Paylaş
Ben, iflah olmaz bir pazar gezginiyim. Bazen pazar gezebilmek için sınırlar aşmışımdır. Fransa’da, İspanya’da, Japonya’da kalbimi kaptırdığım çok pazar var ama esas aşkım Marmaris’teki..
Geçenlerde, Marmaris’te dostlarımı ziyaret ettim. Onları sevdim, kokladım, tadına baktım, bazılarını da yemek için yanıma alıp eve götürdüm.
“Dostlarım” dediğim, tezgâhlardaki yaz sebzeleri. Bu mevsimin sebze ve meyveleri tezgâhlarda bir resim gibi dururlar. İnsanın aklına lezzetli anıları üşüştürürler. Pazar yerleri, renkten renge bürünür. Bir tablo gibi. Bir köşesinde kırmızı, bir köşesinde mor, çokça yeşil. Taze patatesin, ballı kayısının sarısı da, bu renk cümbüşünün arasından görünür.
Ben, iflah olmaz bir pazar gezginiyim. Bazen pazar gezebilmek için sınırlar aşmışımdır. ‘Sevgilim’ olmuş pazarlar vardır. Onlardan ayrılamam. Sabahtan akşama kadar satılan her şeyle flört ederim. Bu pazarların başında, Fransa, Dordogne’deki küçük Sarlat kasabasında kurulan pazar gelir. Cumartesi günleri kurulur, kasabanın bütün sokaklarını kaplar. Burada kazla ve ördekle ilgili her türlü lezzet bulunur. Sadece onlar mı? Altın renginde kızarmış ekmekler, peynirler, özellikle keçi peynirleri, ormanların derinliklerinden gelen çeşit çeşit mantar, jambon, marmelat... Sarlat Pazarı’nda bütün gün bir lezzet fırtınası eser.
Barcelona’daki La Boqueria pazarına da, kalbimin en mutena köşelerinden birini ayırmışımdır. Burada lezzet adına ne ararsanız bulursunuz: Taze balıklar, deniz canlıları, taze sebzeler, meyveler, “Beni ye” diye çığlık atan pastırmalar, sosisler, mantarın yüz çeşidi... Mutlaka unuttuklarım da vardır. Bu pazarı gezdikten sonra, pazarın kıyısındaki esnaf lokantasında, tezgâhlardaki taze malzemelerle yapılan yemekleri yemeyi çok severim. Bu lokantalar benim için yüz yıldızlıdır.
Pazarların kralı
Londra’daki Borough Market, Oregon Portland’daki Farmer Market, Antibes limanının hemen yanında kurulan Marche Provançal da beni büyüleyen pazarlardır. Tezgâhların başından hiç ayrılmak istemem. Hatta arada sırada kadın satıcılarla cilveleşmeyi de ihmal etmem.
Hele bir pazar vardır ki, orası masal dünyasına benzer. Burası Tokyo’daki Tsukiji Balık Pazarı’dır. Bütün dünya denizlerinde yaşayan mahlukları burada bulmak mümkündür. Sabahın çok erken saatlerinde buraya gidip, ortalık bir yerde durur, bir film seyreder gibi telaşlı koşuşturmayı seyrederim.
Tüm bu pazarları çok severim ama benim yüreğimin baş köşesinde, pazar günleri kurulan Marmaris Pazarı oturur. Bence burası, dünya sebze pazarlarının en kralıdır. Her mevsim bir başka renge bürünür. Satılan sebzeler değişir ama satıcı kadınlar hep aynıdır. Tezgâhlarının başında bir ömür geçirirler. Bu kadınlar, satmadan önce üretirler. Ot ayıklar, çapa yaparlar, su verirler, onlara tüm sevgilerini akıtırlar. Sonra onları dallarından kopartıp, pazardaki tezgâhlarında satarlar. Bu kadar emek ve sevgiyle yetişen sebze ve meyveler de onun için çok lezzetli olurlar.
Marmaris Pazarı’nda sadece meyve ve sebze satılmaz. Kimi ineğinin sütünü pet şişelere koyup getirir, kimi sac üstünde pişirdiği ekmeği sergiler, kimi kendi yaptığı taze peyniri tattırmaya çalışır, kimi yufkasını, torba yoğurdunu, tarhanasını, eriştesini, toz biberini, tavuğun altından aldığı yumurtasını, salçasını paraya çevirir. Hiçbir şeyi olmayan da, kırlardan topladığı çiçekleri buket yapıp, birkaç kuruş kazanmaya bakar.
Yeme-içme işine düşkün olanlar, Ece Aksoy’u iyi tanırlar. Yıllardan beri lokantalarında çok lezzetli yemekler hazırlar. O da benim gibi pazar delisi; gitmediği, bilmediği pazar yeri yok. Otlarla, sebzelerle aşk yaşar. Onlarla konuşur, onlardan masallar yazar. Geçen gün uğradığımda, sebzelerle konuşmamı söyledi. Ben de Marmaris Pazarı’na gidip, yaz sebze ve meyveleri ile sohbet ettim. Bakın bana neler anlattılar.
“Devir bizim devrimiz”
Kayısı: Biz seninle taa çocuk yaşlardan beri dostuz. Malatya’yı hatırla. Şimdi tam vaktim, ortadan ikiye bölünce bal damlar içimden.
Çilek: Kokum şehirdeki kardeşlerimde yok. Dök şekeri üstüme, koy Marmaris güneşinin altına, iki günde mis gibi reçel olurum.
Kiraz: Arkamdan dut gelmese insanın boynunu sapıma çeviririm. Beni yiyenin vücudu hiç su tutmaz.
Domates: Bu pazarın gözdesi benim. Bol soğan, biraz zeytinyağı, biraz sirke, üstüne rende beyaz peynir. Al sana muhteşem bir yemek.
Patlıcan: İstanbul’u yakıp kül ettim, hâlâ benden vazgeçmiyorlar. Benden kaç çeşit yemek yapıldığını ben bile şaşırdım.
Pancar: Düşünsene, beni haşlamışsın, üstüme sarmısakla tatlandırdığın sirkeyi dökmüşsün. Ben yaz aylarının meze kralıyım.
İç bakla: Bir ay sonra karta kaçacağım. Buharda haşla, üstüme sarmısaklı, zeytinyağlı, limonlu sosu boca ediver. Rakının yanına çok yakışırım, haberin ola.
Havuç: Sulandırılmış una, biraya bulayıp tavaya at beni. Çıtır çıtır olunca üstüme sarımsaklı yoğurdu döküver. Ben yaz sofralarının kralıyım.
Kabak: Havucun yanında beni unutma. İster kızart, ister kalye yap. Dolmamın tadı damak çatlatır. Mücverimin üstüne lezzet yok.
Rezene: Kuzu etiyle beni tencerede buluştur. Parmaklarını yemezsen, rezene deme bana bir daha.
Taze patates: Bu aylarda lezzetimden sual olmaz. İster kızart, ister fırına at.
Pazı: Üstüme yeşil yaprak tanımıyorum. Hele usta birisi beni sarıp sarmalarsa...
Taze fasulye: Yaz denince akla ilk ben gelirim. Üstüme sebze tanımam. Yalnız acele edin, çabuk kartlaşırım.
Paylaş