Namusu ve şerefi üzerine yemin edecek!

Anglosakson gazetecilik âdetidir, seçimle işbaşına yeni gelenlere icraatlarını yapmaları için makul bir süre verilir ve beklenir.

Haberin Devamı

Doğrusunu isterseniz, ben de Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Recep Tayyip Erdoğan’a böyle bir süre vermeyi bekliyordum.
Gerçi bugüne kadar yaptıklarının, gelecekte ne yapacağının işaretlerini verdiğini de düşünmüyor değildim ama “bir umut” belki gerçekten tarafsız bir cumhurbaşkanı olmaya niyetlenmiştir, önyargılı olmayayım ve makamına oturduktan sonra ne yapacağını bir süre gözlemleyeyim diyordum.
Ama öyle görünüyor ki böyle bir süreye gerek de yokmuş.
Daha seçilir seçilmez, Anayasa’nın ve Cumhurbaşkanı seçimi ile ilgili kanunun hükümlerini çiğnemekte bir sakınca görmedi.
Anayasa ve kanun, YSK’nın seçim sonuçlarını açıklaması ile birlikte Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişkisinin kesileceğini, milletvekilliğinin ve Başbakanlığının düşeceğini emrediyor ama Erdoğan, buna hiç aldırmadı.
Kendisi Anayasa’yı çiğnediği gibi YSK kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasını da engelledi.
Sadece bu bile, Erdoğan’ın bilinçli olarak Anayasa’nın hükmünü görmezden geldiğini gösteriyor. AKP sözcülerine göre, yemin edip görevi almadan “seçilmiş” sayılmıyormuş.
Madem böyle bir endişeleri yok, neden YSK kararının Resmi Gazete’de yayınlanması engelleniyor?
Madem böyle bir endişeleri yok, neden MGK toplantısı, YSK’nın sonuçları açıklamasının önüne alındı?
Böyle yaptılar, çünkü biliyorlar ki yapılan iş Anayasa’ya aykırıdır, olası hukuki problemleri kendilerince önlemek için böyle davrandılar.
Ve şimdi önümüzdeki hafta Recep Tayyip Erdoğan, yemin ederek görevi devralacak ve Cumhurbaşkanı olarak yemin edip Köşk’e çıkacak.
Edeceği yemin şöyle:
“Cumhurbaşkanı sıfatıyla, Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasa’ya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine and içerim.”
Anayasa’ya bağlı kalacağına ve “tarafsız” olacağına “namusu ve şerefi” üzerine yemin edecek, ama daha seçilir seçilmez bütün bunları elinin tersiyle bir tarafa itmiş bulunuyor.
Bu yaşadıklarımızdan sonra, edeceği yemine nasıl inanacağız?

Haberin Devamı


Gül yolsuzlukları örtmeyecekti

Haberin Devamı


RECEP Tayyip Erdoğan’ın en başından itibaren Cumhurbaşkanı olmak istediğini, Cumhurbaşkanı olduğunda da partiyi ve hükümeti, kolayca idare edebileceği bir kişiye bırakmak isteyeceğini en başından beri biliyorduk.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün görevini tamamlamasının ardından, siyasete ve partisine geri dönmesi ile ilgili olarak küçük bir şansı vardıysa bile, o şansı 17 ve 25 Aralık rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasıyla birlikte kaybetmişti diye düşünüyorum.
Çünkü Gül, eğer Başbakan olsaydı, Erdoğan’ın örtbas etmek için ortalığı ayağa kaldırdığı rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının örtülmesine izin vermeyecekti.
Bunu kendisiyle ya da bir yakınıyla konuştuğum için söylemiyorum.
Böyle düşünüyorum çünkü Gül’ün o dönemdeki tutumu, olayın soruşturulması ve varsa suçluların kim olduklarına bakılmaksızın cezalandırılmasını istediğini gösteriyordu.
Başbakan bunu göze alamazdı çünkü savcıya iade edilen fezlekelerde ortaya çıkan rezillikler kanıtlı ve belgeli olarak ortada duruyordu!
Deniz Feneri’ni soruşturduğu için başına gelmedik şey kalmayan, hapisten zor kurtulan savcının “Damda gezer, miyav der” diye tamamladığı konuşmasını hatırlayalım.
Savcının tecrübesine dayanarak açıkladığı gibi bu tür olaylarda “en tepedeki” kişi, adamlarını koruyor, kendisine bulaşmasını engellemek için de gerekli tedbirleri almaya gayret ediyor!
Gül’ün bu nedenle Başbakanlık şansı 17 Aralık günü bitmişti, çünkü Erdoğan, başına buyruk bir başbakanın varlığını göze alamazdı.

Haberin Devamı


Bu bir oyun değil!


OMURİLİK ve beyin sapındaki nöronların azalması olarak ortaya çıkan ALS hastalığı ile ilgili olarak bir farkındalık yaratmak ve hastalıkla mücadelede kullanılmak üzere kaynak oluşturmayı hedefleyen “Başından aşağı bir kova buzlu su dök” kampanyası, Türkiye’de de hızla yayılıyor.
Gerçi ülkemizde bu bir tür eğlenceye dönüşmüş gibi. Bir kova buzlu suyu başından aşağıya döken çok kişi var ama bağış miktarının çok cüzi rakamlarda kaldığı da dünkü gazetelerde yayınlanan haberler arasındaydı.
İnstagram’da bu kampanyaya davet edildim. Eski politikacı (10. Cumhurbaşkanı seçiminde de adaydı) Rasim Zaimoğlu ve Elle Dergisi Yayın Direktörü Işın Görmüş, bana meydan okudular.
Bu daveti kabul ettim, yarın sabah ilk işim bu olacak. 12 yaşında yatılı okula gittiğimden beri sabahları her sıcaklıktaki su ile yıkanmaya alıştığım için buzlu sudan da korkacak değilim. Videosunu da İnstagram’a koyarım.
Bağışımı da yapacağım. Bu kampanyaya katılmak isteyenler için bağış yapacakları banka hesap numaralarını da vereyim ki, benim meydan okuyacaklarım, “Hesap numarasını bilmiyorduk” mazeretinin arkasına saklanmasınlar.
Bu kampanya su ile oynayalım diye değil, ALS hastaları ile toplumsal dayanışma içinde olduğumuzu gösterelim diye için düzenlendi, unutmayalım.

Yazarın Tüm Yazıları