24 saate İstanbul

Son zamanlarda kentleri saat saat gezmeyi anlatmak moda oldu.

Haberin Devamı

24 saate İstanbul

Bildiğiniz gibi bu ekte de her hafta, bir kentin 36 saatte nasıl gezileceğine dair öneri listesi yayınlanıyor. Ben de bu modaya uydum ve size 24 saatlik bir İstanbul turu hazırladım. Aslında koca İstanbul’a 24 saat yetmez. Üstünkörü bir gezi olur bu. Onun için bu rotayı hazırlarken epey titiz davrandım. Bakalım hoşunuza gidecek mi? Hazırsanız yola çıkalım.

08.00- 09.00
Bogaz’da kahvaltı

Sabahın erken saatlerinde, puslu Boğaz’ın görüntüsüne doyum olmaz. Onun için, kahvaltıyı ünlü Sarıyer Börekçisi’nde yapacaksınız. Sarıyer meydanından Rumeli Kavağı’na giden yolun üstündeki börekçi, yüzyıla yakın bir süredir bu işin erbabı. Bana sorarsanız, ıspanaklı böreği öneririm.. “Kahvaltı yaparken bir yandan da Boğaz’ı seyredeyim” diye ısrar ediyorsanız, geziye o zaman Kireçburnu’ndan başlayacaksınız. Kireçburnu Fırını’nın poğaçası çok lezzetli. Sıcak sıcak yenmesine doyum olmaz. Birkaç tane alıp, sahilde bankların birine oturun. Telaşlanmayın, çaycı sizi bulacaktır. Karadeniz’den esen serin rüzgarla sarmaş dolaş, karşı sahildeki Beykoz ve Paşabahçe’nin uyanışını seyredin. Yalnız öğle yemeğini biraz geç yiyeceğinizi unutmayın, onun için böreği, poğaçayı bol tutun.

Haberin Devamı

09.00- 10.00
Boğaz’da yürüyüş

Kahvaltınız bitince, denizin kıyısından yürümeye başlayın. Kalender, Tarabya. Sağ tarafınızda hala dimdik ayakta duran yalılar, sol tarafınızda dere gibi akan Boğaz. Kıyıda sıra sıra amatör balıkçıları göreceksiniz. Bir süre onları seyredebilirsiniz. Ayrıca yolun sağ tarafındaki yalılardaki geçmiş yaşamları düşlemenizde bir sakınca yok. Her birine ayrı bir öykü uydurabilirsiniz. Yorulduğunuzu biliyorum, isterseniz bankların birine oturup biraz Boğaz havası soluyabilirsiniz. Korkmayın, yürüyüş Yeniköy’de sona erecek. Çünkü bu semtte denizi görme olanağınız pek yok. Yalılar bir duvar gibi denizi saklamış. Dolmuş, otobüs veya taksiye binmeden önce soluklanmak isterseniz, ışıklardan sahile doğru sapmanız gerekiyor. Oradaki Yeniköy Kahvesi’nde, denizi seyrederek demli bir çay içmenin tadına doyum olmaz.

Haberin Devamı

10.00-11.00
Emirgan sefası

Yeniköy’ü ve İstinye koyunu geçip, arabadan Emirgan’da inin. İstanbul’un bu en güzel semtinde biraz oyalanmak gerek. Ya sahildeki çay bahçelerine, ya da Emirgan Parkı’ndaki ağaçların altına oturun. Sahildeki çay bahçeleri İstanbul’un simgesidir. Bütün aile fertleriyle birlikte bu bahçelerde oturup, semaverle gelen çayı içmek, çocukluğumun en keyifli anlarıydı. Ayrıca bu kahvelerde pazar günleri nefis kahvaltı verildiğini de bir kenara not edin.

11.00-12.30
Aşiyan’dan bir bakış

Bundan sonraki durağımız Bebek. Eğer yürümeyi seviyorsanız, Emirgan’dan bindiğiniz araçtan Rumeli Hisarı’nın önünde inmenizi öneririm. Hep fotoğraflarda gördüğünüz veya sık sık önünden geçtiğiniz bu kaleyi daha önce gezdiniz mi? Hisar’dan çıktıktan sonra sahil tarafına geçip, yürümeye devam edeceksiniz. Sağ tarafta, Aşiyan mezarlığının bitiminde başlayan bir yokuş göreceksiniz. Eğer bu yolu izlerseniz, ünlü şair Tevfik Fikret’in evi Aşiyan’a çıkarsınız. Oradan İstanbul’a baktığınızda, muhteşem bir manzara ile karşılaşacaksınız. Ve eminim ki bu manzaraya bakınca mutlaka, “burada otursaydım ben de şair olurdum” diyeceksiniz. Ben, kırk yıldan beri ne zaman Aşiyan’a gitsem, bıkmadan usanmadan bunu hep söylerim.
Biliyorum yoruldunuz. Bebek Camii’nin karşısında, Bebek Kahvesi var. Denize karşı bir masaya oturup, Kandilli sırtlarını seyrederek bir kahve içebilirsiniz. Burası da İstanbul’un simgelerinden biri. Özellikle pazar sabahları, simitin yanında çay içerken, gazete okumanın keyfine doyum olmaz. Bebek’ten ayrılmadan önce Divan Pastanesi’ne girip, ünlü Bebek Badem Ezmesi’nin tadına bakmayı ihmal etmemenizi öneririm.

