Paylaş
Eğer oradaki afet bir doğal afetse orada kusur tartışılır ama buradaki kusur kesinlikle tartışılmaz” dedi.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik de “Bizim madenlerde iş sağlığı ve güvenliği sorumluluğumuz var, Enerji Bakanlığı da madenlerden sorumludur. Müşterek sorumluluk var” diye konuştu.
Soma katliamının ilk gününden beri söylediğimiz şeyleri tekrarlamış oldular.
O madende sağlıklı koşullarda üretim yapılmasını sağlamak ile görevli iki bakanlık vardı ve bağıra bağıra geliyorum diyen kaza önlenemediğine göre bu bakanlıklar işlerini düzgün yapmamışlar demektir.
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik de dün şöyle konuştu:
“Bir insanın bir olayda, kusuru varsa ihmali varsa eksikliği varsa ve bir şekilde, şu veya bu şekilde bir sorumluluk üstlenmişse demokrasilerde istifa mekanizması çalıştırılır, çalıştırılması gerekiyor.”
Evet demokrasilerde böyle olur, böyle olmalıdır, dünyanın her yerinden örnekleri biliyoruz.
İlk günden beri de bakanların sorumluluklarına dikkat çekip istifa etmeleri gerektiğini hatırlatıyoruz.
Neden istifa etmeleri gerektiğini, yine Hüseyin Çelik’in sözlerinden öğrenelim:
“Şu anda Soma ile ilgili olarak Devlet Denetleme Kurulu bir taraftan, Çalışma Bakanlığı bir taraftan, bir taraftan Enerji Bakanlığı, devletin bütün kurumları bütün teftiş ve denetim mekanizması burada incelemeler yapıyor, araştırmalar yapıyor. Burada idari bir inceleme, soruşturma yapılıyor, adli inceleme ve soruşturma yapılıyor.”
Çelik’in sözünü ettiği bu teftiş ve denetim mekanizmalarının sağlıklı çalışabilmesinin yolu, şu anda bakan olarak o teftiş kurumlarının da amiri konumunda olan bakanların, o görevlerinden ayrılması ile mümkün olabilir.
Teftiş Kurulları, kendi amirleri konumunda bulunan bakanları suçlayabilecek durumda değiller.
Sağlıklı teftiş, teftiş edilenin, teftişi gerçekleştiren kurumun başında olmaması ile mümkün olabilir.
Bakanlar istifa etmeli ve teftiş kurullarının bağımsız ve rahat çalışabilmesinin önünü açmalıdırlar.
Bir AFAD görevlisinin notları
SOMA’daki kurtarma çalışmalarında fedakârca çalışan Manisalı bir AFAD görevlisinden bir mektup aldım.
Yerim elverdiğince bu mektubu sizlere de sunmak istiyorum. Okuyalım ki Soma’da meydana gelen “şeyin” aslında kaza değil, taammüden işlenmiş bir cinayet olduğunu, bundan sonra madenlerde ne tür önlemler alınması gerektiğini bir kez daha hatırlayalım:
“1– Olay günü bölgemden saat 17.30 gibi 10 arama kurtarma teknisyeniyle hareket ettik, 19.25 te maden sahasına vardık.
Hemen her şey 2–3 saatte olup bitmiş, fakat bu sahaya en yakın ve en ehil arama kurtarma birliği 3 saat (İzmir Sivil Savunma, 100 personel), Manisa AFAD (25 personel) ise 2 saat mesafedeydi. (Demek ki kimsenin aklına böyle bir kazaya anında müdahale edecek uzman bir ekibi, maden sahasında konuşlandırmak gelmemiş!)
2– İlk gözümüze çarpan, bu tip bir zehirlenme için kurulan ‘umke’ istasyonunun kaza bölgelerinden çok geride, madenin girişinde, dolayısıyla erken müdahale için çok geç kalınabilecek bir yerde olduğuydu.
