DÜN bindiğim trende, benden önceki yolcunun bıraktığı bir İrlanda gazetesinde ilginç bir illüstrasyon gördüm.
Bir "yapışık ikiz" çizilmiş, krizle mücadele edecek lider tipini temsil ediyor.
İki başından biri çok akıllı, ortak vücut ise Herkül gibi.
Bu resim bir makaleyi süslemek için çizilmiş. Makalede de toplumları zor durumlardan çıkarma başarısını gösteren tarihi liderlerin ortak özellikleri anlatılıyor ve bugünkü krizde de ülkelerin bu tür liderlere ihtiyaç duyduğu anlatılıyor.
Entelektüel kapasitesi güçlü, hızlı ve doğru karar alma yeteneğine sahip, sert esen rüzgárlarda eğilmeyecek bir lider tipi tarif ediliyor.
Tarihin bu dönemindeki en büyük şanssızlığımız da bu sanırım.
Dünyadan ve ekonominin gerçeklerinden uzak bir siyasi lider tarafından yönetiliyoruz.
Her şeyin en iyisini bildiğini zannediyor ama "ekonomiye giriş" dersi sınavına girse, 10 üzerinden 2 alabileceği bile kuşkulu.
AKP’nin kazandığı ilk seçimden önce televizyonda yapılan bir tartışmayı hatırladım sonra.
Bugünün Başbakanı, bugünün ana muhalefet lideri ile tartışıyordu.
Her iki liderin de ekonominin durumuna nasıl vakıf olduklarını anlattıkları bölümü hiç unutamıyorum.
Sokakta satılan simitlerden, "sürümden kazanma taktiklerinden" bahsettiler ve halkımız da bunu yeterli görüp, oylarını bu iki lidere verdi.
Yani diyeceğim o ki aslında durumumuz şanssızlıkla açıklanamaz.
Artık bu ne kadar şanssa onu biz yarattık ve biz çekeceğiz.
Tecavüzcüye ödül verme düzeni
TELEVİZYONDA rastladığımda seyretmeden geçemediğim bir dizi film var. SVU, isimli bu dizi, New York emniyetinin, "özel kurbanlar bölümünde" çalışan polislerin maceralarını anlatıyor.
Din tüccarı Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in, Adli Tıp tarafından verilen bir rapor ile salıverilmesinden sonra, o dizideki dedektifleri ve psikologları hatırladım.
Büyük ihtimalle soruşturma, raporu veren hekime doğru genişletilirdi.
Rapor, küçük bir kız çocuğuna yönelik cinsel istismarın "ruhsal ve fiziksel olarak kurbana zarar vermediğini" iddia ediyor.
Bu rapor bu yönüyle eminim ki dünya kriminoloji tarihine geçecektir.
40 günlük bir gözlem ile küçük kurbanın ruh durumunun bundan etkilenmediğini tespit edebilmek bir hekimlik başarısı değilse, sanığı korumak için keramete takla attırmaktır!
Hürriyet’te bugün yer alan bir haberde, söz konusu raporu veren hekimin, Adalet Bakanlığı’nda düzenlenen bir toplantıda "tecavüzcülerin, kurbanları ile evlendirilmesi halinde ceza almamaları" görüşünden yana olduğu da belirtiliyor.
İnsanın tüylerini ürperten bir yaklaşım!
Tecavüzcüyü cezalandırmak yerine ödüllendirme anlayışı!
Medeni bir toplumda yeri olmayan, kadın vücudunu erkeğe ait bir mal olarak gören bu anlayışın önemli görevlere kadar ulaşabilmiş olması, sadece bir tesadüf müdür?
İsviçre maçı hesabı kapandı (mı?)
BU köşede mümkün olduğu kadar futbol dünyamız ile ilgili yorumlardan uzak kalmaya çalışıyorum ama bugün bunu bozacağım.
Antalyaspor, eski Beşiktaşlı milli futbolcu "Şifo" Mehmet Özdilek ile anlaşmış.
Bu haberi internette okuyunca, yüzümde bir tebessüm belirdi.
Dilerim ki Özdilek başarılı olsun. (Antalyaspor yönetimi de daha sezon başlamadan teknik direktör değiştirmenin ne kadar yanlış bir iş olduğunu bu vesileyle görmüştür diye ümit ediyorum.)
Özdilek’in futbola yeniden aktif bir görev ile dönmesine sevinmemin nedeni, şu bizim meşhur İsviçre milli maçı ile ilgili.
Bu olaya adı karışan herkes, o olay olduğunda hangi pozisyonda ise bugün de orada.
Aralarından bir tek Mehmet Özdilek vardı ki kendi kendine bir ceza vererek futboldan uzaklaşmıştı.
Ve bunun büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyordum.
Olayın asıl failleri huzur içinde işlerine devam ederlerken, "feri faillerden birinin" kendisine böyle bir "ömür boyu tart" cezası vermiş olması beni r ahatsız ediyordu.
Bu dönüş ile birlikte İsviçre maçının günah defteri de tamamen kapanıyor.
Ama ne bir öz eleştiri var ne de böyle olayların bir daha olmayacağını gösterir bir değişim belirtisi.