Haberin Devamı

12.30-13.30
Ortaköy vakti

Korkmayın, artık yürümeyeceksiniz. Bir arabaya binip, Akıntı Burnu’nu, Arnavutköy’ü, Kuruçeşme’yi geride bırakıp Ortaköy’e gideceksiniz. Burası, benim tam 25 yıl oturduğum semt. Anılarımla sizi oyalamayacağım. Ortaköy, eskiden de çok güzeldi şimdi de güzel. Sadece biraz kalabalıklaşmış. Daracık sokakları aşıp, meydana çıkın. Kahvelerden birinde oturup, dünyanın en güzel camilerinden olan Ortaköy Camii’ni, onun hemen üstünden geçen köprüyü seyredin. Bu manzara size bildik gelecek. Çünkü İstanbul’u anlatan kitap ve broşürlerde, cami-köprü görüntüsü sıklıkla yer alır.

13.30- 14.30
Balık-ekmek ziyafeti

Yavaş yavaş Boğaz’dan ayrılma zamanı. Eminönü’ne gideceksiniz. Asırlık çınarların tünele dönüştürdüğü kıyı yolunda hem trafik vardır hem de fazla bir şey göremezsiniz.
Eminönü’ne vardığınızda, sabah yediğiniz börek veya poğaçalar çoktan erimiştir. Şimdi balık-ekmek yemenin tam vakti. Vapur iskelelerinin arasına bağlanmış kayıklardaki dev tavalarda kızaran balıklar, ekmek arasında sizi bekliyor. Bu mevsimde pek taze balık bulunmaz. Yiyeceklerinizin buzluk malı olmasına aldırmayın, onlar da oldukça lezzetlidir. Balık-ekmek de, İstanbul denince ilk akla gelenlerden. Onu yemeden olmaz. Sağlık koşulu falan gibi kelimelere takılmayın. Şimdiye kadar balık-ekmek yiyip de, hastaneye kaldırılana pek rastlanmadı. Yemeğinizi yerken, bir yandan da karşı kıyıdaki Karaköy’ü ve Salı Pazarı’nı, sırta yaslanmış Cihangir’i, Galata Kulesi’ni, Beyoğlu’nun denize uzanan dar sokaklarını seyredebilirsiniz. Bu enfes manzaraları seyretmek için ekstradan para ödemenize gerek yok. Hepsi bir balık-ekmek parasına. Bu arada, iskeleden kalkan veya yanaşan vapurlar, bir parça ekmek kapma umuduyla başınızın üstünde çığlıklar atarak daireler çizen martılar, hemen arkanızdaki Yeni Cami, onun yanı başındaki Mısır Çarşısı, kalabalığın göğe yükselen uğultusu size İstanbul’un tam göbeğinde olduğunuzu hissettirecektir. Eğer balık ekmeğe hala itiraz ediyorsanız, otobüs duraklarının hemen arkasındaki Hamdi Restoranı öneririm. Kebabı ve manzarası enfes. Mısır Çarşısı’nın girişindeki tarihi Pandeli veya Cağaloğlu yokuşunun başlangıcında, Hocapaşa sokaktaki Rumeli Köftecisi’ni de deneyebilirsiniz.

Haberin Devamı

14.30-17.30
Tarihi Yarımada

Karnınızı doyurduktan sonra yola koyulmanız gerekiyor. Bu kez biraz yokuş tırmanacaksınız. Cağaloğlu Yokuşu’ndan Sultanahmet’e doğru gidiyorsunuz. Bu yokuş, öyle herhangi bir yokuş değil. Sadrazamların, yazarların, gazetecilerin, politikacıların tırmandığı bir yokuş. Bir zamanlar pencerelerinden mürekkep kokularının yayıldığı binalar, şimdi başka işlerle iştigal ediyor. 15 yıl önce buralara gelseydiniz, kağıt yüklü kamyonları, koşturarak habere giden veya haberden dönen gazetecileri görürdünüz. Şimdilerde bu sokaklarda kimler geziyor ben de bilmiyorum.
Sultanahmet Meydanı’nda görülecek o kadar çok şey var ki. Dikilitaşlar, dünyanın en muhteşem camii, Alman Çeşmesi, Ayasofya, Topkapı Sarayı. Tüm bunları doya doya gezmeye vaktiniz yok. Size ilginç gelen bir eseri seçin, orada biraz daha fazla oyalanın. Diğerlerineyse şöyle bir uğrayıp çıkın. Kim bilir başka bir gelişinizde, ‘zaman zengini’ olursunuz da bu yerleri sindire sindire gezersiniz. Bu semte de soluk alabilmeniz için bir çok mekan var. Bir tanesi Yeşil Konak. Asırlık çınarların kol gerdiği bahçesinde, kuş sesleri eşliğinde yorgunluk çayı içebilirsiniz. Four Season Oteli’nin pastanesini de hararetle öneririm. Hem çayınızı yudumlar hem de bu binanın hapishane olduğu dönemlerde hangi ünlüleri konuk ettiğini düşleyebilirsiniz. Eğer nostalji yapmak istiyorsanız (tabii yaşınız müsaitse), yol üstündeki 60’lı yıllarda bütün dünya Hippileri’nin uğrak yeri olan Pudding Shop’a uğrayabilirsiniz. Saçlarımı uzatıp, uzun yakalı, çiçekli gömlek giydiğim dönemlerde, benim de sık gittiğim bir yerdi. Buranın soğuk limonatası meşhurdur.

