Paylaş
Söz konusu şemanın Genelkurmay tarafından hazırlanmadığı daha sonra ortaya çıkmıştı.
Genelkurmay kendisine gönderilmiş bulunan bir şemanın kopyasını mahkemeye iletmiş.
Bununla ilgili olarak sanıklardan Kemal Kerinçsiz’in açıklamasına bu köşede 21 Ocak günü yer vermiştim.
Şema ile ilgili olarak İşçi Partisi Genel Başkanı ve Ergenekon davasının tutuklu sanığı Doğu Perinçek’ten de bir açıklama aldım.
Perinçek, “Şunu da hiçbir zaman mahcup olmayacağımı bilerek yazıyorum: ‘Ergenekon’ davasında suçlanan sivil ve asker aydınlardan hiçbirinin Danıştay cinayeti ile bir ilgisi yoktur. Bu gerçek, abartmadan söylüyorum, duruşmalarda yüzlerce kez kanıtlanmıştır. Bu konuda en küçük şüphe kalmamıştır. Yarına kalacak olan gerçek, budur” diyor.
Perinçek’in açıklaması duruşma tutanakları ve gazete haberleri ile birlikte bu köşeye sığamayacak kadar uzun.
O nedenle bir özet yapacağım, Perinçek şöyle diyor:
1– Genelkurmay’ın yazısında ve şemada “Ergenekon” adı yok. Olamazdı da. Çünkü şemanın hazırlandığı 17 veya 18 Mayıs 2006 tarihinde “Ergenekon” adı anılmıyordu.
2– Genelkurmay Başkanlığı’nın yazılarında, bu şemanın Genelkurmay’da oluşturulduğu yolunda bir ifade bulunmuyor.
3– Bu şema yazınızda iddia ettiğiniz gibi 15 Haziran 2006 tarihinde değil, 18 Mayıs 2006 günü oluşturulmuştur. Şemanın üzerinde tarih yok, fakat şemada Muzaffer Tekin isminin altında “Firari” yazıyor. Danıştay cinayeti 17 Mayıs 2006 günü oldu. Muzaffer Tekin 19 Mayıs 2006 günü polise teslim oldu. Buradan anlaşılıyor ki, şema cinayetin gerçekleştiği 17 Mayıs veya 18 Mayıs günü oluşturuldu.
4– Şemayı Genelkurmay’ın değil, polisin oluşturduğu kesin kanıtlarla saptandı. Oluşturulduğu tarihte Muzaffer Tekin’in “firari” diye nitelenmesi, şemanın polis tarafından suikastın yapıldığı gün ya da ertesi gün oluşturulduğunu gösteriyor. “Firari” kavramı polis tarafından kullanılmaktadır. Genelkurmay Başkanlığı yetkilileri, askeri yazışmalarda “Firari” sözcüğünün yalnızca askerden firar edenler için kullanıldığını ve bu kavramın Genelkurmay yazışmalarında polis yazışmalarındaki içeriğiyle kullanılmadığını belirtiyorlar.
Şema Genelkurmay formatına ve askeri yazım tekniğine uymuyor.
Zamanın Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök, Danıştay cinayetini araştırmanın Genelkurmay’ın görev alanına girmediğini ve kendisine böyle bir şemanın intikal etmediğini belirtti. Tanık ifadeleri de bunu kesinlikle belirtiyor.
5– Şema polis sorgusunda Alparslan Arslan’ın önüne konmuştur. Alparslan Arslan, polisin ısrarla yönelttiği, “Doğu Perinçek’ten mi emir aldın” sorusuna “Dünyaya 50 defa gelsem, Doğu Perinçek ile işim olmaz” diye cevap vermiştir. Bu soru da gösteriyor ki, polis bir tertibin içindedir ve soruşturma başlamadan şemayı hazırlanmıştır.
6– “Muzaffer Tekin daha sorgudayken, serbest bırakılmadan önce, Doğu Perinçek basın toplantısı yaptı, Muzaffer Tekin’in Danıştay cinayetinin içinde olmayacağını belirtti. Dava sürecinde, Ergenekon davası sanıklarının Danıştay cinayetiyle hiçbir ilgilerinin olmadığı çok sayıda kanıtla ispatlanmıştır.” Bu iddiayı doğrulayan tek bir kanıt yoktur. Osman Yıldırım’ın yalanları ve çelişmeleri bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır.
7– Danıştay cinayetinin hemen ertesi günü bütün gazetecilere, “Alparslan Arslan’ın üzerinde Doğu Perinçek ve İşçi Partisi’ne bağlı Ulusal Haber kimliği bulunduğu” yalanı yazdırıldı.
Ulusal Haber kartının Ulusal Kanal ile ilgisinin olmadığı ispatlandı. Ulusal Haber adlı kuruluşun sahibi ve yöneticisi Mehmet Tümer’in MİT’te “Ankara bölgesinde” çalıştığını MİT’in Eski Kontr Terör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür tanık ifadesinde kabul etti. Ulusal Haber kimliğinin Alparslan Arslan’a Ulusal Kanal’ı ve Doğu Perinçek’i şemaya yerleştirmek için verildiği ortaya çıktı.
8– Poliste yapılan şemanın o tarihte Dışişleri Bakanı ve Terörle Mücadele Kurulu üyesi olan Abdullah Gül’e verilen Emniyet brifinginde de gösterildiği iki yıl sonra basında yer aldı.
Açıklama özetle böyle. Okuyucularımın bilgisine sunarım.
Avrupa’ya boşuna mı kızıyoruz?
TÜRKİYE’yi yönetenler haklı olarak Avrupa ülkelerinin, terörizmle mücadele konusunda Türkiye’ye yardımda gönülsüzlüğünden sıkça yakınıyorlar. Türkiye’nin kırmızı bültenle aradığı teröristler bile yakalanmıyor, tesadüfen ele geçirilenler ise Türkiye’ye iade edilmiyor. Türkiye de bu durumu sıkça eleştiriyor. Ama bakın geçen gün ne oldu:
El Kaide yöneticilerinden ve Bin Ladin’in en yakınındaki isimlerden biri olan Süleyman Abu Ghaiht, Amerikalı yetkililerin ihbarıyla Ankara’da yakalandı.
Ghaiht’in Türkiye’ye İran’dan kaçak yollarla geçtiği belirlendi, çünkü kendisi pasaportu olmayan bir vatansız.
Ama Ankara’da sevk edildiği mahkeme Ghaiht’i “Türkiye’de suç işlemediği” gerekçesiyle serbest bıraktı. Terörist şu anda Ankara’da hangi ülkeye sınır dışı edileceğini bekliyor.
Kendisinin Bin Ladin ile yan yana fotoğrafları var, zaten El Kaide yöneticisi olduğunu da saklamıyor. El Kaide, Türkiye’de de terörist örgüt olarak kabul ediliyor. Birçok vatandaşımızın ölümüne ve yaralanmasına neden olan intihar bombalamalarının faili de bu örgüt.
Ama liderlerinden biri “Türkiye’de suç işlemedi” diye serbest bırakılıyor.
Bunu görünce “Acaba Avrupalı yetkililere bu nedenle gereksiz yere mi kızdık, kural bu muydu” diye düşünmeden edemedim.
Aynı Türk mahkemelerinin sadece tutuklu arkadaşlarıyla dayanışma için saçlarını kazıtan gençleri terör örgütü üyesidir diye yargıladığını da geçerken hatırlatayım!
Paylaş