HER gün içinde yaşadığımız kentlerin yıllar içinde nasıl değişip geliştiğini anlamak kolayca mümkün olamayabiliyor. Bir tür "Şu mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler" dizesindeki durum gibi.
Mersin’e 28 yıllık bir aradan sonra gittiğimde bunu düşündüm.
Değişimin beni çarptığını itiraf etmeliyim. Gerçi çok kısa bir süre kaldım, bütün sokaklarını, caddelerini gezemedim ama o kısa süre içinde gördüklerim, dinlediklerim bile bana yetti.
Doğan Yayın Holding’in "Anadolu’daki Avrupa" toplantıları için her ay değişik bir Anadolu kentini görme olanağı buluyoruz.
Konuştuğum insanların anlattıkları da ortaya koyuyor ki Mersin’in en önemli problemi, kısa süre içinde aldığı büyük göç.
Mersin’de mevcut 66 mahallenin 34’ü göçler sonucunda oluşmuş. Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Kadri Şaman, Mersin’e göçle gelenlerin yüzde 85’inin ekonomik ve terör nedeniyle geldiklerini söylüyor. 1 milyon 600 bini biraz geçen nüfusun yaklaşık 300 bini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan göç eden, fakir insanlar.
Bu durum bir zamanlar Anadolu’nun en düzgün kentlerinden biri olan Mersin’in kentsel gelişimini de bozmuş kaçınılmaz olarak.
Tarsus da benzer bir durumdaymış. Bu ilçede de 45 mahallenin 12’si göçlerle oluşmuş.
Görebildiğim kadarıyla Mersin, göçlerle bozulan dengelerini toparlamak için devletten önemli katkılar da sağlamamış. Kentte güçlü bir sivil toplum örgütlenmesi var ve bu örgütler kendi çaplarında önemli projelerle göçten kaynaklanan sorunları çözmeye çalışıyorlar.
Ama öyle görünüyor ki sorunun boyutları, Mersin’in kendi boyutlarını çok aşıyor.
Devletin bu konuda yerel yetkililerle de işbirliği yaparak bazı girişimlere hız vermesi gerekiyor.
İlginç bir saha kapatma cezası
MANİSA’daki olaylar nedeniyle Fenerbahçe’nin sahası bir maç için seyircilerine kapatıldı.
Umarım bu hem ders olur, hem de aynı şekilde koltukları sökerek sahaya fırlatan başka konuk takım seyircilerine verilecek cezalar için de bir örnek teşkil eder!
Reklamcı dostumuz Haluk Mesci, cezanın açıklanmasından sonra şöyle bir öneri getirdi:
"Seyircisi küfür ettiği için vs. bir kulübe saha kapatma cezası vermek yerine, sadece kadın seyirciler önünde oynama cezası takdir edilse ilginç ve öğretici olmaz mı?"
Gerçekten ilginç bir öneri diye düşünüyorum.
Sahalarda olay çıkaranlar, televizyon görüntülerinden de kolayca tespit edilebileceği gibi, erkek taraftarlar. Kadın taraftarlar bu tür olaylara karışmıyorlar, toplu küfre katılmıyorlar, holiganlık yapmıyorlar.
O zaman erkeklerin yaptıkları bir şey için onlar neden cezalandırılıyor?
Böyle bir uygulama yaparak "Dünya Futbol Tarihi"nde bir ilki gerçekleştirmeyi neden düşünmeyelim?
Azimli bir tek insan yeter
HER zaman şuna inanmışımdır: Başarmaya istekli, meraklı bir tek insan bile bir ülkenin ya da bir toplumun kaderini değiştirebilir.
İnsanlık tarihine baktığımızda bunun binlerce örneğini bulabilmek mümkün.
Önceki gün Mersin’de bulunduğum sırada çok çarpıcı bir başka örnekle daha karşılaştım.
Bugün Türkiye’de satılan her dört portakaldan biri Mersin’de üretiliyor.
Limon üretiminin yüzde 95’i, greyfurt üretiminin yüzde 98’i de ağırlığı Mersin ve civarı olmak üzere Akdeniz kıyı şeridimizde yapılıyor.
Türkiye’nin narenciye ihracatının yüzde 75’i de yine Mersin’den yapılıyor.
Bu tabloya bakınca insanın şöyle düşünmesi mümkün: Bundan daha doğal olan ne var; Mersin’de portakal, limon, mandalina yüzlerce yıldır yetiştiriliyor!
İşin aslı hiç de böyle değil.
1928 yılına kadar Mersin ve civarında narenciye üretimi diye bir şey yokmuş. O tarihe kadar Mersin ve civarı, gemilerle başka yerlerden getirilen narenciye ürünlerini tüketirmiş.
Mersin’deki ilk turunç ağacı Osmaniye Mahallesi’nde yaşayan Kadı Tahsin Merzeci tarafından 1928 yılında dikilmiş. Sonra ağaçlar aşılanmış ve aradan geçen 78 yıl sonra Mersin, Türkiye’nin "narenciye bahçesi" haline gelmiş.
Şimdi, on binlerce insan geçimini narenciye üretimiyle sağlıyor.
Rahmetli Kadı Tahsin Bey, o ilk ağacı dikerken işin bu noktalara gelebileceğini düşünmüş müydü, bilmiyorum.
Bildiğim şu: Bir tek insanın başarma isteği, çok şeyi değiştirmeye yetiyor!