DİYANET İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, zorunlu din derslerinin içeriğini Anayasa’nın laiklik ilkesine aykırı bulan Danıştay’a çok sinirlendi.
Yargı organlarının dini konularda karar alırken, Diyanet İşleri’ne danışmasını da istedi.
Türkiye’nin laik düzeninin getirilmek istendiği yer de tam burası zaten: Toplumsal yaşama yön veren kanunların ve kuralların, dini emirlere uydurulma çabası bu.
AKP de tepkisini Washington’daki Genel Başkan Yardımcısı’nın ağzından ortaya koydu. Dengir Fırat, Anayasa’nın 24. maddesini hatırlattı ve Danıştay’ın böyle bir karar verme yetkisinin olamayacağını söyledi.
Hazır konu Anayasa’nın 24. maddesinden açılmışken, ben de bu maddenin bir fıkrasını bu beylere tekrar hatırlatayım diye düşündüm.
"Buyurun, birlikte okuyalım" demeden önce metindeki Türkçe ifade yetersizliğinin bana değil, 12 Eylül yönetimine ait olduğunu da belirteyim.
"Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz."
Aşk, hiçbir zaman pişmanlık duymamaktır
TOK bir erkek sesinin İngilizce yaptığı anons, her sinemaya gidişimizde beynimize işleyecek kadar çok tekrarlanmıştı.
Şöyle diyordu: "1971’in en çok satan kitabı!"
Erich Segal’in, "Aşk Hikáyesi" yayınlanır yayınlanmaz listelerde bir numara olmuş ve neredeyse bütün bir yıl yerini muhafaza etmeyi de başarmıştı.
Sözünü ettiğim anons, kitaptan uyarlanan filmin "parçası"nda tekrarlanıp duruyordu.
Sonunda tarihi gün geldi ve ne şans! O cumartesi günü yemekhane nöbetçisi bendim, sabah herkes dersteyken arka duvardan sıvışıp, kuyrukta bekleyip, 10 bilet aldıktan sonra yemek öncesinde, İstiklal Marşı’na yetişmeyi de başarmıştım. O tarihte cumartesi günleri henüz tatil değildi, hafta tatili cumartesi öğlen başlardı.
10 yeni yetme, saçlarımızı briyantine bulayıp 14.30 seansındaki yerimizi aldık. Ali MacGrav’a hep birlikte áşık olduk, kendimizi Ryan O’Neal zannettik. Ama ne dalgalı sarı saçlarımız vardı, ne de sivilceli suratlarımıza ilgi gösterecek yaramaz bakışlı bir esmer!
O günleri hatırlamama neden olan şey "K" dergisinde okuduğum bir yazı oldu.
O basit öykünün, tarihin o döneminde bütün dünyayı böyle etkileyebilmiş olmasının nedenlerini o yazının satır aralarında aradım.
Bulduğum şey, zaten bildiğim şeydi: Böyle sıradan bir öykü, o tarihte nasıl bu kadar etkili olabildi? Binlerce örneği yazılmış, "zengin erkek-fakir kız" aşklarından biri. Sonunda kız ölüyor. Francis Lai’nin hálá dillerde olan şarkısı da olmasa, hafızamda o filmden hiçbir şey kalmamış bile diyebilirim.
Bir tek replik hariç: "Aşk hiçbir zaman pişmanlık duymamaktır."
Bu sözün o yıllarda dilimize nasıl takıldığını, ama ortada pişman olunacak pek bir nedenin bulunmadığını da hatırlıyorum.
Feminist yazardan ipuçları
ANTİ Amerikan, çevreci, kadın hakları savunucusu, şair ve yazarMargaret Atwood, kadınlar hakkında yazmasının nedenini "erkekler tarafından bir türlü çözülemeyen birkaç noktayı açıklamak için" diye anlatıyor.
Sözü fazla uzatmadan, Atwood’a bırakıyorum.
- "Her şeyden önce istedikleri bir erkekse oldukça ısrarcı olabilirler. Bir kısmımız zor elde edilen olma yolunu seçerek erkekleri deli ederken diğer ekip istediğine odaklanmak, elde etmek ve hemen ardından sıkılmak yöntemini uygun bulur."
- "Kadınlar sevilmekten çok sevmeyi isterler. Bu şekilde akıllarını ve ruhlarını biraz da olsa oyalamış olurlar."
- "Mırıl mırıl konuştukları her saniye, emin olun erkeklerden bir şey isterler. Sevgi, yeni bir araba, bir bardak su! İstedikleri karşılanmayacak olursa kasırga bir öğleden sonra ofisinizde ya da gece yatakta ortaya çıkar."
- "Kendi aralarında her şeyi konuşurlar. Genellikle gerçekler değil, kendi akıllarında yarattıkları hayaller hoşlarına gider."
- "Dünya erkeklerin etrafında dönüyormuş gibi yapıp istediklerini, istedikleri anda mutlaka alırlar."
- "Sürekli diyet yaptıklarını düşünüp, günde bir öğün tatlı yeme iznini erkekler etrafta olmadığı bir anda televizyon karşısında kullanırlar."
- "Bu en üzücüsü ama çok kolay áşık olup, daha kolay terk ederler." (Bu notları Hazal Yılmaz’ın K’daki yazısından aktardım.)