Paylaş
Fotoğrafta AKP’nin ilk kadın büyükşehir belediye başkanı adayı Aile Bakanı Fatma Şahin de var.
Fethullah Gülen cemaatinin Bugün gazetesi bu fotoğrafın iki tarafını kesmiş, Fatma Şahin ile Başbakan Erdoğan fotoğrafta yalnız kalmışlar.
El ele tutuşmuş bir erkek ve bir kadın!
Ne büyük günah!
Başbakan’ın danışmanı Yalçın Akdoğan bunu “Belden aşağıya vurmak, seviyesizlik, tefessüh etmişlik” olarak yorumluyor.
Bugün gazetesi ise fotoğrafın böyle kullanılmasının nedeninin Fatma Şahin’in ilk kadın büyükşehir belediye başkanı adayı olması haberiyle ilgili olduğunu söylüyor.
Tartışmayı izlerken düşündüm, “Gazete yöneticisi olsaydım o fotoğrafı böyle kullanır mıydım” diye.
Sanırım kullanırdım, çünkü haber İslamcı bir partinin ilk kadın büyükşehir belediye başkanı adayı haberi ile ilgili. Öte yandan şunu aklımın ucundan bile geçirmezdim: “Bir kadın ile bir erkek el ele tutuşmuş, bundan şimdi başka yorum çıkar, en iyisi böyle yapmayalım.”
Aklıma bile gelmezdi çünkü o el ele tutuşmanın bir kadın–erkek ilişkisi ile ilgisi yok. Aynı saftaki iki siyasetçinin bir ve beraber olduklarını gösteren bir eylem sadece!
Ama gördüğünüz gibi AKP’nin en ileri gelenlerinden birisi bu fotoğrafı görünce şeytan çarpmışa dönüyor. “Seviyesizlik” diyor, “tefessüh etmişsiniz” diyor.
Bir yandan modernleşmiş, kadının yerinin sadece evi olmadığını, siyasette önemli görevlere de gelebileceğini kabul ediyor; diğer yandan bilinçaltında hâlâ geri kalmış, bir kadın ile erkeğin el ele tutuşmasından kötü anlamlar çıkarılabileceğini düşünüyor.
Hatırlarsınız, eski Sağlık Bakanı, bir davette Cumhurbaşkanı’nın eşinin elini de sıkmamış, görmezden gelip, geçmişti.
Kadınlar söz konusu olduğunda, ne kadar kravat takarlarsa taksınlar, ne kadar modernleşirlerse modernleşsinler üzerlerindeki tutukluğu bir türlü atamıyorlar.
Onun için Başbakan Beşiktaş’ta vapurdan inen kadınların giysilerini kendisine dert ediniyor, “kızlı–erkekli” oturmalara kafayı takıyor.
Bu meseleyi kafalarında bir çözebilseler rahatlayacaklar, ama bir türlü yapamıyorlar.
Sorun zaten ‘fabrika ayarlarında’
BAŞBAKAN Erdoğan’ın Putin’e “Bizi de Şanghay teşkilatına alın” diye rica etmesinin üzerinden ancak on gün geçti ki Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AB ile anlaşma imzalamaya girişti.
Suriye konusunda da politika değişikliğinin emareleri görülüyor.
Başbakan, Katar’da, Türkiye ile Katar’ın bölgedeki politikalarının örtüştüğünü söyledi. Bu durumda Mısır’da biz mi Katar’a yaklaşıyoruz, Katar mı bize yaklaşıyor, bilemiyoruz henüz ama olsun.
Belli oluyor ki bir ara uydurdukları “onurlu yalnızlık” kavramının dış politikada hiçbir anlam ifade etmediğini yavaş da olsa anlıyorlar ama atılan onca hamasi nutuktan sonra manevra yapmak kolay olmuyor tabii.
Yorumcular bu durumu “dış politikada fabrika ayarlarına geri dönüş” olarak niteliyorlar.
Katılamıyorum, çünkü dış politikanın böyle iflas etmiş olmasının nedeni esasen kafalarına hâkim olan “fabrika ayarları”dır.
Çiğ bir hamasetle beslenen Osmanlıcılık, Sünni İslamcı dünya görüşün nedeniyle dünya gerçeklerini doğru değerlendirememek, “din kardeşliğinin” uluslararası meselelerde “yapıştırıcı” olduğunu zannetmek gibi takıntıları, bu fabrika ayarlarının temelini oluşturuyor.
Dış politikada bir “ayar” yapılacaksa bu “milli görüşçü esintiler” taşıyan fabrika ayarlarını da değiştirmeyi gerektirecek.
Cinayette polislerin rolü neydi
HRANT Dink cinayetinde sanıklardan biri olan Erhan Tuncel’in açıklamaları üzerine eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Sabri Uzun da bir açıklama yaptı:
“Erhan Tuncel’in bu beyanatı çok doğru. Beni suçlaması da doğru. Erhan Tuncel’in 27.2.2006 tarihinde İstihbarat Daire Başkanlığı’na gelen raporunda Hrant Dink’in vurulacağı, silahın nerden alınacağı, bunların kafaya koydukları eylemi mutlaka yapacakları yazılıydı. Bu raporu yazan polis Muhittin Zenit’in değerlendirmesinde bu konunun önemsenmesi lazım deniyor. Bu rapor benden gizlendi. Bu rapordan sonra Hrant Dink vuruldu. Mahkeme çağırıp bana ‘Sen bu raporu niye gizledin’ diye sormuyor. Şimdi bunların hepsinin benim bilgim dahilinde olduğunu düşünen Erhan Tuncel, ‘Bunun gereğini yapmayan Sabri Uzun suçludur’ diyor. Çok doğru söylüyor” dedi.
Dink cinayetinin tam olarak aydınlatılamamış olmasının önemli bir nedeni de AKP hükümetinin polisteki soruşturmayı geçiştirmiş olmasıdır.
Polis muhbirlerinin ihbarlarının neden değerlendirilip, önlem alınmadığını bir türlü öğrenemedik.
Şimdi dava yeniden görülmeye başlandığına göre, savcıların işin bu yönüyle de ilgilenmeleri gerekiyor.
Söz konusu polisler bir ırkçı nefret suçu da olan bu cinayetin işlenmesine bilerek göz mü yumdular?
Bu aydınlatılmadan, Dink cinayetinin arkasındaki sırların çözülebilmesi mümkün değildir.
Paylaş