30 ppm (milyonda bir hacim) karbonmonoksit tehlike eşiği, 60 ppm zehirlenme eşiği, 100 ppm ölüm eşiği (10 dakikalık tam soluma), 150 ppm de kısa bir süre soluma ölüm demek iken ortalama 2 kilometrelik inişi olan parkurun ilk 1 kilometresinde yer yer 150-200 ppm gaz ölçüldü. Geri dönüşü zor olan bir zehirlenmedir bu ve umke istasyonunun mutlaka daha yakına, yangın ve gaz tehlikesi olmayan bölgelerden birine kurması gerekiyordu. Kaldı ki gaz tabana çökmüş, yukarıda olanlar hiçbir tehlikeye maruz değildi, olamazdı da.
3– Karbonmonoksit zehirlenmesi zor, müdahale şansınız gaz konsantrasyonu yükseldikçe az olan, elinizdeki zamanı çok profesyonelce kullanmanız gereken bir zehirlenme tipidir, ancak temiz hava desteği ile çözülür. Bu yüzden yanımıza solunum cihazı ve yedek tüp aldık, ilkyardım çantasına dahi ihtiyaç duymadık, fakat yolda maskesiz, tüpsüz, dedektörsüz o kadar çok ölü madenci vardı ki! Teçhizatsız, dedektörsüz, maskesiz, eğitimsiz ve karşılaştığı tehlikeyi kurtarmacı yaklaşımı olmadan, delikanlıca ama acemice gögüsleyen o insanların diğer arkadaşlarını almaya gönderilmeleri ve böyle ölmeleri ayrı cinayet davasıdır bizce.
4– Temiz hava girişi olduğu söyleniyor: Havadan ağır bir gaz, tabandan aspire edilmedikçe, tabandan emilmedikçe sahadan çekilmez. Sirkülasyon olmadıkça konsantrasyonu azalmaz.
5- Maskelerinin yardımı olamaz çünkü 1 km gidiş geliş boyunca kaybedecekleri süre 2 saate yakın, bu maske 20-30 dk kullanılabilir, 100 ppm’i aşan monoksit konsantrasyonuna ya kanisterli ve tam yüz maskeli temiz hava tüpüyle ya da dışarıdaki havayı siz çekerken minik bir reaktörde (soda lime) temizleyen kapalı devre solunum sistemiyle inmeniz lazım. Tavşanlı ve Zonguldak’tan gelen bütün tahlisiyecilerin sırtında kapalı devre solunum seti vardı, ilk anda kurtarmaya gönderilen ve kurtarılacak duruma gelmeden hayatlarını kaybeden madenci kardeşlerimizin maskeleri bu kadar yüksek konsantrasyonda bir monoksiti süzemez.
6– Yüksek konsantrasyonda gazı solumak (100 ppm’den sonra) bir yorgunluk, dinlenme isteği, bulantı, ağız-burun kanaması ve sızma getirir, çoğu zehirlendiğini dahi anlayamadı, anladıklarındaysa geçti, çünkü vücut oksijensiz kalıp tükenmişti, çıkarken, otururken, bant-konveyörlerde pek çok insan böyle karşıladı ölümü. Çünkü bu gazı tanımadıkları, belirtileri ölçemedikleri ölme biçimlerinden anlaşılıyor.
Ve bu ölme biçimlerine bakarak söylemeliyim, kesinlikle eğitimsizdiler, teçhizatsızdılar, savunmasızdılar, çaresizce girdiler. Böyle girmemeliydiler, ölü sayısının artmasının temel sebeplerinden biri budur.
7– Gaza maruz kalıp kurtarılmayı bekleyenlerin ise yüksek konsantrasyonda hemen hiç şansları yoktu, maskeleri işlevsizdi, dedektörleri de yoktu!
8– Kriz en başından sonuna yanlış–eksik yönetildi, her anında kafası kopmuş tavuklar gibi oraya buraya koşan kişilerden ve siyasadan doğan yetki karmaşası yönetmeyi o kadar zorlaştırdı ki ilk iki saat boyunca başına bareti alan madenden içeri girdi.”
Paylaş