Bahar ona yakışıyor

Her mevsimin yakıştığı yerler vardır.

Haberin Devamı

Bahar, her yere yakışır ama Alaçatı’da insanın gözüne bir başka görünür. Neden böyledir, cevabını bilemem. Belki yol kenarlarını bu mevsimde sarıya boyayan mimozalar baharı güzel gösterir. Belki de, rüzgarın üfürmesiyle alacalı yeşiller sergileyen zeytin ağaçları baharı güzelleştirir.
Bahar ona yakışıyor

Adını bilmediğim çiçekler, masmavi gökyüzü, lavanta kokan rüzgar, beyaz beyaz köpüren lacivert denizdir, Alaçatı’da baharı doyumsuz kılan. Belki benim de bilmediğim başka bir neden vardır. Yeri gelmişken, lavanta en güzel morunu burada sergiler.
Yanıt ne olursa olsun, bahar Alaçatı’ya çok yakışır. Bu mevsimde Alaçatı insanı mutluluğa boğar, gülümsetir, yaşama aşık eder. Mevsim burada kasabanın güzelliğine güzellik katar. Ünlü tarihçi Heredot bile onun, “en güzel gökyüzünün altında kurulmuş” en güzel kasaba olduğunu dünya aleme ilan etmiştir.
Alaçatı’da bahar hem güzeldir hem de çok lezzetlidir. Çünkü damak çatlatan otlar bu mevsimde boy gösterir. Ot toplamaya başlamadan önce, isterseniz Alçatı’nın dar sokaklarında biraz dolaşın isterseniz.

Haberin Devamı

CUMBALI TAŞ EVLERLE GÜZELLEŞEN SOKAKLAR

Cumbalı taş evlerin en çok bu sokaklara yakıştığını hemen fark edeceksiniz. Hele pencere ve kapı çerçeveleri Ege’nin rengi çivit mavisine boyanmışsa. Çivit mavisi çok şey çağrıştıracaktır size: Mavi Ege’yi, iyot kokusunu, çipurayı, rembetiko’yu, gökyüzüne asılmış güneşi, deniz kıyısına masa atmış meyhaneleri, rakı kokusunu, ahtapot ızgarayı, zeytinyağına yatırılmış lezzetli otları, yakamozların oluşturduğu simli yolları...
Taş evlerin gölgesinde yürürken insanın aklına neler üşüşmez ki! Örneğin, antik dönemdeki adının “Agrillia” olduğu. Osmanlı döneminde bu adın değiştiği, buraya yerleşen Alacaat Aşireti yüzünden “Alacaat” olduğu.
Sonra bir kahveye oturduğunuzda, yanınızdaki yaşlı Alaçatılı size geçmişi bir masal gibi anlatacaktır: O masalın kahramanları, Sakız Adası’ndan buraya çalışmaya gelen Rum gençleridir. Kimi zeytin toplamış, kimi bağlardan şaraplık üzüm kesmiş, kimi de bugün tek tek onarılan taş evlerin inşaatında çalışmıştı. Zamanla nüfusları 13-14 bine ulaşan bu Rumlar, Alacaat’a dilleri dönmediği için “Alasata” demeye başlamışlardı. Sonra bu da Alaçatı olup çıkmıştı.
İhtiyarın anlattığına göre, o yıllarda buranın meyhaneleri çok meşhurmuş. Rumlar, Sakız Adası’ndan kayıklarla buraya kafa çekmeye gelirlermiş. Anlaşılan, Alaçatı’nın lezzetli ve keyifli bir geçmişi varmış.
İhtiyar Alaçatılı’nın sözünü kesmezseniz, o size, savaş çıkınca Rum nüfusun geri döndüğünü, onların boşalttığı taş evlere adalardan ve Balkanlar’dan gelen göçmenlerin yerleştiğini de anlatacaktır. Mübadeleden sonra üzüm bağlarının sökülüp, buğday tarlasına dönüştürüldüğünü, tütün ekebilmek için sakız ağaçlarının kesildiğini anlatırken ihtiyarın yüzüne bir hüzün oturduğunu görürseniz şaşırmayın.

