Paylaş
İyi bir haber kuşkusuz ve insanlara moral vermek için iyi haberleri büyütmenin de bir sakıncası olduğunu düşünmüyorum.
Ancak aynı haberin içindeki bir bölümün de özellikle küçültüldüğünü görmemek de mümkün değil.
İhracatta rekor kırılmış ama ilk 11 aylık ithalatımız da 220,2 milyar dolar seviyesine ulaşarak başka bir rekora imza atmış. Yıllık yüzde 30’luk bir artışa karşılık geliyor.
Daha da kötü haber ise şu: İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 55,8’e gerilemiş ki bu da bir rekor ama çok tatsız bir rekor.
Gazetelerin bu hali bana bizim meslekte “Rockefeller copy” denen yayını hatırlattı. Amerikalı ünlü zengin Rockefeller’in hastalığının son zamanlarında morali bozulmasın diye kendisine sadece iyi haberlerle hazırlanmış ve tek kopya basılmış bir gazete verilirmiş.
Bütün ulusun moralini düzeltmek için gazetelerin hepsinin “Rockefeller copy” şeklinde yayımlanması da ilginç tabii!
Ama üzülmeyin, dünyada bu konuda yalnız sayılmayız.
13 Aralık 2011 tarihli Türk gazetelerinin hepsinin manşetinde Türkiye’nin büyümede dünya lideri olduğuna ilişkin bir haber vardı. İlk dokuz aydaki yüzde 9,6’lık büyüme ile Türkiye, bu alanda dünya lideri sayılabilecek Çin’i bile geride bırakmıştı.
Yılbaşı tatilini Sri Lanka’da geçiren bir arkadaşım gelirken bana hediye olarak Sri Lanka’da yayımlanan ve ülkenin en iyi gazetesi kabul edilen Sri Lanka FT isimli ekonomi gazetesinin 28 Aralık 2011 tarihli nüshasını getirdi,
Gazetenin manşetinde şöyle bir haber var: “Sri Lanka büyümede dünyanın dördüncü en iyisi!”
Habere göre “gayri safi yurt içi hasıla” ölçüsüne göre gelişmekte olan ekonomiler içinde Sri Lanka, Arjantin, Çin ve Estonya’nın ardından dördüncü olmuş, Türkiye’ye beşinciliği vermişler!
Haberi dikkatle okudum, onlar da bu artan gelirden fakirlere ne düşmüş, o konuya girmemeyi tercih etmişler.
Rakamlara takla attırma sanatının bir yeni versiyonu olsa gerek!
Dava bile başlamadan bu telaş niye?
KULÜPLER Birliği’nin şike yapan kulüplerin bir alt kümeye düşürülmesi ile ilgili disiplin yönetmeliğini “bir kereliğine” değiştirmek istemesinden daha garip bir durum düşünemiyorum.
Futbol Federasyonu’nun da buna çanak tutar davranış içinde olması durumu daha da tuhaflaştırıyor.
Umarım Genel Kurul’a kadar akıllar yerine gelsin!
Öte yandan bu girişim, şu anda henüz başlamamış bir davayı da baştan sonuçlanmış kabul etmek anlamına geliyor.
Henüz dava bile başlamadı, savcılık elindeki delilleri mahkemede kanıtlamadı, sanıklar savunmalarını yapmadılar ama herkes sanki mahkeme bitmiş gibi davranıyor.
“Tenekeyi gönderin” diye mitingler düzenleyen Trabzonsporlular da unutmamalı ki o iddianamede yazılanların hepsi kanıtlanırsa, “teneke” Bursa’ya gidecek!
Kaldı ki iddianamede bu tür büyük davaların iddianamelerinde rastlayabildiğimiz gibi gariplikler de içeriyor.
İddianamede 49 numaralı şüpheli olan Hasan Çetinkaya’nın adresi Gaziantep Spor Kulübü tesisleri olarak gösteriliyor. Oysa Çetinkaya o tarihte Fenerbahçe İdari Menajeri idi.
Suç şüphesi ile ilgili takip sürerken Hasan Çetinkaya’nın da telefonları dinlenmiş. Ama “küçük bir hata” yapılmış!
Fenerbahçe İdari Menajeri Hasan Çetinkaya yerine İsveç’te yaşayan futbol menajeri Hasan Çetinkaya dinlenmiş! Yanlış Hasan Çetinkaya’nın telefon konuşmaları ile Fenerbahçeli Hasan Çetinkaya suçlanıyor.
Yargıtay’ın telefon dinlemeleri ile ilgili son kararını mahkeme dikkate alırsa her şey yeni baştan başlayacak demektir.
Bu örneği aktardım çünkü yargılama başlamadan insanların ve kurumların peşinen suçlu kabul edilmesinin yanlışlığına dikkat çekmek istiyorum.
Şu anda ortada olan sadece bir iddianamedir ve mahkemede bu iddialar kanıtlanana kadar ne şike suçu vardır, ne de şike suçlusu!
Yanıldığıma üzülmediğim bir durum
ANKARA’da 12 Eylül darbesi ile ilgili olarak soruşturmayı yürüten özel yetkili savcılık darbeyi yapan Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istedi. Mahkeme iddianameyi kabul ederse sanıkların yargılanacak.
Doğrusunu isterseniz Anayasa referandumu sırasında bu yargılamaya olanak veren maddenin Anayasa değişikliği metnine konulmasını çocuk kandırmak için uzatılmış bir horoz şekeri olarak düşünmüştüm.
Yanılmışım, ama bu nedenle üzgün de değilim. Darbecilerin yargılanması, darbe nedeniyle işlenen suçların ortaya çıkarılmasını ve hesap sorulmasını memnuniyetle karşıladığımı belirteyim.
Şimdi sıra geldi Anayasa değişikliği paketinin içine konulmuş öteki “şekerlerin” yenmesine!
Aradan bunca zaman geçti, hâlâ memurlara toplu sözleşme hakkının verilmesiyle ilgili hüküm hayata geçirilemedi.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, böyle sorularla karşılaştığı zaman “Artık üç parti koalisyonu yok, tek parti hükümeti var, istediğimiz yasayı hemen çıkartırız” anlamında konuşuyor, ama bu konuda bir gelişme göremedik.
Anayasa değişikliği tartışmalarında grevsiz toplu sözleşme hakkının bir kandırmaca olduğunu da söylemiştim.
Bakalım hükümet beni mahcup etmek için bu değişikliği de yapacak mı? Böyle mahcubiyete razı olduğumu da şimdiden belirteyim.
Paylaş