen bir-iki sigara içerim, ondan sonra yatmaya giderim.
Sizin gece ve gündüzünüz karışık ama gece buzdolabından bir şeyler tırtıkladığınız oluyor mu?
- Muntazam bir şekilde kola ve tatlı tırtıklarım. Genellikle elma severim, bir de varsa kaymaklı ekmek kadayıfı yerim. Tatlıya bir zaafım var, baklavamı mutlaka Karaköy Güllüoğlu’ndan alırım. Mesela tavukgöğsünü çok severim, onu da Saray’da gidip yerdim ama Saray’ın diğer ilişkileri ortaya çıkınca soğudum yani. Tavukgöğsünden değil de mekandan soğudum, o yüzden pek eskisi kadar gitmiyorum. Cheescake’e de bayılıyorum.
Yemekle ne içersiniz?
- Kola içerim, alkollü şeyler acı, onları içmenin maksadını anlamıyorum. Ama Rusların acı biberli votkası Pertsovka başka; onun bir şişesini bir oturuşta içerim. Mesela Beyti Amca’ya gittiğimizde, onun limonlu votkasından yemek başlamadan mutlaka bir-iki tane içerim. Enfes yapıyorlar, Beyti Amca’nın her yaptığı enfes olur zaten. Ben küçücükken onun dükkanı Küçükçekmece’deydi, rahmetli dedeciğimle giderdik. Biz gittiğimiz zaman Beyti Amca karşılardı ve dedemin dönerini kendisi keserdi. Döneri kaldırdığınızda arkası görünürdü. Şimdiki dönerciler beceremiyor, yaprak döner diye bir şey çıkarttılar, parmak kalınlığında.
Gezilerinizde yeni lezzet durakları keşfetmeyi sever misiniz?
- Hayır, sadece bildiğim yerlere giderim. Bu yüzden Çin’de başıma çok dert geldi. Çin petrol şirketinin adamları bizi yemeğe davet etti. Önümüze 41 çeşit yemek geldi. Bir çorba geldi sanki içi saç dolu, ne olduğunu anlayamadık. Bir et geldi, ete bakıyorum yağlar sarı. Bir lokma yedim ve sordum meğerse su kaplumbağasıymış. 10 sene Çin’de çalıştım, her gittiğimde 10 kilo veriyordum. Pekin’e gittiğim zaman hemen Moğol ya da Uygur lokantası sorarım. Bir keresinde, bir Uygur lokantasına gittik. Çok üst düzey bir lokantaydı. Düzgün bir yemek yiyeceğim diye seviniyordum ki masaya kızartılmış akrep geldi. Bir keresinde Tibet’te yemek yiyoruz. Masaya bir tabak dolusu deniz hıyarı koydular. Ben bakamıyorum bile. Ama yanımda oturan coğrafyacı, bir tanesini alıp benim ağzıma atıverdi. Asya’da en rahat ettiğimiz memleket Moğolistan. Moğolistan enfes bir yer, güzünün önünde kuzuyu, keçiyi kesiyorlar, kızartıyorlar. Başka da bir şey yok zaten...

Haberin Devamı

BEN BİLİM ADAMIYIM VÜCUDUMA NE LAZIM BİLİYORUM

Diyetisyenlere gidiyorum hemen, şunu şunu şunu yemeyeceksin diye söze başlıyorlar. İyi de kardeşim, bunu ben de biliyorum, yeni bir şey söylemiyorsun, o zaman senin özelliğin ne! Bana dengeli beslenmeyi söylüyorsan ben bilim adamıyım, benim vücuduma ne lazım ben iyi biliyorum. Ama öteki tarafta damak tadı diye bir şey var, dolayısıyla “Diyete hayır” diyorum. Çünkü diyet yapan insanlara bakıyorum, ıstırap çektiklerini görüyorum. İkincisi, adam yıllarca kilosunu korumak için yememiş içmemiş, bir bakıyorsun araba kazasında gitmiş.

MAALESEF EŞİM BENİ KOBAY OLARAK KULLANIYOR

Eşim, çok güzel yemek yapar, gurmedir. Az fakat bilerek yer ve maalesef denemeyi sever. Kobay olarak da beni kullanır. Çok isyan etmeme rağmen birçok yemeğini tatmak zorunda kalmışımdır. Oya yağlı yememeğe dikkat eder, börek çok sever ama az yer, makarna çok sever fakat az yer, sebzeye önem verir, balık çok sever, ben balık hiç yemem. Bana deniz yemeği verecekseniz, karides veya lakerda olması lazım. Bir keresinde Göcek’te tekneyle açılmıştık. Bana lağos söylendi, çok hoşuma gitti, bayıldım. İki sebepten çok sevdim; bir lezzetliydi, iki kılçığı yoktu. Yemekte işkence çekmeyi sevmiyorum, dolayısıyla kılçık ayıklamak bana korkunç bir şey olarak geliyor, balığın tadı kaçıyor, soğuyor, az yiyorsunuz. Ama sarımsaklı, acılı, kekikli, tereyağında kızarmış karidesi nasıl yemezsin. Oya, güzel makarna sosları yapar ama onun en iyi yaptığı yemekleri herhalde ben yemiyorum. O, çok güzel balık yemekleri, et yemekleri yapar ama ben onları zorla yediğim için çoğunu geri çeviriyorum ve haksızlık ediyorum. Oya’ya, “Bak kardeşim, benim yemek anlayışım yakıt almak gibi bir şey. Çünkü sofraya ayıracak vaktim yok” diyorum.

Yazarın Tüm Yazıları