Haberin Devamı

RÜZGARI EKSİKSİZ DENİZİ YUFKADIR

Eğer sabrınız varsa, ihtiyar size anason üretimi hakkında da bir şeyler söyleyecektir. Ona göre, halis Türk rakısı Çeşme anasonundan yapılırmış, onun için anason üretimine devam edilmiş. Kaliteli ürün sadece anason değilmiş... Bademin en lezzetlisi, armutun en güzel kokulusu da Alaçatı’da yetişirmiş.
İhtiyar sizi yakalamışken anlattıkça anlatacaktır. Masalın bir yerinde sözü mutlaka rüzgara getirecektir. Ona göre rüzgar, Alaçatı’daki sakin ve huzurlu yaşamı önüne katıp götürmüştür. Çünkü, sörfçüler günün birinde buranın rüzgarının üstüne rüzgar tanımadıklarını söylemişler, bunu duyan dünya alem buraya koşuşturmuştur. Aslında Piri Reis “Kitab-ı Bahriye”sinde bu rüzgardan asırlar öncesinde bahsetmiş, Alaçatı için, “Rüzgarı eksiksiz, denizi yufkadır” diye söz etmiştir.
Bu keşiften sonra, girişimciler taş evleri teker teker almış, küçük, güzel oteller, kahveler, lokantalar, barlar, dükkanlar açılmıştır. Kimisi işini kimisi yaşamını buraya taşımış, sokaklarından yaz kış turist eksik olmamıştır.
İhtiyar Alaçatılı masalı burada bitirecektir. Çünkü bugünden sonrası onu ilgilendirmemektedir. O suskunluğa bürününce siz de kalkıp gidebilirsiniz artık.

Haberin Devamı

Dikenden fışkıran lezzet

Eğer “Ot Festivali”ni izlemek için bugünlerde Alaçatı’ya giderseniz, kesme taşlardan yapılmış evlerin gölgelediği parke taşlı sokaklarda neşeli bir telaşla karşılaşırsınız. Lokantalar, kaldırımlara taşıdıkları masalara mavi kareli örtüler örter, üreticiler tarlalardan söktükleri şevketi bostanları, küçük enginarları, radikaları, sarmaşık otlarını, arapsaçlarını, küfe küfe lokanta mutfaklarına taşır. Kumrucular sucukları mümkün olduğunca ince doğrar, mısırcılar “sütlü mısır” arabalarını maviye boyar, midye dolması satan araba ise köşedeki direğe zincirlenir. Bir tek kedilerde ve köpeklerde telaş gözlenmez. Onlar serildikleri kaldırımlarda, nisan güneşinin tadını çıkartır.
Eğer ot yemeklerine meraklıysanız, doğru zamanda doğru yere geldiniz demektir. Hele sizi tarlalara götürüp, otları anlatacak birisini de bulabilirseniz, çok şanslısınız. Önce şevketi bostanla tanışacağınızı umarım. Çünkü tam zamanıdır. Aslında Ege’nin kırlarında bulunan bu özel otu bilmeyen diken zanneder, geçer gider. Gerçekten de görünüşü öyledir. Toprağa yayılmış dikenli yaprakların hiç bir cazibesi yoktur.
Şevketi bostanı sökmek hiç kolay değildir. Önce çapayla etrafını açmak gerekir, sonra yapraklarından tutup, çapanında yardımıyla toprağın derinliklerine doğru kök atmış kökü çekip çıkartmalısınız. Havuç benzeri beyaz bir köktür bu. Her derda deva olmasının yanı sıra damakları da bayram yerine çevirecek kadar lezzetlidir.
Sizi şevketi bostanla tanıştıran ot uzmanı arkadaşınız, daha sonra anlattıkça anlatacaktır: Gelincik’in çiçeklenmeden önce saplarının yenebileceğini, yabani kuşkonmazın (veya sarmaşık otunun) nerede bulunacağını, Filbaşı’nın tohumlarının kıvrım kıvrım kıvrılarak hareket ettiklerini, yabani sarı papatyaların filizlerinin çok lezzetli olduğunu, üç yapraklı yoncaların salatasının yapıldığını, bal otunun sahte bal üretiminde kullanıldığını, cehennem otunun, sevmediği otların yanında yetişmediğini... Tüm bu öğrendikleriniz sizi mutlu edecek, tarladan çıkarken, otları bilenlerin asla aç kalmayacaklarına inanacaksınız.
Ot dersinden sonra Alaçatı’ya dönüp, bir lokantada kendinize ziyafet çekmenin zamanı gelmiştir artık. Çipuralar, mercanlar, taş barbunları, karagözler, güveçte kuzu etli şevketi bostan, limonlu, zeytinyağlı, sarmısaklı sosla tadlandırılmış çeşit çeşit otlar...
Afiyet olsun.

Yazarın Tüm Yazıları