GEÇENLERDE üç polisin koruması altında olan bir genç kadın, kardeşleri tarafından işlenen bir töre cinayetine kurban gitti.
Önceki gün de Erzurum’un Aziziye ilçesinde şiddete uğrayan bir kadını korumak üzere göreve giden iki polis memuru, şizofren kocanın saldırısına uğradı. Polislerden biri kalbinden bıçaklanarak öldü, diğeri sırtından bıçaklanarak yaralandı.
Erzurum Valisi “Polisler boş bulunmuş” diyor.
Bu iki olayın sorumluları belli ve o da şizofren koca değil: İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü!
Çünkü polislerin eğitiminin iyi yapılmasından sorumlu olanlar onlar. Birincisi siyaseten sorumlu, ikincisi idari olarak sorumlu!
Belli ki polislerin eğitimi yeterince ciddiyetle yapılmıyor ve bu kurumun en tepesindeki iki kişi de bunu hiç umursamıyor!
Dünyanın neredeyse her yerinde dolaştım. Polis rejiminin hâkim olduğu diktatörlükleri bir yana bırakıyorum.
Böyle olaylar mesela ABD’de, İngiltere’de ya da kara Avrupa’sının öteki demokratik ülkelerinde yaşanmazdı.
Göreve giden bir polis, hangi prosedürleri uygulayacağını, öncelikle kendi güvenliğini nasıl sağlayacağını ezbere bilir, ona göre davranırdı.
Ama belli ki bizim polislerimizin bu konudaki eğitimleri son derece zayıf. Bunu İstanbul’da gece vakti sıkça rastladığımız polis uygulamalarında da görmek mümkün! Polisler açık hedef olarak ortalık yerde dolaşıyor ve güya “uygulama” yapıyorlar.
Ve gencecik polisler, sadece amirleri onları iyi eğitmeyi başaramadığı için ölüp gidebiliyor.
İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü’nün bu sorumluluğu üstlenerek, demokratik bir ülkede olması gerektiği gibi istifa etmelerini beklemiyorum. Ama polisten bu kadar çok şey beklerken hiç olmazsa onların eğitimlerine gereken özeni göstermelerini beklemek de hakkımızdır!
Çelik, durumu algılamaktan uzak
AKP yöneticisi Hüseyin Çelik, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Uludere’ye gidebilmesi için helikopter tahsis edilmemesini şöyle açıkladı: “Ana muhalefet partisi lideri helikopter istediğinde verilirse yarın Selahattin Demirtaş da ister”.
Belli ki Hüseyin Çelik Türkiye’nin nasıl bir dönemden geçtiğinin farkında bile değil.
Böyle bir yolculuk sırasında bir muhalefet partisi liderinin başına bir şey gelmesinin nelere yol açabileceğini algılayabilmekten uzak.
Kılıçdaroğlu’nun Uludere’ye giden konvoyunda bir de trafik kazası oldu ve şans eseri bir acı olay yaşanmadı. O kazada bir can kaybı yaşansaydı bunun siyasal ve sosyal sonuçları neler olabilirdi, düşünemiyor bile!
Hükümet, gerektiğinde Selahattin Demirtaş’ın da güvenliğini düşünmek zorundadır, bunu da unutuyor.
Ve ilk günden beri hükümetin bu olay ile ilgili olarak kamuoyunda uyanan hassasiyeti anlayamadığı da ortaya çıkıyor.
Çok fanatik bazı kişiler dışında herkes bunun bir kaza olduğunun farkında ama hükümet hâlâ “Biz bilerek sivilleri bombalamadık” demeye çalışıyorlar.
Evet, bu kuşkusuz ki bir kaza ama bu kazada kim sorumlu onun hesabını vermeleri gerekiyor.
“Genelkurmay artık bizim Genelkurmayımız” mantığından uzaklaşıp, 35 insanın canına mal olan bu kazaya neden olanlara bedel ödetsinler.
Elbette bir de devlet adına resmi özür dilemeliler.