ERGENEKON Davası ile ilgili olarak hazırlanan 2. iddianame dün açıklandı.
İddianame ile ilgili bilgilerin önemli bölümü zaten bir süredir gazetelere yansımış bulunuyordu, bu nedenle bir sürpriz ile karşılaştığımız söylenemez.
Şimdi artık herkesin susması ve adil bir yargılama ile gerçeklerin ortaya çıkmasını beklemesi gerekiyor.
Savcılığın sadece söylentiler ve gizli tanık ifadeleri ile yetinmeyerek, suçu kanıtlayan somut delilleri ve bağlantıları da ortaya koymasını bekliyorum.
Yargılamanın adaletine gölge düşürmeyecek, savunma hakkını kısıtlamayacak hızlı bir yargılama gerekiyor. Aynı şekilde sanık avukatlarının davayı gereksiz yere uzatarak sündürmelerine de izin vermeyecek bir yargılama olmalı bu.
Bu süre içinde yargılanan kişilerin "sanık" olduklarını, mahkeme kararını verene kadar suçlu muamelesi görmemeleri gerektiğini de bir kez daha hatırlatmak isterim.
Yargılama başladığına, delillerin toplanması tamamlandığına göre gözaltı sürecinin de bir cezalandırma biçimi olmaması gerektiğinin de altını çizeyim.
Türkiye, iddianameye göre bir askeri darbenin eşiğinden dönmüş ve bu yolda birçok başka suç da işlenmiş. Bu ülkede gerçek bir demokrasinin kurulup yaşatılması, böyle bir suç var ise bunun vakit geçirilmeden örnek olacak şekilde cezalandırılmasını gerektiriyor.
Unutmayalım ki en kötü demokratik yönetim bile bir askeri darbeden daha iyidir!
’Kürdistan dedi mi’ tartışması
CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül, Kuzey Irak’taki özerk Kürt yönetimi bölgesi için "Kürdistan" dedi mi, demedi mi? Şimdi tartışma konumuz bu!
Cumhurbaşkanı söylemediğini bildiriyor. "Irak’ın kuzeyinde bir Kürt yönetimi var, bunu söyledik" diyor.
Cumhurbaşkanı’nın uçağında bu konuşmayı izleyip, bütün ülkeye duyuranlar tecrübeli gazeteciler. İçlerinde bir tek Milliyet yazarı Hasan Cemal, Cumhurbaşkanı’nın böyle söylemediğini yazıyor. "Benim anımsayabildiğim kadarıyla söylemedi" diye ihtiyatlı bir ifade kullanıyor.
Dünkü Hürriyet’te bu konuşmanın yapıldığı uçağın içinden çekilmiş bir fotoğraf vardı. Daracık uçak koridorunda çoğunluğu ayakta dokuz gazeteci ve ortalarında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.
"Uçakta ayaküstü basın toplantılarında" bulunmuşluğum var. Bir yandan uçağın gürültüsü, diğer yandan şartların olumsuzluğu bazen sözlerin tam anlaşılamaması sonucunu yaratabilir ve gazeteciler kendi notlarındaki eksiklikleri diğer arkadaşlarının notlarından tamamlayabilirler.
Çoğunluğun "evet söyledi" demiş olması bana bu ihtimali de düşündürttü.
Bir diğer olasılık Turgut Özal’dan beri siyasi hayatımıza girmiş olan "test" olayı olabilir.
Yani Cumhurbaşkanı söz arasında "Kürdistan" diyerek, bu sözü söylemesinin kamuoyunda yaratacağı tepkiyi test etmek istemiş olabilir.
Böyle durumlarda söz zaten öyle söylenir ki sonradan "Hayır demedim" demek her zaman mümkündür.
Öyle veya böyle bu söz kamuoyunda tartışıldı ve görebildiğim kadarıyla muhalefet partileri sözcülerinden başka kimseyi rahatsız etmedi.
Bu da zaten göz önünde olan bir gerçeği konuşmanın toplumda sıkıntı yaratmayacağını gösteriyor diye düşünüyorum. Evet, o bölge Irak’ın kuzeyinde bulunuyor ama Türkiye dışında basılmış hangi haritaya baksanız üzerinde "Kürdistan" yazıyor.
Değiştiremeyeceğiniz gerçekler ile boğuşacağınıza, o gerçeklere göre şekillendirilmiş politikalar üretmek toplumlar için her zaman en doğrusudur.
Koklamaya kıyamam benim güzel manolyam!
NERESİNDEN baksanız iç sıkıcı, bunaltıcı bir ortamda yaşıyoruz.
Böyle bir ortamda, hiç olmazsa İstanbulluların içlerini ferahlatacak bir haber vereyim dedim.
Bebek’teki İnşirah Yokuşu’nun hemen başındaki köşkün bahçesinde yer alan manolya ağacı, yeniden çiçeklendi.
Her biri bir yumruk büyüklüğünde bembeyaz çiçeklerle süslü, gelin gibi bir ağaç. Kışın yaprakları dökülen bir cins bu, "liliflora" denilen türden.
Büyüklüğüne bakılırsa doğal büyüme sürecini tamamlamış olmalı. Kalın yeşil yapraklarını yıl boyu dökmeyen akrabası "grandiflora"lar kadar büyüyemiyor.
Büyük yeşil yapraklı olanlar nazlı nazlı çiçek açarlar, insanlara güzelliklerini gıdım gıdım verirler. "Liliflora"lar öyle değildir, her şeylerini bir an önce ortaya sererler. Gönlü geniş ağaçlardır bunlar.
Bu anıtsal ağaç ile ilgili duygusal bağlantımı bu köşenin eski okuyucuları hatırlayacaklardır. Daha önceki yazılarım yayımlandığında bir kısım okuyucu beni "geç haber vermek ile" eleştirmişti.
Bir yandan rüzgár ve yağmur gibi dış etkenler, diğer yandan doğanın kuralları çiçeklerin ağaç üzerinde uzun süre kalmasına engel oluyor çünkü.
Bu kez eski hatamı tekrarlamayacağım. Çiçekler açalı dört gün oluyor, kuvvetli bir lodos ve sağanak yağmur da kapımızda.
Genç-yaşlı áşıkların, doğaseverlerin ve çocuklarına bir ağacı sevmenin ne kadar önemli bir şey olduğunu öğretmek isteyenlerin haberi olsun!