FETHULLAH Hoca cemaatine yakın Bugün Gazetesi’nde bir köşe yazarı, Leyla Gencer’in küllerinin İstanbul Boğazı’na dökülmesi ile ilgili olarak şunu yazdı: "Küllerinizle suyumuzu kirletmeyin."
Bunu yazma nedeni Leyla Gencer’in annesinin Polonyalı bir Katolik olması.
Irkçılığın bu kadar adisine bir gazete köşesinde yer verilebiliyor olması, bunun bir de "kendini insanların kardeşliğine adadığı" söylenen bir tarikat liderinin kontrolündeki yayın organında yazılabilmesi gerçekten ilginç.
Bu söylenen ve üzerinde ısrarla iddia edilen konunun esasen bir kandırmaca olduğunun çok açık bir örneği!
Kendisini "Müslüman Türk" diye tanımlayan herhangi bir kimse bile gayet iyi bilir ki ölülerin arkasından kötü konuşulmaz. Onlar hayırla yád edilirler.
Ama insan aklı ve dili öyle bir şey ki ne kadar numara yaparsan yap, önünde sonunda kendisini ele verir.
"Dil sürçmesi" derler ama aslında onun bir "sürçme" olmadığını, bilinçaltının dışavurumundan ibaret olduğunu biliyoruz çünkü.
Bunun bir gazetede "gözden kaçmış bir yazı" olma olasılığı elbette var.
Ancak aynı çevrenin "amiral gemisi" Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı da kendi gazetesinde Gencer’in annesinin Polonyalı, Erol Aksoy’un annesinin Rum, Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın dedesinin Ermeni olduğuna da dikkat çekiyor.
Demek ki bu "ırkçı köken merakı" tesadüf değil.
Söz konusu çevreye mensup tanıdığım insanlar, samimiyetlerine inanmakta güçlük çektiğim için beni sıkça eleştiriyorlar.
Doğrusunu isterseniz, samimiyetlerine inanmayı gerçekten çok isterdim.
Ama böyle durumlarla karşılaşınca insan ister istemez söylenen her şeyin bir illüzyon yaratmak üzere planlandığını düşünmeden de edemiyor.
Bir kısa tatil önerisi
UZUN bir hafta sonu tatiline giriyoruz.Bu tatilde ne yapacağını önceden kararlaştırmamış olanlara bir önerim var.
İstanbul’dan otomobille (sürat yapmadan gideceğinizi varsayıyorum) 2 saat uzaklıkta, şahane bir yer: Podima. Şimdiki adıyla Yalı Köy!
Çatalca’dan sonra, Kestanelik yolunu takip ederek ve inanılmaz bir yeşilliğin içinden geçerek ulaşabilirsiniz oraya.
İnsanın biraz tersi dönüyor ama sonunda Karadeniz kıyısında şahane bir balıkçı köyüne ulaşacaksınız.
Sahilde küçük pansiyonlar da gözüme çarptı ama geceyi orada geçirmek de gerekmeyebilir tabii.
Size önereceğim Fafatara (Lazca’da "kelebek" anlamına geliyor) sahilde bir balık lokantası.
Gabriel Garcia Marquez’in romanlarında tarif edilen türden gerçeküstü bir dekoru var.
Balık, sabaha karşı avdan dönen köyün teknelerinden geliyor. Çeşit çok olmayabilir, o gün denizden ne çıktıysa razı olacaksınız.
Orada, lokantanın sahibi Engin Kalender ve İtalyan şarkıcılara benzeyen iki oğlu ile tanışacaksınız.
Bir de asıl mesleği nalburluk olan ama geceleri sazıyla Engin ve oğlu Acar’a eşlik eden Niyazi’yle.
İstanbul’da artık bu tür yerler kalmadı gibi. Kıyıda köşede varsa da ben bilmiyorum.
Lokantanın sahibi belirttiğim gibi Karadeniz kökenli. Eğer hoşuna giderseniz size babası için yazdığı şiiri de okuyabilir. Türküleri zaten siz istemeseniz de söylüyor, sonuç itibarıyla onun dükkánı, onun borusu ötüyor!
19 Mayıs Bayramı’nı kutlamamıza neden olan olay Karadeniz kıyısında başlamıştı. 19 Mayıs’ı kutlamak için Karadeniz kıyısında bu küçük köye giderseniz, bir kadeh de benim için kaldırın!
Bin muhteşem güneş
GEÇEN hafta sizlere Khaled Hosseini’nin "Uçurtma Avcısı"nı önermiştim.
Kitabı bir solukta okuyunca yazarın ikinci romanını da aldım ve kıskançlık duygularım daha da kabardı.
Geçen haftaki yazımda yazarın adının neden "Halit Huseyni" diye yazılmadığını merak ettiğimi de belirtmiştim. Yayınevinden bana gönderilen açıklamada, ilk baskının bu şekilde yapıldığı ama sonra yazarın menajeri tarafından bu şekilde yazılması talebi geldiği belirtiliyor.
Zaten konumuz da bu değil.
Roman "Bin Muhteşem Güneş" adını taşıyor. (Çeviren: Püren Özgören)
Afganistan’da ya da daha genel bir tanımlamayla dini kuralların toplumsal yaşam üzerinde egemen olduğu bir dünyada kadın olmanın ne anlama geldiğini anlatıyor.
Romanı okurken, Türkiye’yi bütün İslam dünyasında "tekil bir örnek" yapan şeyin ne olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
"Nüfusunun yüzde 99’u Müslüman" olan bir ülkenin, neden diğerlerinden farklı bir yönde geliştiğini göreceksiniz.
Olanak olsa da bu romanın orijinalinden birer kopya da Olli Rehn’e, Joost Lagendijk’e ve Manuel Barroso’ya da gönderebilseydik!