Müfettişlere de müfettiş gerek

YÜRÜYÜŞ Dergisi satarken gözaltına alınan ve işkence sonunda ölen Engin Çeber ile ilgili olayı soruşturan İçişleri Bakanlığı müfettişleri "karakolda kötü muamele olmadığını" tespit etmişler.

İki müfettiş, araştırmalarında buna ilişkin bir "bulguya" rastlamadıklarını belirtiyorlar.

Müfettişler, sağlık raporlarında herhangi bir darp izi bulunmadığını Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sözlü olarak iletmişler. Polisler hakkında bu nedenle soruşturmaya gerek olmadığına karar verilmiş.

Oysa Engin Çeber için gözaltı sırasında alınan sağlık raporlarında "üst dudakta sıyrık, sol üst göz kapağında kızarıklık, sağ diz ve dirseğinde cilt soyulması, kafasının arkasında şişlik, şakak ve alında şişlik" tespit edildiği yazılı.

Polis müfettişlerinin araştırma için gittikleri yerde nereye baktıklarını gerçekten merak ettim.

Müfettişler ya nereye bakacaklarını bilmiyorlardı ya da kendilerine sahte belgeler gösterildi.

Başka bir yanıt aklıma gelmiyor.

İşkence ve kötü muamelenin bir türlü önlenemiyor olmasının nedeni, bu işlere bulaşan görevlilerin amirlerince korunuyor olmaları.

Suçları böyle bir korumayı kaldıramayacak kadar açık olanların ise yıllar süren yargılama süreçleri sonunda paçayı sıyırmaları da bir başka gerçek.

Hükümet, bu konuda bugüne kadar açıkladığı görüşlerinde gerçekten samimiyse önce bu konuya dikkat etmeli.

Bence bu olayı soruşturan İçişleri Müfettişleri’ni soruşturacak yeni müfettişler de görevlendirmeliler.

Kamuoyu ile adeta alay eden bu iki müfettişin neden böyle davrandıklarını öğrenmek için!

İş dünyasının yaptığı ilk hata

İNGİLİZ The Financial Times gazetesi, bu ay yeni bir reklam kampanyası başlatıyor.

Kampanya süresince dünyanın önemli kentlerindeki billboardlara herhangi bir şey yapıştırılmayacak. Bu alanlar çıplak bırakılacak.

Çıplak bırakılan billboardların köşesine ise bu gazetenin özel pembe káğıdına basılmış bir küçük afiş yapıştırılıyor.

Üzerinde "Küresel düşüş-İş dünyasının yaptığı ilk hata nedir?" yazılı.

Gazete, kriz nedeniyle aklına ilk önce ürünlerinin tanıtım harcamalarını kesmek gelen firmaları bu yolla yeniden düşünmeye davet ediyor.

İşe yarar mı, bilmiyorum.

Bizde de ne zaman bir ekonomik kriz olsa, firmalar ilk kısıntıyı tanıtım harcamalarından yaparlar.

Oysa ne kadar kriz olursa olsun hayat sürer, insanlar yerler, içerler, giyinirler.

Kriz dönemlerinde rakiplerinin reklamlarını kesmesinden ve uygun reklám fiyatlarından istifade etmeyi akıl eden şirketler ise kriz döneminden pazar paylarını büyüterek çıkarlar
.

Bunun sayısız örneği var, Türkiye’de de, dünyada da!

Beceriksizliğin çözümü yasaklamak!

ERGENEKON Davası’nın bundan sonraki duruşmalarını sadece altı ajanstan birer muhabir izleyebilecek.

Neden?

Çünkü Türkiye’nin adalet sistemi, böyle kapsamlı bir davayı görebilecek bir salon bulmayı başaramadı!

İnternette küçük bir arama yaptım. "Ergenekon davası" yazdığınız zaman karşınıza 413 bin adet haber çıkıyor.

"Ergenekon soruşturması" yazarsanız da 1 milyon 900 bin adet haber buluyorsunuz.

Yani soruşturma süreci ile ilgili muazzam bir haber bombardımanına tutulmuş Türkiye, bundan sonra bu duruşmayı ancak altı ajansın muhabirinin haberlerinden izleyebilecek.

Normal olarak gazeteler, bu tür olayları ajanslar izlese bile sayısı ikiden az olmayan kendi muhabirlerini ve yazarlarını da görevlendirirler.

Amaç, bir muhabirin gözünden kaçan bir ayrıntıyı, diğerinin yakalamasını sağlayabilmektir.

Yazarlar da izledikleri davayla ilgili olarak okuyucuların daha geniş bilgilenmesini sağlamak için görevlendirilirler.

Çok özel bir güvenlik sorunu olmadığı sürece (Abdullah Öcalan davası gibi) bu tür bir kısıtlama, haber alma özgürlüğünün kısıtlanması anlamına gelir.

Adalet Bakanlığı, adam gibi bir mahkeme salonu bulmaya çalışacağına, mahkemeyi en kolay yola zorlayarak bu özgürlüğümüzü kullanmamızı engelliyor.
Yazarın Tüm Yazıları