Haberin Devamı

17.30- 19.30
Altın Boynuz

Gün akşama dönmek üzere. Vaktiniz daralıyor. Biraz acele edin. Şimdi tekrar Eminönü’ne gideceksiniz. Oradan bir araca binip, yolunuza devam edeceksiniz. Şimdi Haliç’in kıyısından ilerliyorsunuz. Balat, Fener, Alibeyköy, Eyüp. İstanbul’un en eski semtleri. Öyle önünden geçip gidilecek yerler değil. Her birini tanımak için değil saatler, günler gerekli.
Eyüp sırtlarında, ünlü Piyer Loti Kahvesi’nde güneşi batıracaksınız. Bu saatlerde Haliç, ‘Altın Boynuz’a dönüşür ki, bu manzaranın dünyada eşi benzeri yoktur. Adını ünlü Fransız yazarından alan kahve, İstanbul’un mutlak görülmesi gereken mekanlarından biri.

19.30-24.00
Yiyelim, içelim

Güneş kaybolup, gökyüzü kızıla boyanınca bir arabaya binip, şoföre, Karaköy’de Tünel’e gitmek istediğinizi söyleyin. İstanbul’un asırlık bu ulaşım aracı sizi, Beyoğlu’nun sonuna, Tünel’e çıkaracak. Kafelere, sanat galerilerine, caz kulüplerine ev sahipliği yapan bu semtten, Taksim istikametine doğru yürüyeceksiniz. Asmalımescit’e, Müeyyet, Sofyalı ve Şeyhbender sokaklarına sakın sapmayın. Bu sokaklar öylesine baştan çıkartıcıdır ki, bir saparsanız bir daha çıkamazsınız. Galatasaray’a gelince, önce Çiçek Pazarı’nı gezmenizi öneririm. Bu saatte ışıl ışıl olan bu pazarda sergilenen yiyeceklerin ağzınızı sulandıracağından emin olabilirsiniz.
Artık iki kadeh eşliğinde akşam yemeği yemenin vakti. Ünlü Çiçek Pazarı’nda, topu topu 300 adımlık Nevizade Sokağı’nda masanız ayrıldı. Bu sokakta sizi sizinle baş başa bırakıyorum... İstediğinizi ısmarlamakta serbestsiniz. Korkmayın, mezelerin hepsi taze. Canınız müzik isterse, kemancıyı veya klarnetçiyi masanıza davet edebilirsiniz. Eğer önerime uyup Nevizade’de karar kıldıysanız, İmroz veya Saki’nin mezelerinin çok iyi olduğunu söyleyebilirim. Başka yere gidelim derseniz, Çiçek Pazarı’nın arka girişindeki, Cumhuriyet meyhanesini veya Asmalımesçit’teki Refik ve Yakup meyhanelerini de hararetle öneririm. Çok lezzetli yemekler yemek istiyorsanız Ece’nin küçük lezzet tapınağına uğramalısınız. Zaman geceye doğru akıyor.

24.00 - ...
Tamam mı devam mı?

Yemekten sonra tekrar İstiklal Caddesi’ne çıkmanız gerekiyor. Taksim istikametine doğru yürüyüşe devam edeceksiniz. Biraz daha ilerideki Saray Pastanesi’nin cevizli burmasının tadına bakmadan geçmemenizi öneririm. Taksim Meydanı’na gelince bir karar vermeniz gerekiyor: “Devam mı?.. Tamam mı?..” Yanıtınız tamamsa, evinize nasıl döneceğinizi umarım biliyorsunuzdur. Eğer devamsa, bir arabaya binip, tekrar Boğaz’a gitmeniz lazım. Çünkü bütün ünlü barlar, Ortaköy ile Bebek arasında sizi bekliyor. Buralar eğlence ateşinin doruğa çıktığı mekanlar. Kapıdaki korumaları aşmakta biraz zorluk çekebilirsiniz. İçeri girmeyi başarırsanız, kendinizi talihli sayıp doya doya eğlenin, giremezseniz şansınızı fazla zorlamayın. Bir günlük bu güzel gezi burnunuzdan gelebilir.
Acıktığınızı düşünerek son önerilerimi sunacağım; Ya Arnavutköy’de Akıntıburnu civarında park eden, seyyar köftecilerden birine yanaşın. Ya Arnavutköy’deki köfteci Ali Baba’ya gidin. Ya da yolunuzu biraz uzatıp, Dolapdere’ye inin, meşhur Apik işkembecisinde feneri söndürün.

Yazarın Tüm Yazıları