HATUN Lale, 11 yaşında. Van'ın göçmen mahallelerinden birinde yaşıyor. Hiç okula gitmediği için Türkçe konuşamıyor.
Elimdeki kitabın kapağında onun bir fotoğrafı var. Kırmızı bir başörtüsü ile çevrelenmiş, masumiyetin bütün berraklığını taşıyan bir çift yeşil gözle bana bakıyor.
Çaresizliği, kaderine razı olmuş bir boyun eğişi, belli belirsiz tebessümü ile bir tür Mona Lisa tablosu gibi.
Kitap, Milliyet foto muhabiri Bünyamin Aygün'ün "Baba Beni Okula Gönder" kampanyası sırasında çektiği bir dizi fotoğraftan oluşuyor.
Sayfalarını çevirdikçe kendilerini nasıl bir kaderin beklediğini kolayca tahmin edebileceğiniz başka kız çocuklarının gözleriyle karşılaşıyorsunuz.
Hayretle açılmış, merakla bakan gözler. Ve nedense hepsinin boynu eğik.
Türkiye'nin her köşesinde yüz binlercesi yaşıyor onların.
Toplumsal baskı, parasal olanaksızlıklar onların geleceğini bugünden silmiş süpürmüş.
"Şu kadar kız çocuğu Türkiye'de okula gidemiyor" denildiğinde kuru bir istatistik onlar sadece.
Bünyamin Aygün'ün "Işığa Tutunmak" isimli kitabına bakarken onların bir istatistik sayfasındaki küçük rakamlardan ibaret olmadıklarını bir kez daha anlıyor insan.
O küçük kızların gözlerindeki acı gerçeği görmek ve "Baba Beni Okula Gönder" kampanyasına destek olmak için belki sizler de bu kitaptan almak istersiniz.
Kamu kuruluşuna İngilizce kurumsal kimlik
İSTANBUL'da deniz otobüslerinin işletmesini yürüten İDO, havayolu şirketlerininkine benzer bir "puan kartı" çıkaracağına açıkladı. Böylece deniz otobüsleriyle ulaşımı teşvik edecek bir ödüllendirme sistemi kurulmuş olacak.
Yararlı ve doğru bir çaba olduğu çok açık bu uygulamada kartın adı "Sea & Miles" olacakmış.
Bir Hürriyet okuyucusu yerel denizlerde, çoğunluğu Türk yolculara yönelik bu kartın adının neden İngilizce olduğunu merak etmiş ve bunu İDO'ya bir yazıyla sormuş.
İDO Halkla İlişkiler Birimi, okuyucumuza şöyle bir yanıt vermiş:
"Sunulan bir hizmete isim konulurken önemli olan etken dikkat çekicilik olduğundan, isimlendirme esnasında buna dikkat edilmiştir. Söz konusu isimler uzun zaman önce konulmuş ve zamanla kurumsal kimlik kazanmış isimlerdir. Bu sebeple isimlerin değiştirilmesi düşünülmemektedir."
Bir kamu kuruluşunun kurumsal kimliğinin yabancı bir dille kazanılmış olduğuyla ilgili bu değerlendirme gerçekten ilgi çekici.
İngilizce'nin bütün dünyada yerel diller üzerinde yarattığı tahribata bir kamu kuruluşunun kayıtsız kalması ise dilimiz açısından acı verici.
Zihni Sinir projesinde temel atılıyor
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, "7 tepeye 7 tünel" projesini ilk kez Kurban Bayramı'nda Hürriyet'te açıkladı.
Demek ki aradan geçen süre aşağı yukarı bir buçuk ay kadar.
Salı günü bu projenin ilk ayağının temeli atılacak. Dolmabahçe'de başlayacak tünel inşaatı Beşiktaş yönünden gelen trafiği Dolapdere ve Mecidiyeköy'e aktarmak ve Karaköy-Beşiktaş sahil yolundaki trafiği azaltmak amacını taşıyor. Birbirine bağlı üç ayaklı bir tünel inşaatı bu. Projenin yaklaşık maliyeti 2.5 milyar dolar olacak. Kavşak ve tünel havalandırma sistemleriyle birlikte toplam maliyetinin ne olacağı ise henüz bilinmiyor.
Radikal'in haberine göre tünellerin ön projesi STFA tarafından hazırlanmış, son şekline belediye karar vermiş.
Ulus Kavşağı ve İstiklal Caddesi projelerinde belediye ekiplerinin ne kadar başarılı olduklarını gördük.
Kadir Topbaş projesini açıkladığından beri gazetelerde değişik uzmanların görüşleri yayımlandı. İçlerinde bir tek kişi bile bu projenin akılcı bir proje olduğunu söylemiyor.
Tünellerin havalandırma sorununun nasıl çözüleceği, artan araç sayısı ile birlikte tünellerde meydana gelecek sıkışıklıklara karşı ne tedbirler alınacağı bilinmiyor.
Çünkü proje esasen "Porof. Zihni Sinir procesi"nden pek farklı değil.
İstanbul'un bu işe ayıracağı kaynağı hálá bitirilemeyen metro projesini hızlandırmak için kullanmak yerine, belli ki daha çok siyasi amaçlı bir gösteri planlanıyor.
İstanbul'da asıl sorunun insanların toplu halde ulaşımlarının sağlanması olduğu gerçeği ihmal ediliyor.
Bu kadar para harcandıktan sonra diliyorum ki uzmanlar ve bizler yanılıyoruzdur.
Umuyorum ki Kadir Bey'in bu konuda bildiği; ama bizim bilmediğimiz bir şeyler vardır. Umuyorum; ama hiç ihtimal de vermiyorum!