Paylaş
Kalaşnikoflar, pompalı tüfekler, tabancalar ve el bombalarından oluşan 80 bin silah.
Havuz gazetesinin haberine göre, devletin istihbarat organları bu adresleri tek tek tespit etmiş.
Zaten raporu da onlar yazmış.
Hatta hangi adreste, hangi marka ve cinsten silahtan kaç adet depolandığı bilgisi bile bizim istihbaratçılarda mevcutmuş.
Bunu okuyunca insan merak ediyor tabii: Peki bu silahların depolanmakta olduğunu biliyordunuz da neden gidip engel olmadınız?
Verebilecek cevapları yok, çünkü büyük olasılıkla bu haber de Sümeyye Hanım’a suikast haberi gibi palavra.
Çünkü bu dehşetengiz haber şöyle bitiyor:
“Yakında bu adresleri de kapsayan kapsamlı bir iç güvenlik operasyonu yapılacak ve silahlar toplanacak!”
Bunu okuyunca “Tamam” dedim, “askeri darbe dönemlerindeki gibi bir iç güvenlik operasyonu geliyor. Bu 80 bin silah haberini de bu operasyona zemin hazırlamak için uydurdular”.
Bu iç güvenlik operasyonu denilen şeyin bir tek amacı vardır: Muhalifleri, sendikacıları, beğenilmeyen dernek yöneticilerini, hoşa gitmeyen aydınları, gazetecileri toplayıp bir süre içeride tutmak için yapılır.
Belli ki böyle uyduruk raporlarla önce MGK’ya gidiyorlar, sonra bunu gazetelere servis ediyorlar.
Amaçları belli: Hukuk içinde kalarak yapamayacakları bir operasyona zemin hazırlamak!
SAVCI BEY YANDAŞ TELEVİZYONU UNUTTU
SAVCI Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmesiyle sonuçlanan adliye baskını ile ilgili fotoğrafları yayınlayan gazetelere dava açıldı.
Davayı açan savcının iddiasına göre bu fotoğraflarla “terör örgütü propagandası” yapılıyormuş!
Bu “terör örgütü propagandası” iddiasını Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ortaya atmıştı.
Devletin iki tepe yöneticisinin iddiasının savcılık iddianamesine dönüşmesi de gecikmedi, çünkü bu ülkede artık bu işler böyle yürüyor.
Onlar bu iddiayı ortaya atarken biliyorlardı ki gazetecileri suçlarlarsa dikkatleri dağıtabilirler.
Nitekim öyle de oldu, böyle bir olayı önleyemeyen hükümetin sorumluluğu konuşulamadı bile.
Savcılar da aldıkları talimatı yerine getirdiler ve bu gerekçeyle muhalif basına davaları dayadılar.
Eminim şimdi savcılıktan bir açıklama yapılacaktır: Hayır, biz talimatla harekete geçmedik, suçu kovuşturuyoruz filan falan...,
Bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum çünkü şehit savcının rehin alınma görüntüleri ilk kez Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en çok sevdiği kanalda yayınlanmıştı.
Hatta bu kanala “yarı resmi” bile diyebiliriz.
Kanalın sahibinin kim olacağına Erdoğan karar vermişti, havuz kurulma hikâyelerini hatırlayalım.
Kanalı yöneten kişi de damat milletvekili Berat Albayrak’ın kardeşinden başkası değil, yani bu bir tür aile işi sayılabilir.
Şehit savcının rehin alınma görüntülerini Türkiye ilk kez bu kanalda, Can Okanar’ın programında izledi.
RTÜK bu nedenle kanala uyarı cezası da verdi ama savcı bey, nedense “terör propagandası” davasını kanal için açmadı. Açmadı, çünkü kendisine verilen talimatta o kanal yer almıyordu.
Açmadı çünkü amaç, “terör propagandasını” cezalandırmak değil, her türden muhalif medyaya gözdağı vermek, parmak sallamak!
MİT ÜRETTİ, AA HABERLEŞTİRDİ!
- ŞEMS Ethem’in iki gazetesi seçimlerden önce bomba bir iddia ortaya atmıştı.
İddia Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’a düzenlenecek bir suikast hazırlığı ile ilgiliydi.
Güya Taraf yazarı Emre Uslu ile CHP milletvekilleri Umut Oran ve Akif Hamzaçebi bu konuda birbirlerine direkt tweet’ler atmışlardı.
Savcılık iki bilirkişi raporuyla söz konusu tweet’lerin “sahte” olduğunu tespit etti ve iki gazetenin sorumluları hakkında “yayın yoluyla zincirleme hakaret ve iftira” suçlamasıyla toplam 5 ayrı dava açtı.
Bununla ilgili haberi gazetemizde okumuşsunuzdur.
Ben de savcılık soruşturması sırasında bu palavrayı yayınlayan gazetecilerin kendilerini nasıl savunduklarını merak ettim ve muhabir arkadaşımız Nurettin Kurt, bana dosyayı yolladı.
Gazetenin sorumlu müdürü Mustafa Dolu’nun ifadesi Anadolu Ajansı ve “istihbarat kaynaklarını” gündeme getiriyor.
Savunmasında verdiği bilgilere göre, bu haber istihbarat yetkilileri tarafından Cumhurbaşkanı’na rapor edilmiş.
Anadolu Ajansı da belli ki bu kaynaklardan kendisine ulaştırılan bilgileri bu gazetelere özel olarak servis etmiş.
Böyle bir ciddi iddia neden ajansın bültenine konulup, tüm abonelere geçilmemiş, bu bir soru!
Olayın nasıl geliştiğini kolayca tahmin edebiliriz: İstihbarat servislerinde muhalefeti zor durumda bırakacak böyle sahte tweet’ler üretildi.
Sonra bunlar Anadolu Ajansı’ndaki bir ekip tarafından haber dili ile yeniden yazıldı.
En son olarak da kullanılmaya elverişli gazetelere servis yapıldı. Bu haberlerden bazıları havuz gazetesine giderken, bazıları da Şems medyasına dağıtıldı.
Olup biten bundan ibarettir.
Gördüğünüz gibi bu beyler en aşağılık yalanları uydurmak konusunda hiçbir tereddüt göstermiyorlar.
Varsa yoksa o uydurdukları yalanların, attıkları iftiraların seçimlerde işe yarayıp yaramayacağı.
Seçimlerde işlerine yarayacağını bilseler daha başka neleri yaparlar, bilemedim.
Onların hayal güçlerine bizim hayal gücümüz yetişemiyor, biliyorsunuz.
Bir de şunu merak ediyorum tabii: Kızının adının böyle bir yalana alet edilmesinden Cumhurbaşkanı’nın haberi var mıydı?
O cenahta işlerin nasıl döndüğünü bilenlere soruyorum, bana yanıt vermelerine gerek yok.
Sadece kendilerine şunu sorsunlar: İktidar için daha nelerden fedakârlık edebilirler?
Paylaş