Paylaş
Vali’nin törende yaptığı konuşmada bir kere “kadın” kelimesi geçiyor, o da mecburen, “Kadınlar Günü” demek zorunda kaldığı için.
Onun dışında “kadın” kelimesini hiç kullanmıyor, yerine “bayan” demeyi tercih ediyor.
Biliyoruz ki “kadın” yerine “bayan” demenin bir tek nedeni var:
Bunu kibarlık olsun diye yapıyorlar, cinsiyet ifadesi olarak “kadın” demek sanki ayıpmış gibi.
Konuşmasında şöyle bir bölüm de var:
“Toplumda muhakkak ufak tefek arızalar oluyor. Bayana şiddet gösterenler oluyor. Baştan siz de evleneceğiniz erkeği iyi seçin, psikolojisini iyi ölçün. Böyle içkici, kumarcı vesaire manyaklarla evlenirseniz böyle olur. Onun için bu iş biraz da size kalmış; annelere, babalara kalmış. Her toplumda muhakkak çürük elmalar oluyor. İnşallah bu sorunlar da zamanla kanunlarımızla hallolacak”.
Her koruğun altında potansiyel bir ayyaş gören zihniyetin bir tezahürü bu!
Sanki kadına karşı şiddetin tek nedeni buymuş gibi!
Vali Bey belki farkında değil, ama kadına karşı şiddeti Peygamber hadislerine dayandıranların bile yaşadığı bir toplumdayız. Kadına şiddeti meşru gören toplumsal ve dini gelenekler ile “içkinin” ne alakası var?
“Zamanla kanunlarımızla hallolacak” diye çözümü de müjdeliyor.
Sadece bir kadına değil, herhangi birisine de şiddet uygularsanız, sizi cezalandıracak kanunlarımız yıllardır var.
Kumar zaten yasak, oynamak da oynatmak da, bununla ilgili kanunlarımız da var.
“Zamanla kanunlarımızın halledeceği” bu durumda bir tek “içki” konusu kalıyor.
İnsanların yaşam biçimlerine kanun ile müdahale etmenin hazırlığı mı var yoksa?
İslamofaşistler yine içki meselesini gündemlerine aldılar, oradan buradan yasaklama haberleri gelmeye devam ediyor.
Bir yandan “demokratikleşerek” Kürt meselesini halledeceğiz, diğer yandan insanlara nasıl yaşayacaklarını kanun zoruyla dayatacağız!
Bu ikisi bir arada nasıl olacak?
Örgüte üyeler, kimseye bağlı değiller
DÖRDÜNCÜ yargı paketine yönelik eleştirilerin temel çıkış noktası sürmekte olan bazı davaların sanıklarının salıverilmesi sonucunu yaratmamış olmasıdır.
Adalet Bakanlığı, söz konusu düzenlemenin AİHM kararlarının oluşturduğu çerçeve içinde bulunduğunu ve bu nedenle Türkiye’nin AİHM’de hep dava kaybeden ülke olmaktan çıkacağını savunuyor.
Ben o kadar iyimser değilim.
Evet, bu paket önemli düzenlemeler yapıyor ama adil yargılanma hakkı ile ilgili temel sorunumuzu çözmüyor.
Çözmesini beklemememiz de gerekirdi aslına bakarsanız. Sürmekte olan davalara, kanunları değiştirerek müdahale etmek, yasama organının kendisini yargı gücünün yerine koyması da demektir.
Sorunumuz bir bütün olarak yargı sistemimizin sorunu.
Sadece Ergenekon, Balyoz, KCK davaları ile ilgili bir sorun değil.
Türkiye’de polis adeta tek başına yargının bütün fonksiyonlarını yerine getirir hale gelmiş ve bunun kanunlarla filan bir ilgisi yok.
Polis, herhangi bir nedenle sizi bir örgüte üye olmakla suçlarsa, bundan kurtulmanız mümkün değildir. Savcı, polisin kendisine verdiği soruları sorar, iddianamesi polisin soruşturma dosyasının bir kopyasıdır, yargıçlar da bunu hiç sorgulamaz. Sonunda bir afiş astı diye insanlar terör örgütü üyesi diye yıllarca tutuklu yargılanırlar.
Dün CHP’liler “askeri casusluk davası” ile ilgili iddianame için bir açıklama yaptılar. İddianameye göre askeri casusluk yapmak için kurulduğu ileri sürülen gizli örgütün hiçbir yöneticisine bağlı olmayan örgüt üyesi sayısı 75!
Hem bir gizli örgüte üye olacaksınız, hem de örgütün hiçbir yöneticisi ile ilgili bir bağlantınız olmayacak.
Nasıl olabiliyor? Çok basit! Çünkü polis onları “Örgüte üyedir” diye savcıya teslim etti, savcı “Örgüte üyedir” diye yargıca, yargıç “Örgüte üyedir” diye gardiyana!
Sorgulanması gereken adalet düzenimizin bu alışkanlığıdır!
Başörtülü penguen
TİMAŞ’ın açıklamasına göre Paytak Penguenler ile Tanışalım isimli kitaptaki, anne penguen illüstrasyonuna başörtüsü eklenmemiş, bu kitabın orijinalinde de böyle imiş.
Dün bununla ilgili bir yorum yazmıştım. Yazımın anafikri bu açıklamayla değişmiyor, “başörtülü penguen” yerine “namaz kılan örümcek adam” kelimelerini koyarak da okuyabilirsiniz.
Paylaş