Paylaş
“Şanghay Beşlisi, Avrupa Birliği ile alternatif kuruluşlar değil, bilmemiz lazım. Birine girdiğinde, birini terk etmek... Terk edersin de o ayrı konu.”
Başbakan 25 Ocak’ta yayımlanan ve Şanghay İşbirliği Örgütü ile ilgili tartışmaların başlamasına neden olan televizyon konuşmasında şöyle diyordu oysa:
“Geçenlerde Sayın Putin’e söyledim, ‘Bizi Şanghhay Beşlisi’ne alın’ dedim. Alın bizi Şanghay Beşlisi’nin içine, biz de AB’ye allahaısmarladık diyelim, ayrılalım oradan.”
Bu sözleri söylemesinin ardından kendisine şu soru sorulmuştu:
“Şanghay Beşlisi ile AB’yi birbirine alternatif olarak görüyor musunuz?”
Başbakan da şu yanıtı vermişti:
“Şanghay Beşlisi çok daha güçlü!”
Belli ki Başbakan’ın kafası bu konuda bir hayli karışık!
25 Ocak’ta söyledikleri ile 3 Şubat arasında söyledikleri birbirinin tam tersi sözler.
Ben hangisine kulak vereceğimi bilemedim.
Ortak değerleri anlatsalar da öğrensek
BAŞBAKAN, Şanghay İşbirliği Örgütü’nden hangi vesile ile haberdar oldu ve bu nasıl bir haberdar oluştu ki Putin’e böyle bir espri yapabildi, bilemiyorum.
Ama bana öyle geliyor ki daha çok kulaktan dolma bilgilerle hareket ediliyor. Oysa AKP içinde bu konuyu etraflıca araştıracak, muhtemelen zaten bu konuda şu anda da çok fazla bilgiye sahip olanlar vardır.
Başbakan’ın kitap okumaya vakit bulamadığını, arkadaşlarının anlattığı özetlerle yetindiğini de biliyoruz, keşke bu konuda da kendisine biraz özet bilgi geçilseydi diye düşünüyorum.
Başbakan Şanghay Örgütü ile ilgili “ortak değerleri paylaştığımız ülkelerden” söz ediyor.
Üyelere bakıyorum: Rusya, Çin, Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan ve Özbekistan!
Nasıl bir değerler manzumesini paylaştığımızı çıkartamıyorum. Kırgız, Tacik, Kazak ve Özbekler ile uzak akraba sayılırız, bizimkine benzer bir lisan konuşuyorlar ama “büyük göçten beri” birbirimizi görmeyen akrabalarız!
Rusya ve Çin ile sahip olduğumuz ortak değerleri ise düşündüm düşündüm çıkartamadım.
Onun için bir fırsatını bulup, bu altı ülke ile paylaştığımız ortak değerleri bize bir anlatsalar ne kadar iyi olacak.
İnternette bir araştırma yaptım, “Şanghay İşbirliği Örgütü’nün, NATO’ya alternatif oluşturduğunu ve asıl amacın Asya’da Amerikan faaliyetlerinin etkisini yok etmek olduğunu” anlatan çok sayıda makale var.
Amerika’nın çıkarları elbette beni ilgilendirmez, bana ne, ama NATO’ya üye olarak aynı anda Şang-haylılara nasıl katılacağız, bunu bilemedim.
Rus Kommersant gazetesinin şöyle bir yorumunu da buldum, Ahmet İnsel bundan beş yıl önce Radikal’de aktarmış:
“Moskova ve Pekin birbirine yakınlaştıkça, Asya’da demokrasiye o kadar az alan kalır.”
Rusya’da yayımlanan prestijli dış politika dergisi “Global Dünyada Rusya” ise Türkiye’nin “gözlemci üyeliği” ile ilgili şu yorumu yapmış:
“Şanghay İşbirliği Örgütü üzerinde herhangi bir etkisi olmayacak böyle bir yakınlaşma, ABD’nin en yakın müttefiklerinin bile Washington’un denetiminden çıkabileceğini göstermeye yarayacak.”
Stratejik derinlikli dış politikamız Ortadoğu’da iflas etti, şimdi vara vara gelebildiği yer yeni yüzyılın kutuplaşmasında arada sıkışıp kalmak mı?
Kötü yazgı mı dediniz?
FENERBAHÇE Teknik Direktörü Aykut Kocaman, Sivasspor mağlubiyetinin ardından, “Bu sene 20 maçta geriye düştük, çıkarmaya çalıştık. Kötü bir yazgı gibi görünüyor” demiş.
Bir kötü yazgıdan söz edeceksek, bu bence Kocaman’ın istifadan sonra geri dönme kararını kolayca vermesinden kaynaklanıyor olmalı.
Bugün Türkiye liglerinin tümünde, elindeki takımdan yakınma hakkı en az olan kişi Aykut Kocaman’dır.
Sportif Direktörlük yaptığı sezon da dahil olmak üzere şu anda dördüncü sezonunu bu takımın başında geçiriyor. Bu süre içinde istediği transferleri yaptı.
Beğenmediği oyuncuları gönderdi, beğendiği oyuncuları aldı. Son dört sezonda kimler geldi, gitti; saymak için insanın geniş zamanı olması gerekir.
Ve hâlâ Fenerbahçe ne yaptığını bilemez bir oyun oynuyor.
Oyuncu psikolojisinden anladığı ile ilgili kuşkularım da var. “Rotasyon” yapıyorum demek, sezon başından beri düzenli oynayan oyuncuları tribüne göndermek midir? O oyuncular yedek kulübesinde de dinlenemezler miydi? Kendilerine ihtiyaç duyulduğunda oyuna girebileceklerini bilmeleri, psikolojik olarak daha doğru değil midir?
Bazı oyuncuların formsuzluğundan söz ediliyor. Oyuncu forma kendi kendine mi girecek? Onu mental ve fiziksel olarak hazırlaması gereken teknik direktörün başında bulunduğu ekip değilse, kimdir?
Bu aşamada bir teknik direktör değişikliğinin elbette hiçbir anlamı yok.
Ama sanıyorum şu da açık bir gerçek: Fenerbahçe’de teknik direktöre danışmanlık yapacak, takımın mental ve fiziksel sorunlarına çare bulacak bir danışmanlar ekibi gerekiyor!
Paylaş