Uçak yolculuğunun zihin açıcı etkisi

HATIRLAYACAKSINIZ, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bir yurtdışı gezisinden dönerken, "Türkiye’nin Kürt sorununu çözebilmesi için önünde tarihi fırsatlar bulunduğunu" açıklamıştı. Sonra kopan gürültüyü de hatırlayacaksınız. Muhalefet liderlerinden tutun da biz köşe yazarlarına kadar birçok kişi bu "tarihi fırsat" nedir diye sormuş, yanıt alamamıştık.

Cumhurbaşkanı geçtiğimiz hafta sonunda Şam’a gitti. Dünkü gazetelerin manşetlerine de yansıdığı gibi Cumhurbaşkanı Gül, Şam’da "Çözüm hiç bu kadar yakın olmamıştı" dedi.

Cumhurbaşkanı’nın bu sözü söylemesine neden olan durum, devletin bütün kurumlarının hiçbir dönemde olmadığı kadar uyum içinde olmasıymış.

Sevindirici bir gelişme!

Demek ki bugüne kadar devlet kurumlarının uyum içinde çalışmalarından sorumlu olan kişiler bu görevlerini layıkıyla yerine getirmiyorlarmış.

Anayasa, bu görevi yapacak kişinin Cumhurbaşkanı olduğunu da söylüyor. Gül, bunu başardığını söylediğine göre kendisini kutlamalıyız. Ancak önemli bir sorunumuz var ki o da bu açıklamaların hep yurtdışı yolculukları sırasında yapılıyor olması.

Demek ki uçak yolculuğu, devletimizin üst yöneticilerinin üzerinde "zihin açıcı" bir etki yaratıyor. Acaba, ABD Başkanı’nın uçağı gibi tam teşekküllü bir uçak alıp, hepsini gün boyunca havada uçursak mı diye düşünmeden de edemedim.

Şaka bir yana, şunu söyleyeyim: Bu tür konuları ayaküstü konuşmak yerine, bunun uygun zeminlerini tercih etmek, devlet adamlığının da bir gereği olmalı.

TBMM’yi toplantıya çağırıp konuşma yapmak bir yol olabilir. Ya da daha düzenli bir basın toplantısı tercih edilmeli.

Çünkü böyle olunca sözler uçup gidiyor, ne anlatılmak istendiği açıkça anlaşılamıyor ve bir gürültüdür gidiyor.

İçki yasakçılığı yine hortladı

İSTANBUL Büyükşehir Belediyesi, bir vatandaşın şikáyet dilekçesine dayanarak, Topkapı Sarayı avlusundaki lokantanın içki ruhsatının iptalini istedi.

Belediye, lokantanın Mukaddes Emanetler Dairesi’ne 50 metre uzaklıkta olduğuna dikkat çekiyor. "Dairenin İslam dünyasının ortak değer alanı olması, sarayın kamusal alan olması, emniyet ve asayiş yönünden sakıncalar doğurabilmesi nedeni ile" içki ruhsatının iptalini istiyor.

Geçenlerde Çankırı’da da valililik, "trafik kazalarına yol açıyor" diye bazı yerlerde içki içilmesini yasaklamıştı.

Demek ki arkadaşların "içki yasağı" damarı yine kabarmış.

Belediyenin yazısındaki gerekçeler komik.

Geçmişte "Kutsal Emanetler’e 50 metre mesafede içki içen" kaç İslam halifesi orada yaşadı, saymak bile zor.

Bugüne kadar o lokantada içki içildi diye hangi asayiş sorunu yaşandı? Duymadım, bilmiyorum.

Çünkü o lokanta genellikle turist gruplarına servis veriyor, akşamları zaten kapalı ve 1 saatlik bir öğlen yemeğinde içilen 1 kadeh içki nasıl asayiş sorunu yaratabilir?

Aynı durum Çankırı Valisi’nin yasağı için de geçerli.

"İçki içmek, trafik kazalarına neden oluyor, o halde yasaklayalım" diye yola çıkarsanız varacağınız yer Suudi Arabistan olur: Evde kimseye çaktırmadan içersen serbest, sokakta zinhar!

Amaç çok açık: Başkalarının yaşam biçimini, kendi kafalarına göre yeniden düzenlemek!

Medeni bir ülkede içkinin zararlarıyla mücadele böyle olmaz.

Kamu yönetimine düşen, bu zararları anlatarak, aşırı tüketimin önüne geçebilmektir. Yasaklar koyarak, kişisel özgürlüklere müdahale etmek değil.

Plan tamam da nasıl gerçekleştirilecek?

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CNN Türk’te Fikret Bila ve Murat Yetkin’in sorularını yanıtladı ve "Kürt sorununun çözümü için" dört maddelik bir plan anlattı.

Baykal’a göre yapılması gerekenler şunlar:

1- Bütünleştirici bir çözüm aranırken Türkiye’deki kamu yönetimi zihniyetinin değişmesi.

2- Eğitim, sağlık gibi konularda fırsat eşitliği. Eğitimli çocuklara devletin bütün kapılarının açılacağı güvencesinin verilmesi!

3- Vatandaşların etnik kimliğini yaşama özgürlüğünün geliştirilip genişletilmesi.

4- Ekonomik açılımlar ile bölgenin kalkındırılması.

Bugüne kadar söylenenlerden çok farklı olmayan bir plan bu!

Kendimi bildim bileli eğitimde fırsat eşitliği yaratılmasından, bölgenin ekonomik kalkınmasının sağlanmasından ve kamu yönetimine hákim olan zihniyetin değiştirilmesinden söz ediliyor.

Bunu söyleyen çok, ancak bunların nasıl ve hangi kaynakla gerçekleştirileceğini de kimse nedense söylemiyor.

Aynı durum Baykal için de geçerli.

Bu bilinenleri tekrarlamak yerine, o hedefe nasıl ulaşabileceğimizi anlatan somut bir plan açıklamış olsaydı daha doğru olmaz mıydı?

Şu anda ihtiyacımız olan şey tamamen budur. Somut önerilerde bulunmak ve o somut önerileri gerçekleştirmek için neler yapabileceğimizi tartışmak gerekiyor.

Bu yapılmadığı sürece, söylenenler arşivde yer kaplamaktan başka bir işe yaramıyor!
Yazarın Tüm Yazıları