Sanat, hayatı taklit mi ediyor?

MECLİS’te milletvekilleri arasında kavga çıktığı gün benim için "mutlu bir tesadüf" eseri Güney Ege’de bir grup arkadaşımla yelken talimi yapıyordum.

Rüzgárın önünde dalgaların üstünde sekerek ilerleyen bir teknede internetten bu kavgayı izlemiş olmama bakarak hakkımda olumsuz yorumlar yapmayın. Bunca yıl gazetecilik yaptıktan sonra insanın gazetelere bakmadan bir gün geçirebilmesi mümkün değil çünkü.

Böyle gezilere çıktığımızda rüzgárın yelkenlerde çıkardığı sesle, dalgaların foşurtusuna "İtalyan operalarından seçilmiş parçalar" eşlik eder.

Ancak bu kez şakacı bir arkadaşımızın getirdiği yeni bir "koleksiyona" da kulak verdik. Ankaralı Hakan, Ankaralı Turgut ve adlarında "Ankaralı" sıfatı olmayan başka sanatçıların şarkılarından oluşan bir "antoloji"!

O tuhaf şarkıları dinler, ilginç sözlerine gülerken, nasıl bir ad verebileceğimi bilmediğim bu müzik akımının Ankara’dan çıkmasının da bir tesadüf olmadığına karar verdim.

Gözümün önünden pantolon kemerleri göbeklerinin altından bağlanmış, koyu renk takım elbiseli, kravatları hafifçe yana kaymış, bıyıkları özenle kesilip taranmış ve bildik bilmedik her şeye laf yetiştirmeye çalışan siyasetçi tipleri geçti.

Mesela şu şarkı, sıkça parti ve görüş değiştiren bir milletvekilinin konuşması üzerine çıkan kavgaya ne kadar da uyuyor: "Bir gün pişman olup sonunda / dönme bana / tantana yapma, kafamı da bozma / çarparım vallah / ona buna bakıp sözüne inanma / vururum vallah!"

Öte yandan bu müzik türünün bir özelliği de hep aynı melodik yapının tekrarlanması. Aynı hava çalıyor, sözler değişiyor.

Tipik Türk usulü siyaset durumu yani!

Ancak değişen sözler de zaten hiçbir anlam ifade etmiyor. Mesela şu: "Domates üç yaşındayken, biber kaç yaşındaydı? / Yanındaki hıyara sorsana!"

İnsan TBMM TV’yi izlediğini zannedebilir, gözlerini kapatsa!

Eski bir soruyu sordum kendime farkında olmadan: Sanat, hayatı taklit mi ediyor?

Doğu Perinçek’ten ’siyaset’ dersi

ERMENİ lobisinin dünya ölçeğinde giriştiği "yerel parlamentolara soykırımı kabul ettirme, inkárını yasaklattırma" girişimi, İsviçre’de önemli bir darbe aldı.

İşçi Partisi Lideri Doğu Perinçek’in İsviçre’de bu nedenle yargılanmasının ardından meydana gelen gelişmeler, bu ülkenin söz konusu yasada geri adım atmaya hazırlandığını ortaya koyuyor.

İşçi Partisi, seçimlerde aldığı oy oranına bakarsanız Türkiye siyasi hayatında genellikle dikkate alınmayan, hesaplara katılmayan bir parti. Lideri de öyle.

Ama bir kez daha görüyoruz ki iyi örgütlenmiş, belli bir hedefe yönelmek üzere disiplin içinde ciddiyetle çalışan örgütler ve bireyler, mücadelelerinde önemli sonuçlar alabiliyorlar.

Ve altını çizmek gereken bir başka husus daha var: Siyaset yaparak memlekete hizmette bulunmanın tek yolu, bireyler için milletvekili seçilmekten veya partiler için parlamentoya girmekten geçmiyor.

Siyaset yaparak, memlekete hizmet etmenin bir sürü yolu var ve Doğu Perinçek’in İsviçre eylemi, bunu cesaretle deneyenlerin başarılı olabileceklerini de ortaya koyuyor.

Siyasette bulunmanın tek yolunu "milletvekili seçilmek" olarak gören ve bunun için olmadık gerekçeler icat ederek parti değiştiren ya da halkoyuyla kovalandığı siyasete yeni dengelerin üzerinde sörf yaparak girmeye çalışanların kulaklarına küpe olsun!

Lösemili çocuklar için arazi hazır

LÖSEMİLİ Çocuklar Vakfı’nın Ankara’da yaptırmak istediği "sağlık kentine" dört yıldır bir arsa tahsisi yapılmamasını eleştiren bir yazı yazmıştım.

Milli Emlak Genel Müdürü İlyas Arlı, yazımdaki bir cümleye hassasiyet göstererek aradı.

"İş yapmaya hevesli bürokrat yok mu" diye sormuştum, kendisinin bu konuda elinden gelen her şeyi yapmaya çabaladığını anlattı.

Vakfın istediği arazi üzerindeki tasarruf hakkının Tarım ve Sağlık bakanlıklarına ait olduğunu, o bakanlıkların da söz konusu arazilerle ilgili farklı planlarının bulunduğunu anlattı.

Sağlık Bakanlığı’nın o bölgede çok büyük sağlık tesisleri kurmaya hazırlandığını biliyorum.

Ama Tarım Bakanlığı orada ne iş yapacak, bir fikrim yok. Belki oralardaki bürokratlar da Milli Emlak Genel Müdürü kadar hassas olurlar ve bir ilerleme sağlanabilir.

Öte yandan Genel Müdür, Lösemili Çocuklar Vakfı’na başka yerlerde istedikleri büyüklükte araziler tahsis edebileceğini, bunun için iki ayrı yer bulduklarını da belirtti.

Lösemili Çocuklar Vakfı yetkilileri ne düşünürler bilmiyorum ama bu arazilere bir baksalar, belki de gereksiz bir inatlaşmanın bu muazzam tesisin yapılmasını geciktirmesini engelleyebilirler.
Yazarın Tüm Yazıları