Paylaş
Her yaştan, her cinsten meslektaşlarım.
Sabahlara kadar zamanla yarıştığımız da oldu, sabahlara kadar gülüp eğlendiğimiz de.
Şanslıydım, yönetici olduktan sonra da hep iyi insanlar çıkardı karşıma Tanrı.
Şanssızdım, bazılarını çok erken kaybettim.
Arkalarından böyle yazılar yazmak zorunda kaldım.
O yazıları yazarken ortak hayatlarımız gözümün önünden bir film şeridi gibi geçti hep.
Servet Kavasoğlu ile tanıştığım günü hatırlıyorum.
1985 senesinin ocak ayının ilk günleriydi. Küçük bir ekiple, o zamanki Milliyet binasının konferans salonunda Posta gazetesini hazırlamaya başladığımızda, Servet, matbaanın yöneticisiydi.
O sırada aynı matbaa, hem Milliyet’i, hem de Meydan’ı basıyordu, Posta’yı hangi araya sıkıştıracağımızın çözümünü o buldu.
“Patron” dedi, “eski makineyi çalışır hale getireyim, Posta iki büyük gazetenin arasına sıkışıp geç kalmasın”.
Boş gözlerle bir kenarda öylece duran cotrel’e baktım, “Hep böyle iyimser misin” diye sordum.
Boş bir soru olduğunu daha sonra defalarca kanıtladı bana.
Onunla rotatifin ağzından alınmış, henüz mürekkebi kurumamış Posta, Fanatik ve Radikal’in birinci sayıları elimizde çektirdiğimiz fotoğraflarımız var, kim bilir hangi kutunun içine tıkıştırdığım.
Yüzünde hep aynı tebessümle, hızla dönen rotatifin gürültüsünü bastırmak için bağırarak “Bir tepsi baklavayı hak etti çocuklar patron” dediği sesi kulaklarımda.
Sonra yollarımız bir süre için ayrıldı. 12 yıl önce tekrar buluştuğumuzda o Doğan Burda Dergi’nin Üretim Müdürü ve İcra Kurulu üyesiydi, ben ise yine “patron”!
O günden sonra da ondan en çok duyduğum cümle “Bir fikrim var patron” oldu.
Fikirleri hiç bitmezdi, çoğu önemli sorunları çözen fikirler.
Arada bir birlikte de saçmalardık tabii. Beni en çok “dürüm dergi” önerisiyle güldürmüştü. Gençlik dergilerinin posterlerinin, katlama izi olmadan çocukların odasına asılabilmesine takmıştı.
Biz büyük ve birlikte eğlenebilen bir ekibin üyeleriydik artık.
Dansta eline kimse su dökemezdi.
Her yaz başında ve sonbahar sonunda, Bodrum’da sabahlara kadar eğlendiğimiz partilerden birinde “Kaç yazımız kaldı, haydi uyumayın” dediğimde “Her yıl dört yaz patron” demişti, “Sarı yaz, beyaz yaz, yeşil yaz, sıcak yaz”.
Bu hayattaki yazlar bitti artık onun için. Ama biliyoruz ki o partilerde hep içimizde olacak.
İnsanın yitirdiği bir yakın arkadaşının ardından anılara sığınmasından başka bir seçeneği yok.
Okuyucularımın beni anlayışla karşılayacağını ümit ediyorum.
Servet Kavasoğlu’nu kaybettik. Çalışkan bir mühendis ki ODTÜ’lü olmakla iftihar ederdi, neşeli bir arkadaş, sevgi dolu bir yürek, baba tarafından Manastırlı hemşerim artık aramızda değil.
Sevgili eşi Binnur’un, hayatının anlamı biricik kızı Çağla’nın, annesi Emriye Teyze’nin, kardeşi Serdar’ın, çalışma arkadaşlarının, meslektaşlarının, sevenlerinin başı sağ olsun, Allah rahmet eylesin.
Onu hiç unutmayacağım, hiç unutmayacağız.
NOT: Yarın yazı yazamayacağım, izninizi rica ediyorum.
Paylaş