Paylaş
CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, son günlerdeki hava sahası ihlalleri ve uçaklarımıza radar kilitleme olayları ile ilgili olarak şöyle konuştu:
“Rusya’nın Suriye’de yaptığı orada kendine bir üs kurmak istemesi ve bizim sınırlarımızı ihlal etmesi.”
Cumhurbaşkanı bu bilgiye nereden ulaştı bilemiyorum ama büyük olasılıkla o bilginin kaynağı Dışişleri Bakanlığı değil, Saray’daki kerameti kendinden menkul danışmanlar ordusu olmalı.
Öyle olmasaydı geçtiğimiz günlerde “Rusya’nın Suriye’ye bir sınırı yok, Rusya Suriye ile niye bu kadar ilgileniyor” diye garip bir soru da sormazdı zaten.
Cumhurbaşkanı’na herkesin bildiği bir sır vereyim ama benden duymuş olmasın: Rusya’nın Suriye’de bir askeri üssü var hem de 1971 yılından beri!
1971 yılında Sovyetler Birliği döneminde bu üs kurulmuştu, 2005 yılında yenilenen anlaşmayla Rusya daha uzun yıllar Akdeniz’de, Suriye’nin Tartus liman kentinde bulunan bu üssü kullanmaya devam edecek.
Bu üs Rusya için Akdeniz’deki varlığını korumak anlamına geliyor ve bundan vazgeçmeyeceğini daha Suriye’nin içi karışmadan önce bile tahmin edebilmek mümkündü.
Rusya’nın sadece bu üssü korumak için bile Esad’ı terk etmeyeceğini görebilmek için falcı olmaya da gerek yoktu.
Bugün geldiğimiz nokta, Türkiye’nin Suriye politikasının ne kadar yanlış olduğunu bir kez daha görmemizi sağlıyor.
Türkiye, Suriye’de iç karışıklık başladığında Suudi Arabistan-Katar ikilisi ile birlikte ateşin üzerine benzin dökmeseydi bugün Rusya ile karşı karşıya da gelmeyecekti.
Çekilen bir taşın, başka taşları da devirebileceği hesaplanmadı.
Bir satranç oyuncusu gibi davranıp gelecekte nelerin olabileceğini hesaplayarak oynamadı. Sadece atacağı zara güvenen bir tavla oyuncusu konumuna düştü ve “gele” atmaya devam ettiği için de artık oyunda belirleyici bir konumu da yok.
Suriye bir daha bir araya gelemeyecek şekilde parçalandı. Sınırımızın Suriye tarafında bağımsızlığa çok yaklaşmış bir Kürt yönetimi oluştu. Aşırı dinci gruplar Suriye’de cirit atıyor. 2 milyondan fazla Suriyeli topraklarımıza göç etmek zorunda kaldı. Türkiye, taşıyamayacağı kadar büyük bir yük altına girdi.
Bütün bunları hesaplamak mümkündü.
Bir ülkede içsavaş çıkmasından en çok çekinmesi gerekenlerin, o ülkenin sınır komşuları olması gerektiği gerçeğini ihmal etti.
Ve şimdi “Bizi Şanghay Beşlisi’ne alın” dediği Rusya’ya karşı, NATO’ya güveniyor.
Türkiye, NATO ile Rusya arasındaki güç mücadelesinin hava sahası oluyor, farkında bile değil.
Koalisyondan CHP kaçmış!
BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu’nun koalisyon görüşmeleri yaparak bir hükümet kurmaya çalışmak yerine Saray’ın planını uygulayarak, erken seçime gitmesini, seçmene nasıl izah edeceğini merak ediyordum.
Merakımı Erzurum’da yaptığı konuşmada giderdim.
Şöyle anlatıyor: “7 Haziran’dan sonra milletimiz ne dediyse başımızın üzerine dedik. Koalisyon görüşmelerini iyi niyetle yaptık. Aynı iyi niyeti ve samimiyeti muhataplarımızdan göremedik. Milletimiz minderden kaçanları, taşın altına elini koymayanları gördü.”
Başbakan, belli ki bütün seçmenleri kolayca kandırılabilecek çocuklar gibi görüyor.
Milletimizin gördüğü şey şuydu:
Cumhurbaşkanı, bugüne kadar yaşadığımız geleneklere aykırı olarak Davutoğlu’na hükümet kurma görevini vermek için TBMM Başkanlık Divanı’nın kurulmasını bekledi.
Seçimden sonra neredeyse bir ay böylece boşa gitti, kimse kimse ile koalisyon pazarlığı yapacak ortamı bulamadı.
Davutoğlu, Başbakanlık görevini alınca CHP ile “istikşafi” adını verdiği görüşmeleri başlattı. Bu süre içinde herhangi bir koalisyon pazarlığı yapılmadı.
CHP’ye görüşmelerin sonunda teklif edilen şey, 2 aylık bir seçim hükümeti kurmaktı!
Yani CHP, Davutoğlu’nun teklifini kabul etmiş olsaydı dahi millet yine kasım ayında seçim sandığının başında olacaktı.
Koalisyonu engelleyen ve erken seçimi zorlayan Cumhurbaşkanı’ndan başkası değildi.
Çünkü koalisyon olduğu vakit, Saray’da tek başına kalacağını, hükümetin işlerine eskisi gibi müdahale edemeyeceğini biliyordu.
Şimdi araştırmalar gösteriyor ki çok büyük bir sürpriz olmaz ise 1 Kasım’daki seçimden sonra da 7 Haziran’daki gibi bir tablo çıkacak.
Bakalım o vakit Erdoğan ve Davutoğlu ne yapacak?
Bir seçimi daha zorlamak isteyeceklerini şimdiden söyleyebilirim.
Sancak’a saldıranlar ne oldu?
STAR Medya Yönetim Kurulu Başkanı Murat Sancak’a, iki saldırgan güpegündüz 18 kurşun sıktılar ve olay yerine geldikleri otomobille kaçtılar.
Saldırının üzerinden bir buçuk ay geçti, henüz yakalanan kimse de yok.
İstanbul’da Emniyet’in kullandığı MOBESE kameralarının dışında sayısı 100 binden fazla güvenlik kamerası var.
Polis, bir suç işlendiği vakit gerekli görürse bu görüntülerin tümüne ulaşabiliyor.
Hatırlarsanız Amerikalı fotoğrafçı Sarai Sierra’nın cesedi ve katili, yüzlerce saatlik kamera görüntüleri taranarak bulunmuştu.
Emniyet’in bu konuda son derece iyi yetişmiş bir elemanlarının olduğunu, kamera görüntülerini tarayarak suçluları teşhis edip yakalayabildiğini biliyoruz.
Ancak nedense Murat Sancak’a 18 kurşun sıkanlar ile ilgili bir ipucu henüz yok.
Bu kadar zaman içinde bütün görüntülerin taranmış, zanlıların en azından olay yerine geldikleri aracın izinin bulunmuş olması gerekirdi.
Fakat hâlâ ortada bir zanlı yok!
Bu durum gerçekten açıklanmaya muhtaç.
Emniyet’in elini tutan birileri mi var yoksa Emniyet mi bu işi savsaklıyor, bunu merak ediyorum.
Paylaş