AKP Grup Başkanvekili Nihat Ergün, önceki gün TBMM çatısı altında bir "basın ile sohbet" toplantısı düzenlemiş.
O toplantıda benimle ilgili olarak da şunları söylüyor: "Sayın Yılmaz, sizin için medya çevrelerinde ’şöyle, böyle’ diyorlar. Öyle mi bilmiyoruz. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. El álemin ağzı torba değil ki büzelim."
Ergün’ün bu sözleri söylemesine neden olan şey, benim Recep Tayyip Erdoğan’ın serveti ile ilgili olarak yazdığım bir yazı.
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın TBMM’deki vekili sıfatıyla konuşuyor ve ağzının bozukluğuna bakarak söyleyebilirim ki bu makamı gerçekten hak etmiş! Tam da Erdoğan’a layık bir vekil!
Gazetede yayımlanan fotoğraflarına baktım, dincilerin bıraktığı türden kirli sakallı bir suratı var.
Tanımadığım için Ankara’daki gazeteci arkadaşlara sordum, kimdir diye.
"Sayın Ergün şöyle, böyledir" dediler. Gerçekten şöyle midir, yoksa böyle midir bilemiyorum tabii. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz diye düşündüm ister istemez.
"Şöyle, böyle" olduğunu öğrenince Ergün’e nasıl bir yanıt versem diye düşündüm.
Ama baktım ki onun anlayabileceği dil, bu gazetenin yayın prensiplerine sığmıyor!
Dünya küçük, günün birinde karşılaşırız nasıl olsa. O vakit yüzüne söylerim aklımdan geçenleri.
Bakan Bey’in kazadan daha önemli işleri!
THY uçağı Amsterdam’da mecburi iniş sırasında kaza geçirdiğinde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,Bingöl’de seçim gezisinde idi.
Ve seçim gezisini yarıda bırakıp kriz masasını yönetmek için Ankara’ya dönmeyi akıl edemedi.
İstanbul’da THY Genel Müdürlüğü’nde yakınlarından bir haber almak için endişe ve merak içinde bekleyen insanlara destek olmak için İstanbul’a gelmeyi de düşünemedi.
Başbakan’ından Ulaştırma Bakanı’na kadar bütün Hollanda makamları uçak enkazını incelerken, hastanelere kaldırılan yaralılarla ilgilenirken, yaralı kurtulanlara moral ve teselli vermek için Amsterdam’a gitmek de belli ki havsalasına sığmamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulaştırma Bakanı’nın, bırakıp da dönmeye kıyamadığı işleri o gün şöyleydi:
Bingöl’de belediye tarafından yaptırılan ve zaten açılmış bulunan yolları ve parkları bir kez daha açmak, cadde üzerindeki bir apartmanda yer alan AKP seçim bürosunun açılışını yapmak (ki o da zaten açılmış, faaliyet göstermeye başlamıştı), Bingöl Valisi’ni ziyaret edip makamda çay-kahve içmek!
Dün, www.tempo24.com.tr haber sitesinde Eyüp Erdoğan’ın yazdığı ilginç bir haber-analiz okudum.
Bakan Binali Yıldırım’ın kendi görev alanına giren ve dünya çapında yankıları ve sonuçları olan bir olayla ilgili olarak ne kadar dünyadan habersiz olduğunu gösteren bir analizdi bu.
Ajanslara dakika dakika düşen haberler alt alta sıralanmış ve görülüyor ki Bakan, kazayla ilgili olarak o sabah haber televizyonlarını izleyen sıradan bir izleyiciden bile daha az şey biliyor!
İmam hatipli olsalardı sorun çıkmazdı
AKP hükümetinin, Dışişleri Bakanlığı’nda kadrolaşma çabası nedeniyle, boş bulunan birçok genel müdürlük, genel müdür yardımcılığı ve daire başkanlığına uzun süredir atama yapılmadığını yazmıştım.
Her biri büyükelçilik unvanını taşıyan birçok diplomatımızın bunun için Dışişleri Müsteşarı ile görüştüklerini anlatan bir haberi de Hürriyet’te okumuştuk.
Bu konu üzerinde yazılar yazan bir başka gazeteci de Referans köşe yazarı Barçın Yinanç.
Yinanç, önceki gün bir toplantıda karşılaştığı Dışişleri Bakanı Ali Babacan’a bu konuyu sormuş.
Aldığı yanıt şöyle:
"Ben de iş dünyasından geliyorum. İş dünyası bilir. İş yapmak, sonuç almaktır. İş yapacağınız, güveneceğiniz bir ekiple çalışmak her hükümetin doğal tercihidir. Kimi insan tek kişidir, 10 kişilik iş çıkarır. Kimi zaman on kişi bir kişinin işini yapamaz."
Bu sözleri söyleyen kişi Türkiye Cumhuriyeti’nin Dışişleri Bakanı sıfatını taşıyor.
Söylediği söze bakın. Birçok diplomat merkezde boş oturup görev bekliyor, Bakan onların bu makamları doldurabilecek çapta olmadıklarını ima ediyor.
Söz konusu diplomatların Bakan tarafından "yetersiz" görülmelerinin nedenini biliyoruz:
AKP’nin kadrolaşma hayallerinin istediği tipe uygun değiller.
Eşlerinin başları açık, badem bıyıkları yok, imam hatip kökenli değiller, öğlen vakti takunyalar ile bakanlık tuvaletlerini doldurmuyorlar!
Başka bir bakanlık olsa, o kadrolar çoktan doldurulurdu.
Ama Dışişleri Bakanlığı’nda bu o kadar kolay olamıyor tabii!