Paylaş
Bunlar, Rusya’yı takip ederler, devlet görevlilerinin resmi törenlerdeki duruşlarından ya da gazetelerde yayımlanan fotoğraflarının büyüklüğünden, hangi sayfada yayınlandığından bile sonuçlar çıkarabilirlerdi.
Önemli bir görevi yerine getirirlerdi, çünkü normal bir Batılının Rusya’yı sadece politik demeçleri, açıklamaları takip ederek anlayabilmesine olanak yoktu.
Bugün de hâlâ aynı şey geçerli aslına bakarsanız.
Batılı gibi düşünürseniz, Rusya’da nelerin olup bitmekte olduğunu kolayca anlayamazsınız.
Yıllar önce Rusya’ya gittiğimde öğrenmiştim bu gerçeği:
Rusya’da “Niçin, neden” diye sormayın, çünkü yanıtı hep aynıdır: “Öyle de ondan!”
Çözmeye ve değiştirmeye çalışmak anlamsızdır çünkü.
Rusya ile sınır ihlali yapan askeri uçağın düşürülmesinden beri ciddi bir problemimiz var.
Kuşkusuz ki bizim Dışişleri’nde de Rusların hareket tarzlarını ve düşünme biçimlerini iyi bilen diplomatlar vardır, onlar bir yandan şu anda anlamsız gördüğümüz Rus davranışlarını anlamlandırmaya da çalışıyorlardır.
Uzun yıllar Milliyet’in Rusya muhabiri olarak Moskova’da yaşayan gazeteci arkadaşım Cenk Başlamış’ın ilginç bir kitabı yeni yayınlandı. (Gorbaçov’dan Putin’e Rusya’nın Sırları, Yakın Kitabevi.)
Cenk, bu kitabında politikadan daha çok sokaktaki Rusları, yaşayan gerçek Rusya’yı anlatıyor.
Rusların çok sevdikleri bir sözleri var: “Rusya, akılla, mantıkla anlaşılamaz!”
Bir tür özeleştiri gibi görünse de bu söz aslında saklanmaya çalışılan bir gururun ifadesidir.
Cenk’in kitabında Komsoloskaya Pravda gazetesinde, Batılıların Rusya’ya nasıl baktıkları ile ilgili olarak yayımlanan bir araştırmadan söz ediyor.
Gazete, araştırma ile ilgili haberini şöyle bağlamış:
“Bizim hâlâ soğuktan donduğumuzu, votka komasına girdiğimizi, Tanrı’ya inanmadığımızı, servetimizi saçtığımızı, kadınlarımızın çok güzel ve kolay olduğunu zannediyorlar.”
Cenk, bu kitabında çok eğlenceli örneklerle Rusları, bizlere nasıl baktıklarını anlatıyor.
Bugün Türkiye ile Rusya arasındaki sorunun temelindeki toplumsal psikolojiyi anlamak isteyenler için de, kuzeyimizdeki dev komşumuzdaki günlük yaşamı merak edenler için de önerebileceğim bir kitap bu.
Memoş’a verilen söz tutuldu
RAHMETLİ gazeteci arkadaşım Mehmet Ali Birand’ın eşi Cemre, iyi bir gezgin ve sıkı bir gözlemci olarak bilinir.
Gittiği her geziden döndüğünde Mehmet Ali, Cemre Hanım’a “Anlat” dermiş: “Anlat bakalım, ne gördün, ne yedin, ne içtin? Kim ne dedi, kim ne yaptı?”
Cemre Hanım da uzun uzun anlatırmış.
Ve her seferinde sohbet Mehmet Ali’nin şu sözleriyle bitermiş: “Yaz bunları, anlattığın gibi yaz, herkes faydalansın, ilham alsın.”
Cemre Hanım, bu nedenle gazetelere utana sıkıla bazen gezi yazıları yazdığını söylüyor.
Kitap yazma önerisini ise bir türlü tutamamış, ta ki bu aya kadar!
Mehmet Ali Birand’ı 3 yıl önce kaybettik ve eşi, ona verdiği sözü tutarak, ilginç bir gezi kitabı yayınladı. (Memoş’a Sözüm Vardı. Gez, Gör, Anlat Derdi... Anlattım... Doğan Kitap.)
Bu tipik bir rehber değil.
Gezmeyi seven ve algısı açık bir insanın, dünyanın değişik köşelerine yaptığı gezilerden gözlemleri, izlenimleri.
Hep aynı yerlere gitmekten sıkılan ve ilginç gezi rotaları arayanlar için önerebileceğim bir kitap bu.
Bina, sembol ve resim okuma rehberi
UZUNCA bir süredir çok yararlandığım bir kitap dizisinden de söz etmek istiyorum.
Bu üç kitap Yapı Endüstri Merkezi Yayınları tarafından basıldı.
Ben bu diziyle ilk önce “Binalar Nasıl Okunur” (Carol Davidson Cragoe, Çeviren: Pelin Derviş) isimli kitap ile tanıştım.
Mimari ile toplumsal iktidar ilişkisi üzerine yazdığım birkaç küçük yazıda da çok yararlandım.
Gravürlerle de süslenmiş bu kitap, antik Yunan’dan itibaren günümüze kadar farklı çağlara ait yapıların ayırt edici özelliklerinin ne olduğunu, tarihsel bağlamı içinde açıklıyor.
Gezdiği yerlerde karşılaştığı tarihi binaların mimari tasarımları ile benim gibi amatörce ilgilenenler için önerebilirim.
Dizinin ikinci kitabı “Semboller Nasıl Okunur” (Clare Gibson, Çeviren: Cem Alpan) eski çağlardan günümüze kadar kullanılan sembollerin anlamlarını açıklıyor.
Gittiğiniz müzede gördüğünüz bir tarihi eserdeki küçük bir sembolün ne anlam ifade ettiğini, bir tarihi binanın duvarına oyulmuş bir sembolün manasını, fotoğrafları ve şekilleriyle açıklıyor.
Kutsal imgeler, kimlik işaretleri ve sembolik sistemler inceleniyor, farklı kültürlerdeki benzerlik ve ayrılıkların keşfedilmesine yardım ediyor.
Dizinin en yeni kitabı ise “Resimler Nasıl Okunur” (Liz Rideal, Çeviren: Ece Erbay Nahum) resim sanatı için görsel bir rehber niteliğinde.
15. yüzyıldan başlayarak günümüze kadar resim sanatının anlaşılmasına yönelik bir kitap bu.
Elinizde bu kitapla bir galeriye ya da bir müzeye girerseniz, resimler hakkında orta halli bir resim eleştirmeni kadar bilgi sahibi olduğunuzu da göreceksiniz.
Gittiğiniz kentlerde sadece yemek içmek dışındaki şeylerle de ilgileniyorsanız, çantanızda yer işgal etmeyecek bu kitabı yanınıza almanızı öneririm.
Paylaş