İSTANBUL’un trafik sorununu çözmek için toplanan "Ulaşım Zirvesi"nde alınan kararlar dün açıklandı.
Zirvede alınan kararlara bakınca şunu söylemem gerekiyor: İstanbul’da rahat ve kolay ulaşım daha çok uzun bir süre hayalden ibaret kalacak!
Zirvede alınan en doğru karar, hiç kuşku yok ki "hasarlı kazalarda trafik polisinin rapor tutmasının beklenmemesi". Ancak bunun için bir yasa değişikliği gerekiyor.
Dikkatli okuyucular hatırlayacaklardır, daha önce bu konuda bir yazı yazmıştım. Yazımın yayınlanmasından sonra, gündemin 261. sırasında bulunan Karayolları Trafik Kanun Tasarısı geçtiğimiz aralık ayının başında TBMM İçişleri Komisyonu’na geri çekildi. Demek ki hükümet şimdi bu tasarıyı yeniden TBMM gündemine getirecek. Bu yasa çıktığında, hasarlı kazalarda rapor tutacak polis ekibinin beklenmesi gerekmeyecek ve İstanbul trafiğini tıkayan en önemli sorun çözümlenebilecek.
Kararlar arasında Boğaziçi Köprü geçişlerinin sadece OGS ve KGS sistemleriyle yapılabilecek olması da var. Demek ki köprü geçişlerinin bedava olduğu bayram günlerinde her iki köprü trafiğinde bir rahatlama olmadığı yetkililerce fark edilmemiş. Bu yöntemin de tek başına trafiği rahatlatmayacağını göreceğiz. Öte yandan böyle ikili bir sisteme neden gerek duyulduğu da ayrı bir tartışma konusu. Kolay ulaşılır ve kolay kullanılır tek bir sisteme geçmek daha doğru olmaz mı?
Kararlar arasında ağır vasıtaların arabalı vapurlarla (Ro-Ro) taşınması, köprü trafiğine sokulmaması da var. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden her gün her iki yönde 15 binden fazla ağır vasıta geçiyor. Böyle bir trafiği deniz yoluyla taşımak mümkün mü? Bunun gerektireceği liman kapasitesi ve gemi ihtiyacı, sağlanacak "rahatlıkla" kıyaslandığında ekonomik olur mu? Bana hesabı iyi yapılmamış bir öneri gibi geliyor.
Kararları okurken şunu düşündüm: Belli ki "Ulaşım Zirvesi", gerçekten "zirve"de toplanmış. Zirve o kadar yüksek ki aşağıdaki gerçek sorun görülemiyor!
Özür dilemesi gereken ben değilim
DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, "Mehmet Ali Ağca’nın erken tahliyesi konusunda Ecevitler’i haksız yere suçlayanların, linç girişimleri nedeniyle özür borçları vardır" dedi.
Bülent Ecevit Hükümeti’ni, çıkardığı af nedeniyle suçlayanlar arasında ben de vardım. Bunu af yasası girişimleri başladığında da, daha sonra af kanunu yasalaştığında da yazmıştım. En son olarak Mehmet Ali Ağca’nın "yanlış hesapla salıverilmesi" konusunda da Ecevitler’i suçlayan bir yazı yazmıştım.
Ancak özür dilemem gerekmediğini düşünüyorum.
Birincisi, suç işlediği halde Ecevitler’in af yasası nedeniyle salıverilen suçlular arasında sadece Ağca yok. Bir genç kızı tecavüz ederek öldüren, annesini ise bıçakla ağır yaralayarak ölüme terk edip kaçan tecavüzcü katilin salıverildiğine ilişkin haberlerin daha mürekkebi kurumadı. Ecevitler’in af yasasıyla topluma geri dönen suçluların, yeni suçlar işleyerek cezaevlerine döndükleri de bir sır değil. Özür dilemesi gereken birileri varsa onlar bu af kanunlarını çıkartanlardır. Afla salıverilenlerin sonradan işledikleri suçların mağdurları bu özrü kabul ederler mi dersiniz?
İkincisi ise şu: Mehmet Ali Ağca işlediği bir cinayet ve iki gasp suçunun karşılığı olarak toplam 14 yıl yatacak. Ağca’nın, işlediği cinayet suçundan müebbet, gasp suçlarından ise 36 yıl hapis yatması gerekiyordu. Af kanunları bu süreyi 14 yıla indirdi. Bunu kabul edebilmemiz mümkün mü? Ağca’nın işlediği suçların cezasının 14 yıla inmiş olması toplum vicdanını rahatsız etmiyor mu?
Engellilerin önündeki engelleri kaldırabiliriz!
BARIŞ 25 yaşında, engelli bir genç. Doğum sırasında yapılan bir hata nedeniyle tekerlekli sandalyeye mahkûm olarak yaşıyor. Barış ile yapılan bir röportajı bu haftaki Tempo Dergisi’nde okudum. Barış "Denizi daha sık görmek istiyorum" diye konuşmuş Tempo muhabirlerine.
Ama bu isteğini yerine getirmek onun için o kadar zor ki! Tekerlekli sandalyesi ve onun için her türlü güçlüğü göze alabilen bir annesi var ama hepsi bu kadar. Kaldırımlar ona uygun değil, otobüslere binip-inmesi başlı başına bir macera. Bir seferinde hastaneye gitmek için annesiyle birlikte metroya binmiş. Bindiği istasyona asansörle inmiş, ama sıra öteki istasyonda yukarıya çıkmaya gelince öylece kala kalmışlar dik merdivenlerin başında!
Tempo Dergisi bu sayısıyla birlikte bir de kampanya başlatmış: Engeller kaldırılsın!
Dergide, bu konudaki haberi okuduğunuz vakit engelli insanlarımızın önündeki engelleri kaldırabilmek için hepimizin yapabileceği bir şeyler olduğunu da göreceksiniz.
Ve şunu da aklınızdan çıkarmayın lütfen: Ülkemizin sağlık ve trafik koşullarında yarın hangimizin engelli olabileceğini de kimse bilmiyor!