GAZETECİ Ahmet Şık’ın “yanmasına” neden olan “İmamın Ordusu” isimli kitap da önceki gece yayınevinde yapılan yedi saatlik bir aramadan sonra gözaltına alındı! Böylece Ahmet Şık’ı “yakan” kitabın kendisi de “yandı”!
“Yandı” dediysem sözün gelişi elbette. Yayınevi editörünün bilgisayarındaki kopyası polis tarafından silindi, “kâğıda alınmış çıktısı” ise derdest edilip götürüldü! “İleri demokrasi” yolunda şaha kalkmış giden ülkemizde henüz yayımlanmamış bir kitabın da “tutuklandığına” tanık olduk. Eskiden kitapları toplamak, yazarını hapse tıkmak için kitabın yayınlanması beklenirdi, artık beklenmiyor! Yayınevini basıp, yayımlanmamış kitabın “çıktısını” tutuklayan ve bilgisayardaki kopyasını silen polisler, bunu Ergenekon Soruşturmasını yürüten özel yetkili savcının talimatıyla yaptıklarını belirtmişler. Meğerse 12. Ağır Ceza Mahkemesi, savcının talebiyle kitap için “yayın durdurma ve yayın basma yasağı” koymuş. Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın sadece savcının bildiği deliller ile tutuklanıp, hapse konulmaları yetmiyor, basılmış ya da basılması olası kitaplar da hedefe konuluyor. Böylece yayınevlerinin “terör yuvası”, kitapların da “terör silahı” olarak değerlendirildiği bir döneme de girmiş oluyoruz. Şimdi ben de düşünüyorum haliyle: Acaba, kafamın içinde yazmam için sıra bekleyen yazılar da tutuklanabilir mi? O yazılar için ben de tedbir olsun diye hapse tıkılabilir miyim?
Basın özgürlüğüne açık bir saldırı
POLİS, Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” kitabının peşinde dün de Radikal Gazetesi’ne geldi ve arkadaşımız Ertuğrul Mavioğlu’nun bilgisayarını araştırdı. Bu, basın özgürlüğüne açık bir saldırıdır. Bir gazeteci, dünyanın her demokratik ülkesinde bilgi toplar, aldığı bilgileri bilgisayarında ya da not defterlerinde tutar, yayımlamaya uygun hale geldiğini düşündüğünde de bunları yayımlar. Bu kitap için mahkemenin koyduğu “yayını durdurma ve yayını basma yasağı”nın kapsamı böyle geniş tutulur ise o ülkede artık basın özgürlüğünden söz edebilme olanağı da kalmamış demektir. Yayını durdurma ve yayını basma yasağı, ilgililere yapılacak bir tebligat ile halledilebilecek bir şeydir. Mahkemenin kararı herkes tarafından artık bilindiğine göre, kitabın bilgisayarlardaki ya da dosyalardaki kopyalarının peşine düşmek gerekmez. Çünkü böyle bir durumda suç, ancak kitabın yayımlanmasıyla oluşabilir. “İleride böyle bir suç işlenebilir, ben en iyisi bütün kopyaları toplayayım, bilgisayarları temizleyeyim” düşüncesi, ancak faşist, otoriter rejimlerde söz konusu olabilir. Öte yandan “İmamın Ordusu” isimli kitabın, Fethullah Hoca cemaatinde böylesine bir panik yarattığına göre işin içinde gerçekten de bir şeyler olmalı diye düşünmeden de edemiyorum. Öyle görünüyor ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yakında Türkiye’deki basın özgürlüğü ihlallerinden başka hiçbir davaya bakamaz hale gelecek!
HSYK’dan aldığım açıklama
KARS ’taki İnsanlık Anıtı’nın yıkım kararıyla ilgili yürütmeyi durdurma kararı veren mahkemenin başkanının Kayseri’ye, yürütmeyi durdurma kararını kaldıran heyetteki bir yargıcın da onun yerine atanması haberleriyle ilgili olarak bir yorum yazmıştım. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur, yorumumun eksik bilgiye dayandığını ve yanlış olduğunu belirten bir açıklama gönderdi. Okur, HSYK için yaptığım “hükümetin HSYK’sı” yorumuna da katılmıyor, kurulun hiçbir organ ve merciden talimat almayan, bağımsız bir kurul olduğunu belirtiyor. Okur’un söz konusu atamalar ile ilgili yaptığı açıklama şöyle: “Yazınızda söz konusu edilen kararı veren Hâkimin, Erzurum İdare Mahkemesi Başkanlığından, Kayseri Bölge İdare Mahkemesi üyeliğine yapılan ataması, kendisinin belirttiği sağlık mazereti göz önünde bulundurularak talebi üzerine, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Birinci Dairesince oy birliğiyle verilen kararla gerçekleştirilmiştir. Belirtmek gerekir ki, idari yargı teşkilatı yapılanmasında Erzurum Bölge İdare Mahkemesi üçüncü bölge, Kayseri Bölge İdare Mahkemesi ise ikinci bölge mahaldir. Ayrıca bölge idare mahkemeleri, idare mahkemelerince verilen kararları itirazen inceleyen üst mahkemelerdir. Dolayısıyla gerçekleştirilen tasarruf, ilgili Hâkimin mazereti ve talebi de dikkate alınarak bir üst göreve atanması şeklinde olup, yapılan atamanın görevden alma şeklinde değerlendirilmesi gerçeklerle bağdaşmamaktadır. “Ayrıca, idare mahkemesince verilen yürütmenin durdurulması kararını itirazen inceleyen Erzurum Bölge İdare Mahkemesi heyetinde bulunup da, Erzurum İdare Mahkemesi Başkanlığına atanan Hâkim Ahmet Durmaz’ın, Erzurum İdare Mahkemelerinde görev yapan en kıdemli hâkim olması ve iki idare mahkemesi başkanlığının da boş bulunması hususları dikkate alınarak, kararı veren mahkemede değil, halen görev yaptığı ikinci idare mahkemesinde başkan olarak görev yapmak üzere ataması gerçekleştirilmiştir.” Okuyucularımın bilgilerine sunarım.