THY uçağındaki Skylife dergisinde bir ilan gördüm: İlanda, kullanılmış kızartmalık yağların çöpe ya da kanalizasyon sistemine dökülmesinin yaratacağı çevre kirliliğinden söz ediliyor.
Lavaboya dökülen 1 litre kullanılmış kızartmalık yağın, 1 milyon litre suyu geri dönülmez biçimde kirlettiği anlatılıyor.
Deniztemiz Turmepa Derneği ile Ezici Biodizel ortak bir çalışma başlatmışlar ve bitkisel yağ atıklarını toplamak üzere bir organizasyon kurmuşlar.
Gazeteler ve televizyonlar haberlerinde bu ortak çabaya yer vermeliler ki herkes durumun vahametini öğrenebilsin. İki kuruluşun irtibat telefonlarını kullanarak yağ toplama kampanyasına katılabilsin.
Söz kullanılmış kızartmalık yağdan açılmışken belediyelerin hiç umursamadıkları önemli bir soruna da dikkat çekmek istiyorum.
Herkes biliyor ki kızartmalık yağların belli bir kullanım süresinden sonra kullanılmaya devam edilmesi, bunlarla pişirilen yiyecekleri yiyenler için kansere davetiye çıkarmak demek.
Bazı yemek fabrikalarının ve bazı lokantaların defalarca kullanılmış yağların ticaretini yaptıkları, halk sağlığının üç kuruş kár uğruna tehlikeye düşürüldüğü de bir sır değil.
Bununla mücadele etmesi gereken kurum da belediyeler. Ama bugüne kadar bu tür iğrenç bir ticarete bulaşmış bir tek yerin cezalandırıldığını da duymadık.
Oysa bu kuruluşların günlük ? aylık ne kadar yağ tükettikleri belli. Yağlarını nereden ve ne zaman aldıklarını da kayıtlarından bulabilirsiniz.
Bu kuruluşların kullanılmış bitkisel yağlarını belli atık alanlarında toplamak, buna uymayanı cezalandırmak belediyelerin ihmal etmemeleri gereken bir görev.
Hem çevre ve su kirliliğini önlemek için hem de halk sağlığını korumak için bunu yapmak zorundalar.
’Bundan öncesini’ başkası götürmedi ki
BAŞBAKAN Recep Tayip Erdoğan, "kapatma davası ile ilgili sürecin ve Anayasa değişikliği paketinin ne olacağını" soran gazetecileri şöyle yanıtladı:
"Partimizin organlarından yetki aldım. Bundan sonrasını ben götüreceğim!"
Bunu okurken tebessüm ettim. Aklıma toprağı bol olsun Troçki geldi. Parti yetkili organlarının yetkilerini bir üste devrederken en sonunda tek adam diktatörlüğünün geleceğini söylemiş, Stalin örneği ile de haklı çıkmıştı.
Tabii Erdoğan ile Stalin arasında bir benzerlik kuruyor değilim.
Sadece bir partinin bütün geleceğini belirleyecek bir sürecin "tek bir adamın eline" bırakılmasındaki tuhaflık dikkatimi çekti.
"Tuhaflık" dediğim şey aslında bizim siyasal düzenimizde çok normal bir durum.
Partinin o yetkili organlarındaki koltuklara oturanlara bu görevi veren Genel Başkan’dan başkası değildir çünkü.
Onlar da Genel Başkan gerekli gördüğünde onun kendilerine verdiği bütün yetkiyi geri vermeye hazırdırlar zaten.
Buna "al gülüm, ver gülüm demokrasisi" ismini de verebiliriz ve bütün partilerimizde aynı sistem işler.
Dışardan bakınca iyi görünür. "Demokrasi" varmış gibi durur. Ama içinde sadece bir tek adamın yetenekleri, zekásı ve kararları vardır sadece.
O bir tek adam o partiyi rezil de eder, vezir de.
Geri kalanlar hallerinden memnundurlar hep. İsimlerinin önünde iyi sıfatlar, parti merkezinde bir odaları, sekreterleri vardır.
Genel Başkan yetki isterse onu üzmezler hiç. "Al" derler "bütün yetki senin, bundan sonrasını sen götür!" Sanki "bundan öncesini" başkası götürmüş gibi!
Ortalama Türk meselesi
BAŞBAKAN’ın "Biz ortalama Türk’ü temsil ediyoruz" sözleri üzerine yazılmış çok sayıda yorum okudum.
"Ortalama Türk kimdir" sorusunun ortak bir yanıtını bulabilmek zor görünüyor.
"Hangi Türkler ortalamadır" bilemiyorum ama Türkiye’nin "ortalamayı" yücelten insanlar ülkesi olduğunu biliyorum.
Bu ülkede her zaman "ortalama" olmak makbuldür.
Birisi bu ortalamanın üstüne çıkmaya kalkar ve bir de bunu başarırsa, herkes çok sinirlenir.
İçimizden sivrilenlerden ve hayatta başarılı olandan hoşlanmayız.
Başarılı olan erkek ise başarısının ardında mutlaka bir dolap çevirmiş olmasının yattığını düşünürüz.
Söz konusu olan başarılı bir kadın ise mutlaka "kadınlığını" kullanmış olmalıdır.
Bu toplumda ortalama bir insan olursanız, hayatınızın sonuna kadar her şeyi istediğiniz gibi yaparsınız, kimsenin dikkatini çekmezsiniz.
Ortalamanın üstüne çıktığınız zaman ise attığınız her adım izlenir.
Gazetelerdeki tanımlara şunu ekleyebilirim: "Ortalama Türk" dediğin insan, biraz kıskanç ve dedikoducu olur!