Paylaş
Bundan sonra reçeteler bilgisayar ortamında yazılacak. Böylece reçeteler ile yolsuzluk yapılmasının önleneceği bildiriliyor.
Bu yolsuzluklar nasıl yapılıyordu, şimdi reçeteler bilgisayarda yazılınca yolsuzluğu önlemek nasıl mümkün olabilecek bir fikrim yok.
Elbette bu işi yürüten bürokratların bir bildiği vardır diye düşünürüm.
Ama anlayamadığım bir konu var:
SGK’ye ait, eczane@sgk.gov.tr isimli bir e–posta adresinden hekimlere gönderilen bir e–postayı dikkatinize sunmak istiyorum.
Bu postada şöyle deniliyor: “Milletvekilleri ve bakmakla yükümlü oldukları kişilere e-reçete oluşturulmayacak, eskiden olduğu gibi manuel reçete yazılmaya devam edilecektir.”
Orwell’in “Bütün hayvanlar eşittir, domuzlar daha eşittir” cümlesini hatırladım ister istemez.
Milletvekilleri bu işten istisna tutulduğuna göre e–reçete işleminin hasta açısından bazı zorluklarının olduğunu varsaymalıyız.
Çünkü eğer bu zahmetsiz bir iş ise milletvekillerini ve yakınlarına istisnai muamele yapılması gerekmezdi.
Bizim kamu yönetimimizin tipik bir özelliği bu: Vatandaşa karşı konulan kuralların siyaset erbabı ve yüksek bürokratlar için gevşetilmesi!
Merak ettim yakında SGK’lı hastaların başka hastanelere sevkleri için e–sevk uygulaması da zorunlu olacak. Acaba milletvekilleri ve yakınları bu uygulamadan da muaf tutulacaklar mı?
Kemal Kerinçsiz’in açıklaması
DANIŞTAY saldırısından yaklaşık bir ay sonra çizilmiş ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmiş olan “Ergenekon Şeması”nda isimlerinin üzeri kapatılmış bulunan üç kişinin kim olduğunu merak ettiğimi yazmıştım. İlgilenenler gazetemizin internetteki arşivinden bu yazıyı bulabilirler. (O üç kişi kim acaba–2 Ocak 2013)
Genelkurmay’dan bu soruyla ilgilenen kimse çıkmadı. Mahkeme deseniz, onlar sanıkların talepleriyle bile ilgilenmiyor, nerede kaldı ki benimle ilgilenecekler.
Ancak o yazıda ve söz konusu şemada ismi geçen Ergenekon davasının tutuklu sanığı avukat Kemal Kerinçsiz bir açıklama yolladı. Açıklama çok uzun olduğu için aynen yayımlama olanağım yok.
Açıklamada özetle şöyle deniliyor:
“Köşenizde yayınladığınız “O üç kişi kim acaba?” başlıklı yazınız, sözünü ettiğiniz bazı yayın organlarında yayınlanan menfur Danıştay cinayeti ile ilgili şema-çizelgenin Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlandığı kanaat ve kabulü ile yazılmıştır. Ancak söz konusu şema kesinlikle Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanmamıştır.
“Bu şema dosya sanıklarından Ümit Sayın ile ilgili yapılan yazışmalar sonucunda, Genelkurmay Başkanlığı’nın gönderdiği ekler arasında çıkmıştır. Bu şemanın Genelkurmay Başkanlığı tarafından gönderilmiş olması, kurum tarafından hazırlandığı anlamına gelmez.
“Mahkemede söz konusu şemanın Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlandığı konusunda tereddüt üzerine davada tanık olarak dinlenen o dönemde ya da sonrasında Genelkurmay Karargâhı’nda görev yapmış ya da Genelkurmay Başkanlığı görevinde bulunmuş kişilere sorulduğunda görev yaptıkları dönemde böyle bir şemayı görmediklerini açıklamışlardır. Şemanın içerik, tasarım, yazılım, şekil ve usul itibari ile kurum tarafından hazırlanmasının mümkün bulunmadığını ifade etmişlerdir.
“Özellikle tanıklardan eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün, hazırlandığı iddia edilen şemanın, dönemde görev yapmış yetkili olarak kurumunu ilgilendirmediğini, böyle bir araştırma ve inceleme için görev vermediğini, kendisinin bu şemayı görmediğini belirtmesi dikkat çekicidir.”
Avukat Kemal Kerinçsiz, mahkemeye üç ayrı dilekçe verdiğini, belgenin kime ait olduğunun Genelkurmay’a sorulmasını istediğini belirtiyor. Mahkeme dilekçeleri dikkate almamış.
Kerinçsiz şöyle yazıyor: “Eğer Genelkurmay Başkanlığı, ‘Evet bu belgeyi kurum olarak ben hazırladım. Bunu hazırlarken de şu belge, delil ve dokümanlardan yararlandım’ diyerek bir cevap ve hukuken itibar edilebilecek belge ve bilgi gönderdiği takdirde, mahkemenin sözde örgüt suçunun işlendiği konusunda eli çok daha güçlenecek ve bizim sanık olarak diyecek hiçbir şeyimiz kalmayacaktır.”
“Şemada ismi geçen isimlerini belirttiğiniz sanıkların bu konunun ortaya çıkması için dilekçe üzerine dilekçe vererek çırpınmasına ve gayretine mahkeme maalesef katılmamıştır.”
Kerinçsiz, mahkemenin isteği kabul etmemesi üzerine Genelkurmay’a bizzat dilekçe ile başvurmuş, ancak dilekçesine 1.5 aydır yanıt alamamış.
Evet, bir de ben sorayım bu durumda: Bu belgeyi kim hazırladı?
Genelkurmay’da hazırlandıysa hangi bilgi ve belgelere dayanıyor?
Neden Hrant Dink ve rahip cinayetleri ile Danıştay cinayeti soruşturmasını yürüten savcılardan saklandı?
Biliyorum yanıtsız kalacak bir soru.
Ama unutmayalım ki adil yargılanma herkesin hakkıdır.
Yargıcın görevi gerçeği bulmaktır, peşin hükümle yargı yapmak değil.
Paylaş