Paylaş
Bugün kendisine “düşman” olarak gördüğü birçok gerçek demokratın da böyle davranacağına hiç kuşkum yok.
Ama kendisi şu anda bizden daha güçlü! İktidar elinde, TBMM’de çok güçlü bir çoğunluğa sahip!
Demokrasiyi güçlendirmek, askeri darbe tehlikesini sonsuza kadar bertaraf edebilmek elinde!
İktidar sahipleri dert yakınmak için değil, sorunları çözmek için oraya gelirler. Başbakan da öyle davranmalı.
Mesela Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde yer alan “iç ve dış tehdit” meselesini ele alarak işe koyulabilir.
Bu “tehdit” kavramlarını somutlaştırıp, yoruma olanak vermez hale getirebilir. Böylece bazılarının durumdan vazife çıkarmalarının önüne geçebilir.
Demokrasi bir bütündür.
Parti içi demokrasi kurumlarını harekete geçirecek, halkın siyasete katılımını kolaylaştıracak düzenlemeleri Siyasi Partiler Kanunu’nda yapabilir.
Güçlü sivil toplum kuruluşlarının, güçlü sendikaların olduğu ülkelerde askeri darbe tehlikesinin bulunmadığını dikkate alıp, sivil toplum ve sendika
düşmanlığından vazgeçebilir. İfade hürriyetinin önündeki yasal ve psikolojik engelleri, siyasi baskıyı kaldırabilir.
Yargıç bağımsızlığını güçlü teminatlara bağlayabilir, bir demokrasinin olmazsa olmazı sayılması gereken bağımsız yargıyı sistemin en önemli denge unsuru yapabilir.
Demokrasi gerçekten tehlike altındaysa, onu kurtarmanın bir tek yolu vardır: Demokrasiyi daha da güçlendirmek!
Bütün güç elinde ve bunu demokrasinin güçlenmesinden yana kullanmıyorsa kabahati biraz da kendisinde aramalıdır.
Yandaş gazcılara ‘balans ayarı’
YANDAŞ medyada yazan köşe yazarlarına Allah sabırlar versin, çünkü işleri çok zor.
Tam bir konuya hep birlikte dalıyorlar ve Başbakan’ın da bundan hoşlanacağını zannediyorlar ki fırça geliyor: Yazmayın!
Dün de böyle oldu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, dünkü konuşmasında bazı köşe yazarlarının kendisine “gaz vermeye çalıştıklarını” söyledi.
“Kimse bize gaz vermesin. Biz, ne yaptığımızı gayet iyi biliyoruz. Ne zaman ne yapacağımızı da gayet iyi biliyoruz” dedi.
Şöyle devam etti: “Eğer bugün köşenizde bu tür yazıları rahatlıkla yazabiliyorsanız, şöyle insafa gelin de acaba yedi yıl önce bu yazıları niye yazamıyordunuz, kendinize bir sorun. Yazanlar da vardı. Onları da her zaman takdir ettik, yine ediyoruz. Ama o gün yazamadığı halde bugün yazanlar şöyle kendilerini bir muhasebeye çeksinler, bize de gaz vermeye çalışmasınlar. Önce yasaları iyi tahlil etsinler, incelesinler ve hukuk devleti içerisinde, bu işlerin nasıl yürütüleceğini de gayet iyi bilsinler, görsünler. Biz öyle öfkeyle kalkıp zararla oturanlardan olmayacağız.”
Bu konuşmayla mesela beni kastetmediğini biliyorum. Çünkü bugün askerin kendi görev alanına çekilmesinin gerekliliği ile ilgili ben yedi yıl önce de yazıyordum.
Şimdi bizim “yandaşlar” için durum zor.
Bir günde tornistan edebilecekler mi, yoksa dozajı yavaş yavaş mı azaltacaklar?
Yarını heyecanla bekliyorum!
İstanbul 1422-1922
BENİM için Beyoğlu’na gitmenin, İstiklal Caddesi’nde şöyle kısa bir tur atmanın en eğlenceli yönlerinden biri de cadde üzerindeki Denizler Kitabevi’ne gitmektir.
Eski haritalara ve kitaplara o kadar meraklı değilim ama özellikle denizcilik ile ilgili kitapları karıştırmak, o kitabevinin atmosferini solumak bana iyi gelir.
Denizler Kitabevi, İstanbul’un 2010 Kültür Başkenti olmasına ithaf ettiği mükemmel bir kitap yayımladı.
Kitap, devletten herhangi bir yardım almadan, bir avuç kitapseverin ortak çabaları ile oluştu.
Kitap “İstanbul Haritaları: 1422-1922” ismini taşıyor ve ender bulunan 100 eski haritadan oluşuyor.
1970’lerde Atina’ya yerleşen Bakırköylü Niko Acemoğlu, İstanbul özlemini yıllarca bu eski haritaları toplayarak gidermiş ve nadide bir koleksiyon oluşturmuş.
Ciddi bir akademik çalışmanın sonucunda yayımlanan kitaba ulaşabilmek fiyatı nedeniyle her kitapsever için kolay değil.
Bunu da düşünen yayıncılar, kitapta yayımlanan haritalardan oluşan bir sergi de düzenlediler.
Rahmi Koç Müzesi’nde 20 Ocak’ta açılan sergi, 14 Şubat tarihine kadar gezilebilecek.
Yarıyıl tatilinde evde sıkılan, kötü hava nedeniyle sokağa da çıkamayan çocuklarınızı fırsat bulup bu sergiye götürmenizi öneririm.
Yaşadığımız kentin tarih içinde yaşadığı gelişim serüvenini o haritalara bakarken yeniden yaşayabilirlerse, belki bu kenti biz büyüklerinden daha çok sevip koruma duyguları da gelişir!
Paylaş