Paylaş
Gelinin çok sinirlenip başkasıyla evlenmesinin nedeni, damadın düğün gecesi sara nöbeti geçirene kadar bu sorunundan hiç söz etmemesiydi.
Gelin bunun üzerine eniştesinin ailesinden bir erkeğe evlenme teklif etti, oğlan da kabul edince, düğün yeni damat ile yapıldı.
Tabii bunda düğün masraflarının tekrarlanacağı endişesi ne kadar rol oynadı bilemiyoruz. Çünkü Hindistan’da geleneklere göre evlilik teklifini kız tarafı yapıyor ve düğün masraflarını da kız tarafı karşılıyor.
Bunun hatırı sayılır bir servet olduğuna da kuşku yok çünkü Hindistan geleneklerine göre düğün günlerce sürüyor, süslemeler, giysiler, eğlenceler, yemekler derken dünyanın parası harcanıyor. Ayrıca yüklü bir drahoma da ödeniyor.
BBC, bu haberi “şaşılacak bir olay” gibi veriyor ama aslına bakarsanız, çok da şaşılacak bir durum yok bunda.
Birincisi Hindistan’da hâlâ görücü usulü evlilik daha çok görülen bir durum ve çiftlerin aynı kasttan olma gelenekleri de sürüyor.
Yani zaten bu bir aşk evliliği olmadığı için gelin, damadın peşinden hastaneye koşmak yerine başkasıyla kolayca evlenebilmiş.
Belli ki “Ha Ali Veli, ha Veli Ali, hepsi aynı değil mi” diye düşünmüş.
Çünkü âşık bir kadın, böyle bir gerekçeyle sevdiği adamı terk edip gitmez.Kızgınlık, intikam arayışı, hayatından çıkarmakta zorlandığı erkeği unutma çabası, daha rahat bir hayat özlemi vs hangi gerekçeyle olursa olsun, yapamaz.
Böyle bir durumla karşılaştığında en iyisi kendine yeni bir yol çizmektir, tabii tek taraflı bir aşk ile yanıp tutuşmuyorsan!
İki seçeneğiniz vardır: Katlanmak ya da unutmak!
Ama hangisini seçeceğinizi bilemezsiniz, bir kurt beyninizin içinde döner durur.
Terk edilen taraf için zor bir durumdur yani.
İkincisi, ben hiç şaşırmadım, çünkü günümüz “modern dünyasında” da tam olarak buna benzemese bile buna çok yakın olaylar oluyor, duyuyoruz.
“Mustafa bana evlenme teklif ediyor, sen evlenmeyeceksen onunla evleneceğim” gibi.
Ya da, bir nedenle sevgilisine kızan erkek ya da kadının, sevgilisini bıraktığına ilişkin bir mesaj bile atmadan gidip hemen birisini bulduğu örneklerdeki gibi.
Bu durumu başkalarından duyan erkeğin ya da kadının nasıl bir ruh durumu içine gireceğini de hiç düşünmezler böyle tipler zaten.
Nitekim Hindistanlı gelin de öyle yapmış, ilk evleneceği adam hastaneden çıkıp kapıya dayandığında yalvarıp yakarmaları, “Arkadaşlarımın alay konusu olacağım” çığlıkları işe yaramamış. Elbette böyle yola çıkılarak kurulan ilişkilerin sağlıklı ve uzun ömürlü olmadığını, yürümediğini de biliyoruz ama oluyor.
“Çiviyi çiviyle sökmek” belki marangozluk işlerinde geçerli bir yöntem olabilir ama insanlar çivi değildir, üzerine yeni bir çivi çakarak onu bulunduğu yerden çıkaramazsınız.
Gazetelerin magazin eklerinde de deli gibi âşık olduğunu söylediği insanı bırakıp iki hafta sonra başkasına da aynı şekilde âşık olduğunu söyleyebilenlere rastlıyoruz ama unutmayın ki onların gerçeklikleri, biz sıradan insanların gerçekliklerinden farklıdır.
Tabii gelin bu evlilikten sonra mutlu olacak mı, yeni eşiyle karşılaştığı ilk problemde “Ben ne hata yaptım” diye dizlerini dövecek mi, bilemeyiz.
Ama şunu biliyoruz ki bu evliliğin üzerinde hep o ilk geceki tuhaf olayın gölgesi de duracak.
Yeni damat, karısının her kararsızlığında bu olayı hatırlayacak, gelin her olumsuzlukta aslında aradığını bulamadığını düşünecek.
Sara krizi geçirip eli böğründe kalan genç adamın bu travmayı atlatmakta daha çok zorlanacağını da söyleyebiliriz.
Çünkü, biliyoruz ki kötü anıları unutmak zordur.
Ve hafızamızın derinliklerinde kaybolup gitmeyi reddeden bir kötü anıdan daha ağır bir yük de olmaz.
O fotoğraftaki ‘kötülük’!
OYUNCU Meryem Uzerli, oyuncu ve film yapımcısı arkadaşı Numan Acar ile bir davette çektirdiği fotoğrafını sosyal medyada paylaşmıştı, hatırlarsınız.
İki kişilik bir koltukta oturmuşlar, adam ayaklarını sanırım bir sehpaya uzatmış; kız, bacaklarını üst üste atmış, adamın sol omzuna yaslanmış, adamın sol kolu kızın boynunun arkasından dolanmış, sağ elini bileğinden tutuyor!
Magazin medyası bunu “Yeni bir aşk mı” merakıyla karşılayınca da Meryem Hanım şöyle bir demeç verdi:
“Bir kötülük yok o fotoğrafta, neden böyle oldu?”
Bu yorumun beni şaşırttığını söylemeliyim.
Gazeteciler bu fotoğrafı bir “aşk ilişkisinin ilanı” olarak algılamışlar ve öyle bir haber yapmışlar, “Yeni bir aşk mı” diye sorarak!
Buna verilecek yanıt olsa olsa “Hayır, aşk yok, yakın arkadaşız sadece” olabilirdi.
Ama “Bir kötülük yok bunda” dendiğine göre şunu mu sormalıyız diye düşündüm: Birisine âşık olmak, seveceğin birisini bulmak kötü mü?
Çünkü belli ki Meryem Hanım’ın bilinçaltında buna yönelik bir iz var.
Bu “kötülük” algısını başka şeye yoramıyorum.
Yetişme çağında kendisine verilen öğütlerden kaynaklanıyor belki de: “Ağır ol, ciddi ol, hareketlerine dikkat et, seni kötü bir kadın zannetmesinler” gibisinden!
İkinci bir olasılık da elbette Meryem Hanım’ın aslında bir başkasını seviyor olması olabilir.
İsmini belki hiç bilmediğimiz o kişinin böyle bir fotoğraftan duyacağı rahatsızlığı biliyor ve “Bunda bir kötülük yok” diyor ki zaten böyle bir fotoğrafta kötülük arayacak isek, bunun bir ihanetin görsel kanıtı olması olabilir.
Yani magazin muhabiri arkadaşlara diyeceğim şu ki bu fotoğraf, belki de hiç tahmin edemediğiniz bir başka ilişki nedeniyle “kötülük” olarak yorumlanıyor.
Unutmayalım ki şeytan ayrıntıda gizlidir!
Paylaş