ÖNCE şunu vurgulamakta yarar var: Cenazelerin siyasi gösteriler için kullanılmasını doğru bulmadığımı daha önceki vesileler nedeniyle yazmıştım.
Cenaze, kaybettiğimiz insanlara karşı bir son görev. Ve bu son görevi yerine getirirken asıl olan o insana ve acılı yakınlarına karşı saygılı olmaktır.
Cenazeleri bir tür açık hava kokteyline dönüştüren neşeli sohbetlere ve siyasi gösterilere cami avlusunda yer olmamalıdır.
Bu açıdan Bülent Ecevit’e saygı göstererek cenazeye katılanları protesto etmenin kabul edilebilir bir tarafı yok.
Şimdi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cenazeden sonra katıldığı AKP Kongresi’ndeki konuşmasına geçebiliriz. Erdoğan’ın "Türkiye laiktir, laik kalacaktır" sloganına neden bu kadar sinirlendiğini anlamak kolay değil.
Bu sloganları atanlara karşı kullandığı sert üslup bende "yarası olan gocunur" düşüncesini uyandırıyor.
Nitekim dün Milliyet’te yer alan bir haber, (bu sloganın yerinin cenaze töreni olmadığı gerçeği bir yana) laiklik konusundaki endişelerin hiç de yersiz olmadığını ortaya koyuyor.
Haberde dün başlayan 17. Milli Eğitim Şûrası’na gönderilen öneriler yer alıyor.
Bu öneriler, illerde eğitimden sorumlu vali yardımcılarının başkanlığında kurulan komisyonlar tarafından hazırlandı.
Önerileri alt alta okuyunca ortaya çıkan tablo şu: Türkiye’de eğitimin dinselleştirilmesi için ciddi bir çaba var ve başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere devletin birçok kuruluşu buna zemin oluşturma gayreti içinde.
Başbakan, eğer laiklik konusundaki görüşlerinde samimiyse sloganlara kızmak yerine Milli Eğitim’e hákim olan bu eğilimle mücadele ettiğini göstermeli.
’Havuz uygulaması’ doğru bir karardı
BÜLENT Ecevit’in cenaze töreninin "resmi" bölümüne sadece TRT ve Anadolu Ajansı muhabirlerinin alınması bazı gazetecilik kuruluşları ve yazarlar tarafından eleştirildi.
Kocatepe Camii’nde katıldığım son cenaze töreninde görev yapmaya çalışan kameraman ve foto muhabirlerinin yarattığı kargaşayı çok iyi hatırlıyorum.
Cenazeye ve cenazeye katılanlara saygısızlık boyutlarına varan itiş kakışlar yaşanmıştı.
Medeni ülkelerde resmi törenlerde ve davetlerde "havuz sisteminin" uygulanması normal karşılanır.
Genellikle kura ile belirlenen bir televizyon kanalı ve bir ajansın fotoğrafçısı töreni izler, elde ettiği görüntüleri öteki yayın kuruluşları ile paylaşır.
Bizim devlet adamlarımızın katıldıkları yurtdışı toplantılarda da sıkça başvurulan bir uygulama bu.
Ve görevleri gereği bu tür toplantılara katılmış olduklarını düşündüğüm meslektaşlarımızın da yakından bildiği, uygulanmasına tanıklık ettiği bir durum.
Bu nedenle törenin resmi kısmının bir havuz sistemi içinde izlenmesini eleştirmek bana doğru gelmiyor.
Eleştirilmesi gereken tek şey TRT’nin bu yayın sırasında uyguladığı sansür olmalı.
Çünkü TRT, orada resmi görevini yerine getirmek için değil, öteki yayın kuruluşlarının da görüntü ihtiyaçlarını karşılamak için bulunuyordu.
Canlı yayınlanacağı belirtilen bir törenin, bazı protestolar TRT yönetiminin hoşuna gitmiyor diye sansürlenmiş olması, bundan sonraki havuz uygulamalarında TRT’nin devre dışı bırakılması ile cezalandırılmalı.
Batı’da olduğu gibi havuzu kimin yöneteceği tören öncesi çekilecek kura ile belirlenmeli.
Törenin resmi olmayan bölümü ile ilgili olarak da bir sorun yoktu görebildiğim kadarıyla.
İsteyen istediği yere naklen yayın arabasını götürdü ve istediği yayını yapabildi.
Darısı, fotoğrafçı ve kameramanların görevlerini yapma telaşı içinde bazen konuşmacıyı bile görülemez hale getirdikleri öteki resmi törenlerin başına.
Türkiye’de teknik direktörlük en zor iş
FENERBAHÇE’nin kazandığı ya da rakiplerinin kaybettiği maçlardan sonra en büyük zevkim bütün gazetelerin spor sayfalarını okumaktır.
Beşiktaş-Sivasspor maçının ardından yorumları okurken, Türkiye’de teknik direktör olmanın ne kadar güç bir iş olduğunu bir kez daha anladım. Şimdi size tırnak içinde bazı yorumlar aktaracağım. Bunlar önde gelen dört gazetemizin spor sayfalarında yayımlanan yorumlar. Yorumcuların ismini vermeyeceğim çünkü gereksiz polemikler istemiyorum.
Yorum 1: "Jean Tigana, devre arasında birkaç maçtır sağ açıkta oynattığı Koray Avcı’yı defansa çekti, sağ kanada Ali Tandoğan’ı sürdü ve benim için de Fransız teknik direktörün futbol yaşamı bu noktada sona erdi!"
Yorum 2: "Tigana Koray’ı sağda heba etti. 5. dakikada yapması gerekeni 2. yarıda yapıp Koray’ı liberoya çekti. Günaydın yani! Bu kadar geç kalınmaz."
Yorum 3: "Koray’ın ön libero oynaması doğru. Ama arkaya atılan toplara sadece Ali Tandoğan’ın gitmesi yanlış! Koray, Toraman ile Zan’ın arasında oynamalı."
Yorum 4: "Jean Tigana, ikinci yarıya başlarken taşların yerini değiştirdi ve Beşiktaş’a bir başka kostüm giydirdi. Koray Avcı’yı savunmaya, Gökhan Zan’ın yanına çekti. İbrahim Toraman’ı sağ kenara gönderdi ve Ali Tandoğan’ı hücuma koşturdu. Böyle bir düzen Beşiktaş’a daha uygundu."
Öyle görünüyor ki Tigana ağzı ile kuş tutsa yaranamayacak.