Retro erkek modası başlamış!

İNGİLTERE’de yapılan bir araştırmanın sonuçları dünkü gazetelerde yayımlandı. Buna göre kadınlar artık "metro seksüel" değil, "retro seksüel" erkeklere daha çok ilgi duyuyorlarmış.

Sabah kahvesini içerken gazeteleri birlikte okuduğumuz bir arkadaşım bu haber üzerine, "Kadınlar ne istediklerini biliyorlar mı ki böyle genellemeler yapılıyor" diye maço bir yaklaşım geliştirdi ama bence bunu tartışmak, gerçeği değiştirmiyor.

Çünkü erkekler hayatlarında ne yapıyorlarsa bunu kadınlar için yaparlar ve kadınlar artık "retro" erkek arıyorlarsa, kaçınılmaz olarak retroların sayısı artacak demektir.

"Retro" Latince’de "köşe" demekmiş. Günümüzde "geri, geriye dönüş" anlamında kullanılıyor.

Bu durumda biz Türk erkekleri için bir sıkıntı yok demektir diye düşünüyorum.

Biz zaten hep "retro" idik ve "retro" kalmaya devam edeceğiz. Yani saç sakal birbirine karışmış, gömlekler ütüsüz, tırnaklar yamru yumru kesilmiş, deodoranta şiddetle karşı bir tip!

Araştırma sonucunda ortaya çıkan tablo, erkeklerin geleneksel rollerine geri dönüşü ifade eden bu sözcükle ifade ediliyor olsa da kadınların beklediği aslında tam olarak bu değil.

Onlar "kendilerini dinleyen, maddi açıdan istikrarlı (ne demekse?), ev tamiratlarından anlayan, çocuklarına düşkün" bir erkek tipi tarif ediyorlar.

Bu tarifte sanırım bulunması en güç olanı, bir kadını sonuna kadar dinleyebilecek birisini bulmakla ilgili.

Bunun için cep telefonlarının olmadığı, maçların televizyonlardan yayınlanmadığı, erkeklerin kendi aralarında muhabbet edebilecekleri kahvehane ve meyhane gibi yerlerin kapatıldığı bir dünya gerekiyor.

İşte "retro" diye de buna derim zaten!

Karamsar bir yazı

KARAMSAR bir insan hiç olmadım. İnsanların en zor durumları bile aşabilecek güçleri olduğuna, kötüyü değiştirmek için mücadele edildiğinde mutlaka başarılı olunacağına inandım.

Ama bazen gazetelerde öyle haberler okuyorum ki ilk tepkim bir an önce buralardan kaçıp gitmeyi istemek oluyor.

Dün Radikal’de böyle üç haber aynı sayfaya sığdırılmıştı.

1- Güneydoğu’da "okulu iyi" denilebilecek bir tek ilçe bile yok. İlçelerin yüzde 40’ı eğitim olanakları açısından "kötü" durumda. İlköğretim okullarının sadece yüzde 7.58’i "iyi" durumda. Bu kötü tablonun değişmesi için 65 bin öğretmene, 78 bin bilgisayara, 124 bin dersliğe ihtiyaç var.

2- Matematik öğretmenlerinin yüzde 61’i üç yıldır uygulanan matematik müfredatı konusunda hiçbir eğitim almamış durumda. Çocuklara öğretecekleri dersleri kendileri bilmiyorlar. Ders kitapları yeni müfredata uygun olmadığı gibi öğretme tekniği de yanlış. Öğrenciye yoğun akademik bilgi verilmeye çalışıldığı için çocukların matematiksel düşünme yeteneği geliştirilemiyor.

3- Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, bedava dağıtılan ders kitaplarının maliyetlerinin düşürülebilmesi için sayfa sayısının azalmasını sağlamak amacıyla "hayatta lazım olmayacak bilgilerin" ders kitaplarından ayıklanmasını istedi.

Bütün bunlar nüfusunun neredeyse yarısı eğitim çağında olan bir ülkede oluyor.

Dünya hızla gelişirken yakın bir gelecekte iyi eğitilmemiş dev bir nüfusa sahip bir ülkeye dönüşeceğiz.

Bizi nasıl bir geleceğin beklemekte olduğunu görebiliyorsunuzdur.

Olanakları kısıtlı bir ülke olduğumuza kuşku yok. Ama kısıtlı olanakları kullanırken önceliği bu koca nüfusu eğitmeye vermek neden kimsenin aklına gelmiyor?

Kadının artık yüzü de yok!

DUYGU Asena’nın romanı "Kadının Adı Yok" yayımlandığında Türkiye’nin nasıl etkilendiğini hatırlıyorum.

Yazıldığı dönem için önemli bir mesajı vardı ve bu tür konuları konuşmak Türkiye için uzun geçmişi olan bir durum değildi.

Dün Vakit Gazetesi’nde yayımlanan bir ilanı görünce Duygu’yu rahmetle andım.

İlan bir giyim firması tarafından verilmişti. Gazetenin siyasal İslamcı eğilimine ve ilanda yayımlanan giysiye bakınca bunun bir tesettür giyimleri üreten firma olduğu anlaşılıyor.

İlanın dikkatimi çeken yönü, fotoğraftaki kadının yüzünün silinmiş olmasıydı.

Silinmiş yüzden arta kalan şey, mankenin boyun kısmını kapatan türbanın ucuydu.

Yüzün neden silinmiş olduğunu bilemiyorum elbette.

İlanı verenler, türbanın da yetmediğini, aslında kadınların yüzlerini hiç göstermemeleri gerektiğini düşünen daha radikal dinciler olmalı. Çünkü firmanın internet sitesinde de mankenlerin yüzlerini silmişler.

O fotoğrafa bakarken, aynı gazetede yazan türbanlı köşe yazarlarının ne hissetmiş olabileceklerini merak ettim.

Başı örtülü bir kadın yüzünün bile "günaha davet" sayıldığı bir ortamda çalışıyor olmaları, gerçekten çok zor olsa gerek.
Yazarın Tüm Yazıları