Faşist yasaklar demokrat ikna eder

AŞIRI alkol tüketimi ile mücadele etmek, toplumu aşırı alkol tüketiminin yaratacağı sakıncalardan korumak kuşkusuz ki devletlerin görevleri arasındadır.

Haberin Devamı

Bunu nasıl yaptığınız, rejiminizin temel karakterini ortaya koyar.
Eğer ana çizginiz faşizme eğilimliyse tümüyle yasaklamak, belli koşullarda yasaklamak, satışı zorlaştırmak gibi yöntemler kullanırsınız.
Bireysel haklara değer veren demokrat karakterli bir rejimde ise bu kimsenin aklına gelmez.
Devlet bu rolünü eğitimle yerine getirmeye çalışır.
Demet Cengiz’in dün Hürriyet’te yayımlanan haberi, alkollü içki reklamının yasak olduğu ülkeleri sıralıyordu.
Buyurun liste bugün de burada: Bhutan, Bengaldeş, Mısır, Ürdün, Nepal, Pakistan, Suudi Arabistan, Vietnam, Yemen.
“Demokratik dünyada” ise yasaklamak yerine, düzenlemek söz konusu.
Temel saik alkolün aşırı tüketiminin önüne geçmek, çocukları ve gençleri hedef kitle olmaktan çıkarmak, alkolün zararlı etkileri konusunda da uyarıcı olmak!
Sadece buna bakarak “AKP türü ileri demokrasinin” aslında bir tür İslami faşizm olduğunu söyleyebiliriz.
Daha önce de yazmıştım, Federal Almanya’da Sağlık Bakanlığı böyle bir kampanya yürütüyor, gençlik dergileri ve televizyonlar ile ortaklaşa!
“Sıfır alkol” başlıklı kampanyada alkolle mücadele elçileri (sporcular, sanatçılar, şarkıcılar, film–TV oyuncuları gibi) gençleri alkole karşı uyarıyorlar. Sokakta, konserlerde, plajlarda, havuzlarda, spor sahalarında vs. gençlerle sohbet toplantıları düzenliyorlar. Bu etkinliklerde çekilen video ve fotoğraflar bununla ilgili internet sitesinde de yayımlanıyor ve 360 derece yayıncılık ile etkinlikler canlı tutuluyor. Gençlere alkol olmadan da eğlenilebileceği anlatılıyor.
Bizimkiler böyle bir kampanyayı akıl edemiyorlar tabii, çünkü akılları fikirleri yasakçılıkta.
Kafalarındaki İslâmi hayat tarzını ancak faşizan yöntemlerle bu topluma dayatabileceklerini biliyorlar ve onu sonuna kadar zorluyorlar.
Konuyla ilgili haberlere baktığımda itirazların bir bölümünün “bu yasaklar turizmi baltalar” şeklinde ortaya konulduğunu da görüyorum.
Şunu kafamıza iyice sokalım:
Burası bizim ülkemiz, buradaki yasaklar önce bizim hayatımızı etkiler. Burası turistik bir ülke olmasa, bu İslâmcı faşizan baskıyı normal mi karşılayacaktık?

Taviz vermişler de alan olmamış!

Haberin Devamı

BAŞBAKAN Yardımcısı Beşir Atalay, şöyle konuştu:
“Yeni anayasanın Uzlaşma Komisyonu’nda gerçekten tamamlanması için olanca tavizi verdik ve veriyoruz. ‘Eğer uzlaşma sağlanıyorsa, yeni anayasa yapılacaksa biz başkanlık sisteminden de vazgeçeriz’ dedik. Haziran sonuna kadar süre var. İnşallah uzlaşma sağlanır. Olmazsa da başka yollar aramak istiyoruz”.
Başbakan’ın partideki yardımcısı Hüseyin Çelik, Atalay’ın sözünü ettiği “başka yolların” ne olduğunu şöyle açıkladı:
“Sayın Başbakan’ın da söylediği, biz 330 ve 330’un üzerinde bir oya Meclis’te ulaşırsak, 26 maddelik anayasa paketinde olduğu gibi kendi anayasa taslağımızı getiririz ve Meclis’ten geçirebileceğimizi düşündüğümüz anda getiririz. Eğer geçiremeyeceğimiz gibi bir pozisyon ortaya çıkarsa o zaman da getirmeyiz. Bizim sayımız 325. Referandum için 330 lazım. Gizli oylamada her parti içerisinde fireler olabilir. Bunu da hesaba katmamız gerekir”.
Atalay’ın sözünü ettiği “tavizlerin” neler olduğunu merak ettim, bunları kendisi biliyor mu, onu daha da çok merak ettim.
“Uzlaşma Komisyonu” çalışmalarında şu ana kadar gördüğümüz şu:
Kimse kimseyle uzlaşmaya çalışmıyor, kimsenin böyle bir “taviz” verdiği yok!
Bunun için her partinin görüşü “kırmızıyla” yazılıyor ve ortada adının tam tersi bir komisyon var.
Ve şunu da söylemek zorundayım ki Türkiye gibi iki ayrı fay hattı üzerinden ve derinden bölünmüş bir ülkede de zaten böyle bir uzlaşmayı beklemek de hayal.
TBMM’ye yansımış siyasi eğilimlerin hepsinin diğeriyle uzlaşmamak için kendince “kırmızı çizgileri” var ve masaya zaten elinde kırmızı kalem ile oturursan, bundan bir uzlaşma çıkarman da mümkün olamaz.
Onun için AKP’nin hedefi 330 oyu bularak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı mutlu edecek bir sistem ayarı yapmak olarak ortaya çıkıyor.
330 oyu bulana kadar da Atalay’ın yaptığı gibi “Her türlü tavizi verdik” propagandasına gaz verecekler.
Tabii ne tavizi verdiklerini de kimseler bilemeyecek.
Malum, vatandaş böyle propagandalara son derece kolay inanır, onlar da bundan yararlanacaklar.
Bu arada da milletvekili transferlerinden tutun da bundan önceki anayasa referandumu gibi acı ilacın şekerlemelerle kaplanarak vatandaşa yutturulması gibi bir yol da izlenecek.

Haberin Devamı

Hacı amca uyan! Gözleri cebinde haberin olsun

YARDIM Toplama Kanunu Tasarısı ile camiler için yardım toplayanların hesap verme zorunluluğu ortadan kaldırılıyormuş.
Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) Genel Sekreteri Başak Ersen, Yardım Toplama Kanunu Tasarısı’nı Bianet’e değerlendirdi, ben de oradan öğrendim.
“Taslakla ibadethane yaptırma ve yaşatma derneklerinin kanundan muaf tutulması öngörülüyor. Bu düzenlemeyle, hesap verme ya da izin alma zorunluluğu olmadan ibadethane bahçesinde istenildiği gibi yardım toplanabilecek. Daha öncesinde bu dernekler de diğer tüm dernekler gibi bu kanuna tabilerdi.”
Demek ki deniz fenerlerini yakıp söndürerek para toplamak yeterli olmamış, cami cemaatlerinin cebine göz dikilmiş!
İnanmış Müslümanlar bu hırsızlardan ne çekti, ne çekti!
Şimdi arkalarında bir de iktidar gücü var, kurban bağışıydı, fenerin lambasıydı, caminin minaresiydi derken gariban Müslümanları soyup soğana çevirecekler.

Yazarın Tüm Yazıları