Paylaş
İnsanı iyimserliğin doruklarına taşıyan görüntülerdir bunlar. Aralıkta Orta Avrupa’da gezmeyi bu nedenle çok severim.
Yılın son ayında, özellikle Orta Avrupa kentlerinde dolaşmayı pek severim. Bu ayda rüzgârın bıçak gibi kestiğini, ayazın dondurduğunu, karlı günlerin eksik olmadığını bilirim ama yine de sevgimden vazgeçmem. Soğuktan kaçmak için sığındığım kahvelerin, çikolatalı, vanilyalı, tarçınlı, portakallı, kahveli kokusu başımı döndürür. Özellikle Viyana kahvelerinde, buğulanmış camların ardında, hayal meyal sokak görüntüsü eşliğinde yediğim pastalar ve köpüğü kalın kahveler, yaşamıma keyif katar.
KURNAZ TÜCCARA BURADA YER YOK
Viyana, Budapeşte, Prag, Varşova, Münih, Berlin... Ve unuttuğum diğerleri. Caddelerde rengârenk yanan süslü lambalar, meydanlarda ışık ışık yükselen Noel ağaçları ve havada uçuşan sıcak şarap kokuları. İnsanı iyimserliğin doruklarına taşıyan görüntülerdir bunlar. Hele geceler! Karanlıktaki ışık seli, meydanları dolduranları meleklere dönüştürür sanki. Dünyanın insafa geldiği, soğuğun sımsıcak sarmaladığı, Noel arefesindeki aralık günleri işte böylesine masalsıdır.
Aralığın soğuk günlerinde, kent meydanlarında kurulan Noel pazarlarını da çok severim. Buralara ticaretin kurnaz ruhunun girmesi yasaktır. Sanatkârların, zanaatkârların el emeği, göz nuru ürünleri satılır. Danteller, cam eşyalar, seramikler, rengârenk mumlar, türlü türlü hediyelikler ve gözümün önüne gelip de adı dilime düşmeyen onlarca eşya, yiyecek birilerini mutlu etmek için tezgâhlarda alıcı bekler.
Viyana’daki Noel pazarları beni hep içine çeker. Şefkatli kollarıyla sarıp sarmalar. Rathausplatz’daki pazar, 150 küçük dükkânı ile en büyükerinden biridir. Buram buram kestane kebap kokar. 1772’de kurulan Maria Theresien Platz’daki pazar ise en eskilerinden biridir, mum ve şeker kokularıyla cenneti çağrıştırır. Ehrenhof Schönbrunn Sarayı önünde kurulan pazarda ise imparatorluğun romantizmi yansır dört bir yana.
SİHİRLİ KOKU
Bu yıl Berlin’deydim. Islak, soğuk, rüzgârlı, sarı yaprakların sağda solda uçuştuğu bir Berlin’di. Güzün hüznü ile Noel’in ışıltısının karışımı, Berlin’i, özellikle karanlık basınca, ıssız bir masal diyarına çeviriyordu.
Akşamları, yağmur ve ışık yağan caddelerde uzun uzun yürüdüm. Üşüdükçe, Glühvine (sıcak şarap) satan tezgâhlara yanaştım. Karanfil, tarçın, portakal kokuları saçan bardaklardan içime alevler döktüm. Glühvine, bu mevsimin değişmez içkisidir. Geçmişi, 20 asır öncesinin Roma’sına dayanır. O zamandan bu zamana, eski yılın son günlerine eşlik eder, ısıtır, hoşgörü zerk eder. Hıristiyan dünyası, sıcak şaraptan yayılan baharatlı kokuyu duyunca, en büyük bayramlarının heyecanına kapılır.
Glühvine’ı bir tezgâhtan içmekle yetinmem. Çünkü her tezgâhın lezzeti ayrıdır. Kimi esmer şeker koyar, kimi tarçınını kaçırır, kiminde karanfil, yenibahar ağır basar, kiminde defne yaprağı mis gibi kokar, kiminde mandalina suyu lezzete lezzet katar, kiminde bal vardır, muskat vardır. Onun için, tezgâh tezgâh gezip, en lezzetlisini ararım. Bu arada içimde şömineler yanar, kafamda kavak yelleri eser. Bir güzel olurum.
Geceyi taçlandıran yemek
Berlin’deki son günümü, Gendarmenmarkt’ta kurulan Noel pazarında geçirdim. Soğuk üşüttüğü için alışverişe bir fötr şapkayla başladım. Sonra kuzu derisinden bir eldivene ellerimi emanet ettim. Yakıtı mum olan teknenin, leğenin içinde dönüp duruşunu bir çocuk heyecanıyla izledim. Bir köylüden, islenmiş geyik etiyle çok leziz peynir aldım. İsa’nın doğumunun canlandırıldığı bir düzenlemeyi seyrettim. Cam işlerine baktım. Taş fırınlarda pişen Alman pidelerinin kokusuyla iştahımı körükledim. Büyük mangallarda kızaran sosis çeşitlerini seyredip ağzımı sulandırdım. Yoruldum, üşüdüm ve kokuları izleyerek bulduğum bir tezgâhtan Glühvine içtim.
Sonra, şeffaf bir çadırın içine sığınmış bir lokantada, Noel Pazarı gezimi taçlandırdım. Ne mi yedim: Tabii ki köri soslu sosis, sıcak patates salatası, üstüne de kralların tatlısı Kaiserschmarrn. Bu tatlı gerçekten de muhteşemdi. Noel pazarları gezime noktayı koymadan önce kısaca bu tatlıdan bahsetmek istiyorum.
Hazırlanan pancake hamuru kızgın tavaya dökülüp, altlı üstlü kızartılır. Sonra çatal yardımıyla didik didik edilip üstüne bol pudra şekeri ekilir. Yanında erik sosu ve vanilyalı dondurma ile sunulur. Siz bu tarife pek güvenmeyip, Google’dan daha detaylı tarif alın. Son cümle: Bu tatlı adını, Avusturya İmparatoru Kasier Franz Joseph’ten almıştır.
Paylaş