Paylaş
Senelerdir çalışıp girdiğiniz ve iyi ya da kötü geçmiş de olsa bittiği için rahatladığınız bir sınava girmek zorunda olmak, hele de o yaşlar için o kadar kolay bir şey değil.
Politikacıların böyle durumlarda bir şey söylemeden önce biraz yutkunup, tam gerçeği öğrenmeye gayret etmelerinde yarar var.
Bu iddialarda kafamı kurcalayan husus, şifreleme yapıldığını varsaydığımızda, bunun sadece soruların bazıları için geçerli olduğu konusu.
Yani bu şifreleme tekniğini kullanarak tüm soruları doğru yanıtlamak mümkün değil.
O zaman “kopya çekilmesini ve bazı adayların sınavı kazanmasını” planlayanların kullandıkları başka şifreleme yöntemleri de olmalı. İki hatta belki üç ayrı şifreleme!
Sorular bu kadar didik didik edildikten sonra bunların bulunamamış olmaları, bunun bir tesadüf olma olasılığını benim için artırıyor.
Öte yandan unutmayalım ki burası da Türkiye!
KPSS sınavında soruların yanıtlarını çalarak dağıtan çete hâlâ bulunamadı.
Başbakan’ın talimatıyla MİT ve Emniyet bu işe özel önem verdi ama yakalanabilen kimse yok.
O çetenin bir başka marifetiyle karşılaşmış olamaz mıyız?
Kamuoyunda şifreleme iddiasına bu kadar geniş bir inancın doğması da bu tür olayların aydınlatılamamış olmasının ÖSYM’nin güvenilirliğine vurduğu darbe ile açıklanabilir.
Savcılığın bu soruşturmayı bütün olanaklarını kullanarak hızlandırması ve herkesi tatmin edecek bir sonuca ulaşması gerekiyor.
Bu iş de KPSS ve Deniz Feneri soruşturmalarına dönmesin lütfen.
Kadıköy’e yakışan bina hangisi?
DÜN Milliyet’in birinci sayfasında bir fotoğraf yayımlandı. Kadıköy sahil şeridinde yapılmış bir cam küp şeklinde bina bu. Gazeteden öğrendiğime göre bir otel yapılıyormuş.
Fotoğraf denizden çekilmiş. Siyah devasa bir cam küp kıyıda öylece duruyor. Sağında solunda da bildiğimiz “Türk işi apartmanlar”dan bir dizi! Geri planda iki tane gökdelen inşaatının sürdüğü de hayal meyal görülüyor.
Gazete fotoğrafın üstüne şu manşeti atmış: “Kadıköy’e yakışmış mı?”
Bir soru sorulunca yanıtlamadan duramam! Hemen fotoğrafı inceledim tabii. Soru cam küp için sorulmuş ama “Bulmacalarda her zaman yanıltmalar olabilir” diyerek binaları tek tek inceledim.
İşte yanıtım: O sahil şeridindeki binaların hiçbiri yakışmamış! Cam küp de, sağındaki solundaki bahçeleri olmayan ve odalarının camlarından birbirinin içine bakılabilen cüce apartmanlar da, arka plandaki gökdelen inşaatları da!
Tersi bir yanıt da olurdu tabii. Şöyle: “O cam küpün sağındaki solundaki binalar Kadıköy’e yakışıyorsa, cam küp de yakışmış demektir!”
Değerli mimarlarımız cam küp için “Moda’nın bağrına saplanmış bir hançer” değerlendirmesi yapmışlar ama doğrusunu isterlerse o bina Moda’ya saplanmış bir “hançer” ise sağındaki solundaki çirkin apartmanlar da “sustalı çakı” olmalı!
Dünkü Hürriyet’te bir inşaat firmasının yapmakta olduğu bir site ile ilgili bir reklam vardı.
İstanbul’un her sokağında rastlayabileceğimiz, balkonlarında çanak anten bulunan çirkin bir apartmanın siyah beyaz fotoğrafı üzerine “İstanbul’da evlerin yüzde 93’ünün manzarası budur” yazılmış.
Oran gerçekten o kadar mıdır bilemiyorum ama doğru olma olasılığı çok yüksek!
Yaşadığımız kentleri çirkinleştirmek için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz ama bunda en büyük suç da sanırım mimarların olmalı!
O binaların projelerinin hepsinin altında bir mimarın imzası var ve şu koca kentte “İşte değerli bir mimari eser” diyebileceğimiz binaları üşenmezsek tek tek sayabiliriz!
Vali Yardımcısı hemen bırakıp gitmeli
ADANA’da Çukurova Üniversitesi’nin 35 yıllık Zeytin Gen Bahçesi’ndeki zeytinlerin “okul yaptırmak gerekçesiyle” kestirilmesi olayı, Türkiye’de bürokrasinin “dediğim dedik” tutumunun örneklerinden biridir.
Vali Yardımcısı, zeytinliğin gen bahçesi olduğunun ispat edilmesini istiyor ve bu durumun ispatlanamayacağı düşüncesiyle “Bu mesleği bırakır giderim, kendimi oraya toprağa gömerim” diyor.
Ziraat Fakültesi Dekanı ise zeytinliğin Türkiye’nin ikinci büyük gen bahçesi olduğunu, 386 çeşit zeytin ağacı genini barındırdığını söylüyor.
Kişisel olarak bilim adamlarına inanmayı tercih ederim, bir karar verince o kararın yanlışlığını bile bile ısrar eden bürokratlara inanmam.
Ama diyelim ki Vali Yardımcısı haklı olsun. Diyelim ki dekan oradaki zeytinleri sırf “gölgelik olsun” diye yetiştirmiş olsun.
Bu durumda bile Vali Yardımcısı’nın mesleği bırakıp, gitmesini öneririm. Kendisini o toprağa gömmesine de gerek yok!
Biliyorsunuz bilmem ama zeytin ağacı kesmek yakın zamana kadar yasaktı. İzinsiz zeytin ağacı kesmenin hâlâ cezası var. İmara açılacak zeytinlik alanların da ancak yüzde 10’una kadar izin verilebiliyor.
35 yılda yetiştirilmiş bir zeytinliği içine bina yapmak için kesip, odun yapmak ise doğada katliam yapmaktır.
Sanki Adana’da bina dikilecek tek yer orası kalmış gibi!
Paylaş