KELİMENİN kökeni Fransızca; ama artık neredeyse bütün dillerde kullanılan psikolojik bir kavramı karşılıyor: Empati! Türkçe’de de bu kelime kullanılıyor; ama ille "öz Türkçe" olsun diyenlerdenseniz "duygudaşlık" kelimesiyle karşılayabilirsiniz.
Başka yazarların, köşelerinde yazdıkları fikirlere karşı olsam bile bunu genellikle kendime saklarım. Ancak, Ayşe Arman’ın dün Hürriyet’te yazdıklarını okuyunca, bunun üzerine bir şeyler söylemek istedim. "Empati" kelimesi üzerinde durmam bundan kaynaklanıyor.
Arman,Sanem Çelik’in evli sevgilisiyle yakalandığını anlayınca saklanmasından yola çıkarak şöyle bir yorum yapmış: "Saklandığına göre iyi bir şey yapmadın Sanem."
O halde bir "empati" yapmanın zamanıdır diye düşündüm.
Bir otomobilin içindesiniz, şu ya da bu nedenle toplumun hazzetmeyeceğini düşündüğünüz bir şekilde sevgilinizle öpüşüyorsunuz. Derken bir flaş patlıyor, ya da bir kameranın ışığı otomobilin içini aydınlatıyor. İlk tepkiniz ne olur?
Pişmiş kelle gibi sırıtarak poz mu verirsiniz, yoksa en insani hareketi yaparak saklanmaya mı çalışırsınız?
Ya da üç kişi bir odada oturmuş gevezelik ediyorsunuz. Birden kapı açılıyor, içeri elinde kamera olan birileri giriyor. Öylece oturur kameraya bakabilir misiniz? Yoksa anormal hiçbir şey yapmadığınız halde, sanki karışık bir şeyler çeviriyormuşsunuz gibi toparlanmaya mı çalışırsınız?
Sanırım insani tepki her iki soruda da ikinci tavır olur. Saklanmaya çalışırsınız, toparlanmaya çalışırsınız.
Bu nedenle Sanem Çelik’in bu insani hareketine bakarak "demek ki suçlusun" yorumu yapmak doğru olmaz.
Arman’ın da tutucu-ahlakçı bir yaklaşımla bunları yazmadığı yazısından anlaşılıyor. Ama bir aşk ilişkisinde "suçlu" aramak yine de doğru değil.
Evsiz kadınları kısırlaştırmak
ANTALYA Sosyal Hizmetler İl Müdürü Ramazan Özcan’a atfen, yerel Antalya Gerçek Gazetesi’nde yayınlanan bir öneri, eminim dün sizlerin de dikkatini çekmiştir.
Özcan, gazetedeki habere göre şöyle bir tespitte bulunmuş: "Evsiz kadınlara bir çare bulmak lazım. Sürekli hamile kalıyorlar, kürtaj parası vermektense kısırlaştırılmaları daha iyi."
Ramazan Özcan sözlerinin çarpıtıldığını belirterek şu açıklamayı yapmış: "Sokaklarda yaşayan insanların durumları çok kötü. Akli dengesi bozuk kadınlar var. Tiner, bali çeken erkekler var. Gece erkekler bu kadınlara tecavüz ediyorlar. Hepsi için bir çözüm olarak aklıma bu geldi."
Belli ki gayretli ve sorunları çözmek için fikir üretmeye çalışan bir memur var karşımızda.
Biraz daha düşünse belki sadece tinercilerin kısırlaştırılmasını önerebilirdi, bu bakış açısıyla aynı kapıya çıkıyor çünkü.
Ve o zaman kadın derneklerinin tepkilerini de çekmezdi; çünkü erkeklerin bu tür haklarını savunan erkek dernekleri kurmak maalesef kimsenin aklına gelmiş değil!
Sanırım kafam normal insanlar gibi çalışmadığı için asıl merakımı çeken konu, bu işlemin nasıl yapılacağı oldu.
Bu insanlar, sokak köpekleri gibi uzaktan atılan uyuşturucu iğnelerlebayıltılarak mı toplanacaklar mesela? Bu iş için belediye, araç tahsis edecek mi? Kısırlaştırılmış olanlar ile kısırlaştırılmamış olanları birbirinden ayırt etmek için ne yapılacak? Kulaklarına marka takmak bir çözüm olabilir mi?
"Dünya belediyecilik gurusu"Kadir Bey bu konuda ne düşünüyor? Kısırlaştırılmış olanların ileride tekrar üretken hale getirilmeleri söz konusu olursa nasıl bir yöntem izlenecek?
Dedim ya, kafam bir tuhaf çalışıyor. Gayretli bir memurun basit bir önerisi bile aklıma neler getiriyor!
Erbakan’ın kızı bu parayı nereden buldu?
NECMETTİN Erbakan’ın kızı Zeynep Baykoç ve kardeşi Kemalettin Erbakan hakkında Mali Suçları Araştırma Kurumu’na (MASAK) yapılan suç duyurusuyla ilgili olarak nasıl bir işlem yapıldığını sormuştum geçenlerde.
2004 yılında yapılan bu suç duyurusuna MASAK’ın nasıl bir işlem yaptığını hálá öğrenebilmiş değiliz.
Sorunun yanıtını beklerken birkaç soru da Erbakanlar’a sormak istiyorum.
Zeynep Baykoç ve Kemalettin Erbakan, iki kişiyle birlikte TMSF tarafından el konulan Kentbank’taki mevduatlarını alabilmek için dava açmışlardı.
Hesaplarda olduğu ileri sürülen paranın tutarı şu: 23 milyon 600 bin Amerikan Doları ve 3 milyon 400 bin Euro! Ülkede başbakanlık yapmış ve şu anda da Hazine’nin kayıp 11 trilyon lirasını ödemediği için mahkûm edilen bir siyasetçinin en yakınlarının bu kadar parayı nereden bulmuş olduklarını doğrusunu isterseniz ben çok merak ediyorum.
Bu para hangi ekonomik faaliyet sonucunda kazanıldı? Vergisi ödendi mi, ödendiyse ne kadar ödendi?
Hükümetin çıkardığı "dolaylı af kanunu" ile cezasını evinde çekmeyi bekleyen Necmettin Erbakan bu soruları yanıtlarsa, şeffaflık konusunda ileri bir adım daha atmış oluruz diye düşünüyorum.