Sezer’in oluşturduğu gelenek sürecek mi?

CUMHURBAŞKANI Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanlığı süresince kendisine verilen 1243 parça hediyeyi Çankaya Köşkü envanterine "demirbaş" olarak kaydettirdi.

Sezer’in "bu hediyeler şahsıma değil, Cumhurbaşkanlığı makamına verilmiştir" diyerek beraberinde götürmeyeceği hediyeler arasında 30 halı, 55 tablo, 13 kilim ve çok sayıda altın-gümüş gibi değerli madenlerden yapılmış hediyelikler var.

Ayrıca özel yapım tüfekler, tabancalar, kılıçlar ve kamalar da envantere kaydedilen hediyeler arasında.

Sezer’in bilinen titizliğinin bir sonucu bu elbette!

Çocuklarını yabancı devlet adamlarının şahitlikleri ile kalabalık törenlerle evlendirip, getirilen hediyeleri de "çocuklara verildi" diye gönül huzuru içinde kullananların bu hassasiyeti anlamaları da bir hayli zor olmalı.

Sezer, bugün Hürriyet’te yer alan bir habere göre de yılın ilk yedi ayında makama ayrılan bütçenin sadece yüzde 43’ünü kullanmış.

Demek ki haftaya Cumhurbaşkanı olacak olan Abdullah Gül’e yılın son 4 ayı için, bütçenin yüzde 57’si kalmış bulunuyor. (19 milyon YTL tutarında bir ödenek bu.)

Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Çankaya Köşkü’nde Sezer’den kalan alışkanlıkların değişeceğinin işaretleri gazete haberlerinden çıkıyor.

Bakalım, bu tutumlu ve sorumlu davranış da değişecek ádetler arasında olacak mı?

Aşk iyidir bak, duyumunu artırır insanın!

BUGÜN Hürriyet Cumartesi Gazetesi’nde Ayşe Arman’ın, Erol Evgin ile yaptığı ilginç bir söyleşiyi okuyacaksınız.

Erol Evgin şöyle anlatıyor: "Sezen’e bu inanılmaz şarkıları nasıl yapıyorsun" diye sordum. "Aynı kadına tutulmuş 40 yıldır gidiyorsun, senin anlaman zor Erolcuğum" dedi.

Bu sözleri okurken Edip Cansever’in "Buz gibi" başlıklı şiirini hatırladım.

"Aşk iyidir bak / Duyumunu artırır insanın / Hele don gömlek sabahları / Tıraş olacağını duyarsın / Yeni gömleğini giyeceğin gelir / Bir yeni biçim eklersin insan olacağa / Masaya, merdivene, aynalı dolaba / Derken ardından şıpın işi bir kahvaltı / Amanın dersin bu ne delice gidiş / Paldır küldür açar mıydı fıstık ağacı"

Sezen Aksu’nun sözünü ettiği de bu sanırım. "Aşk, insanın yaşama karşı duyum gücünü artırıyorsa, ne kadar çok aşk yaşayabilirsen, o kadar duyarlı olursun" anlamına geliyor olmalı bu sözleri.

Platon’un "theia mania" (kutsal delilik) diye tanımladığı aşk, áşığın yaşamını zenginleştirir, kendi küçük dünyasında çok yoğun duygular yaşamasına neden olur.

Aşk, insanın kendisini körü körüne salıvermesine yol açar ki bu da sanatsal duyarlılıkları artıran bir etki yaratıyor olmalı.

Ama şurası da var ki áşık olmak, hele sık sık áşık olabilmek her babayiğidin de harcı değil.

O nedenle "áşık olamıyorum" diye hayıflanmak yerine, başka áşıkların yazdığı şiirlerin, şarkıların tadını çıkarmak, romanların içinde kaybolmak daha iyidir.

Bir yanılsama da olsa bu insanın kendisini iyi hissetmesini sağlar.

Sezen Aksu’nun şarkılarının bu kadar çok yürekte kıpırtılar yaratıyor olması da bundan kaynaklanıyor olsa gerek.

Türk hamamı meselesi

DÜNKÜ Turkish Daily News’te okuduğum bir habere göre İzmir Hamamcılar Odası Başkanı, beş yıldızlı otellerde "Türk hamamı" diye sunulan etkinliklerin, geleneksel Türk hamamı imajını bozduğunu söylemiş.

Gerçekten de haklı olabilir.

Çünkü büyük otellerde "Türk hamamı" denilen yerlerin bizim bildiğimiz geleneksel Türk hamamları ile bir ilgilerinin olmadığı çok açık.

Bunlara "Türk banyosu" demek daha doğru olur ki Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın otelleri bu konuda uyarmasında yarar var.

Çünkü "geleneksel Türk hamamı" önemli bir kültürel varlığımız ve bunun günümüz şartlarında korunması ancak özel bir çaba ile mümkün olabilir.

Öte yandan "Türk hamamı" imajının özellikle bazı Uzakdoğu ülkeleri ile eski Sovyet Cumhuriyetleri’ndeki seks turizmi nedeniyle de bozulduğu bir gerçek.

Bununla mücadele etmenin yolu ise belli: Türk hamamı ile ilgili standartların oluşturulması, bunun yerel bir kültürel varlık olarak tescil ettirilmesi ve bu standartlara uymayan işletmelerin yurtiçinde de, yurtdışında da bu jenerik adı kullanmalarının önlenmesi gerekiyor.

Bunun da devletin yapabileceği bir iş olduğu çok açık.

"Türkiye’nin bin bir türlü sorununun içinde bula bula hamamları mı buldun" diyecekler de çıkabilir elbette.

Ama bir turizm ülkesinin, kendi kültürel varlıklarına sahip çıkması gerektiğini de birisinin hatırlatmasında yarar var diye düşündüm.
Yazarın Tüm Yazıları