Paylaş
Anlaşılabilir bir durum tabii.
Eğer aralarında bir bebek de olan vatandaşlarınız, dünyanın bugüne kadar gördüğü en vahşi örgütlerden birinin elindeyse, dikkatle hareket etmeniz, o insanların canlarını tehlikeye atmadan hayatlarını kurtarmaya çalışmanız gerekir.
Üstelik rehineler arasında sizi orada temsil eden bir konsolos ve onu korumakla görevli devlet memurları da varsa, daha da dikkatli olmalısınız. Çünkü Allah korusun bir yanlış hareket, sadece vatandaşlarınızın hayatlarını kaybetmesine yol açmaz, aynı zamanda devlet olarak itibarınız da iki paralık olur.
Onun için bugün o vatandaşlarımız rehine konumuna düştü diye nasıl titizleniyorsanız, onları rehine konumuna düşürmemek için de o kadar titizlenmiş olmanız gerekirdi. “Çok dikkatli hareketler”, daha o vakit yapılmalıydı.
Musul Konsolosluğu personelinin ve yakınlarının rehine durumuna düşmeden oradan çıkarılmalarının mümkün olduğunu artık biliyoruz.
Musul Valisi’nin, sağ salim orayı terk edebildiği saatlerde, konsolosluk mensuplarımız da Musul’u terk edebilirdi.
Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin de tahliye konusunda yardımcı olmayı önerdiğini biliyoruz. MİT’in, Dışişleri’ni tahliye konusunda uyardığına ilişkin olarak yayımlanan haberler de yalanlanmadı. Demek ki bir makam sahibi, bütün bu uyarıları göz ardı etti, kafasına göre davrandı ve 49 vatandaşımızın rehine konumuna düşmesine neden oldu. Bu kim olabilir? Başbakan Yardımcısı’nın iddia ettiği gibi Musul Konsolosu’nun bizzat kendisi mi, yoksa zamanın Dışişleri Bakanı ve Başbakanı’nından biri ya da ikisi birden mi?
Doğrusunu isterseniz, Dışişleri’nin Musul Konsolosu’na “tahliye” talimatı vermesi ve konsolosun bu emri sallamaması “hayatın olağan akışına uygun değil”.
Belli ki “siyasi bir karar” verilmiş, Konsolos da ona uymuş!
Şimdi bu kararın siyasi sorumlusu olması gereken iki kişiden biri Başbakan, diğeri Cumhurbaşkanı!
Ve onlar bu siyasi sorumluluğu üstlenmek yerine, kendilerinden başka herkesi, en başta da bunu sorgulayan medyayı suçluyorlar!
Çünkü Türkiye’de en kolayı, sorumlu kişilerin sorumluluğu üzerlerine almak yerine, gazetecileri suçlamalarıdır!
O filmi seyretmiş olamazlar
RTÜK, İkinci Dünya Savaşı yıllarında yaşam mücadelesi veren bir Yahudi piyanistin hayatını anlatan filmi yayınlayan Özgür Gün isimli yerel kanala “uyarı cezası” verdi.
Roman Polanski’nin üç Oscar’lı ve Cannes ödüllü bu filminde, Polonyalı piyanist Wladyslaw Szpilman’ın hayatından bir kesit anlatılıyor.
RTÜK uzmanlarının hazırladığı rapora göre filmi yayınlayan kanal, film başlarken ekranda “+18” uyarısını koymuş, ama sonra kaldırmış!
Bunun üzerine raportörler “radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, çocuk ve gençlerin fiziksel, zihinsel veya ahlaki gelişimine zarar verebilecek türde içerik taşıyan programlar, bunların izleyebileceği zaman dilimlerinde ve koruyucu sembol kullanılmadan yayınlanamaz” hükmünün ihlal ettiği kanaatine varmış.
Film, 20.54 ile 23.54 saatleri arasında yayınlanmış. Gecenin o saati “çocukların izleyebileceği zaman dilimlerinde” sayılabilir mi?
Hadi diyelim ki RTÜK’ün AKP’li üyelerinin çocukları söz dinlemiyor, o saatte hâlâ ayakta kalıyorlar. Filmin içeriğinde “çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişimine zarar verebilecek” unsurları nereden bulmuşlar?
Kadın katilini canlı yayına, hem de gündüz vakti çıkarmaya ses etmeyen RTÜK üyelerinin bu film hakkında bir fikirleri olduğunu hiç zannetmiyorum.
Büyük olasılıkla seyretmemişler, cezayı kesmişler. Maksat “yandaş olmayan” kanallara ceza kesmek olsun!
Ona da frikik diyorsan yandık biz!
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde, gazetelerde yayımlanan kadın fotoğraflarıyla da ilgilendiğini bilmiyordum. Gerçi, Beşiktaş’taki ofisinin penceresinden bakarken Kadıköy vapurundan inen kadınların kılık–kıyafetlerine bakarak “la havle” çektiğini öğrenmiştik ama bu kadarını hiç tahmin edemezdim. İnternette yayımlanan bir telefon kaydına göre Başbakan Erdoğan, Haber Türk gazetesine tayin ettiği “siyasi komiser” Fatih Saraç’a, gazetenin birinci sayfasında yayımlanan bir fotoğraf ile ilgili olarak şöyle diyor: “Frikik vardı orada bilmiyorum o frikik...”
Saraç da durumu açıklamaya çalışıyor: “Az frikik olmazsa...” Devamını büyük olasılıkla şöyle getirecek: “Gazete satmaz ki.” Ama devam edemiyor, sözü kesiliyor, Erdoğan devam ediyor: “Yok canım, nerede az kısmında yapma Fatih... Sen ona az diyorsan yandık biz.” Söz konusu fotoğraf bazı internet sitelerinde de yayımlandı.
Film oyuncusu Gwyneth Paltrow, yandan göğsünün küçük bir bölümü açık, beyaz bir elbise giymiş. Pek bir yerinin göründüğü de söylenemez, öyle olsaydı zaten getirip de gazetenin birinci sayfasına da koymazlardı. Bu konuşmayı okuyunca, Erdoğan’ın kafayı neden Kadıköy vapurundan inen kadınların giysilerine taktığını daha iyi anladım. Ne görse belli ki “frikik” zannediyor, “milletin abdesti bozulacak” diye sinirleniyor!
Paylaş